Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2016/10747 E. 2017/9376 K. 11.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/10747
KARAR NO : 2017/9376
KARAR TARİHİ : 11.10.2017

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat … ile davalı … Akay Hastanesi vekili avukat …’ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, baş ağrısı, halsizlik şikayetleri ile davalı hastaneye başvurduğunu, 25.09.2007 tarihinde selektif kroner anjiyografi yapıldığını, anjiyografiden sonra şikayetlerinin gün geçtikçe arttığını, hızla kilo kaybettiğini, 19.11.2007 tarihinde Gazi Üniversitesinde tetkiklerinin yapıldığını, kronik böbrek yetmezliği tanısı konulduğunu, % 92 oranında maluliyet oranı ile özürlü sağlık kurulu raporu düzenlendiğini, davalı hastanenin ve davalı doktorun hazırlık işlemlerinin hiçbirini yapmadığı gibi anjiyografi sırasında ve sonrasında da komplikasyon ve böbrek hasarını önleyici tedbir ve yöntemlere başvurmadığını, anjiyografi işlemi ile davacının böbreklerinin ağır hasara uğratılmasına neden olduklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 1.000,00 TL maddi tazminat ile 150.000,00 TL manevi tazminatın 25.09.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, 13.12.2012 tarihli karar ile davanın reddine, karar verilmiş; hükmün davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 2013/9622 Esas 2014/8620 Karar 24.03.2014 tarihli ilamıyla, davacı yararına bozulmasına karar verilmiş; bu kez yapılan yargılama sonucu yine davanın reddine karar verilmiş ve yine hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalı hastanede davalı doktor tarafından yapılan selektif kroner anjiyografi işleminin uygulanmasında hata yapıldığı, hazırlık işlemlerinin hiçbirisinin yapılmadığı, anjiyografi sırasında ve sonrasında da komplikasyon ve böbrek hasarını önleyici tedbir ve yöntemlere başvurulmayarak, ağır böbrek hasarına neden olunduğu iddiasına dayalı maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, anjiyografi işlemi öncesi böbrek hastalığının olduğunu bilmediğini, keza davalı hastaneye de başağrısı, halsizlik, yorgunluk şikayetleriyle geldiğini, davalıların bu hususta kendisini bilgilendirmediklerini, anjiyografi işleminin de acil bir kalp müdahalesi için değil, şikayetlerinin tespiti amacıyla yapıldığını, tüm bunların sonucunla anjiyografi işlemi sonrasında ağır böbrek yetmezliği yaşadığını ve 17.05.2008 tarihinde böbrek nakli yapıldığını, halen diyaliz tedavisi gördüğünü, tüm bunlardan davalıların sorumlu olduğunu ileri sürmüş; davalılar, hastanın hastalığı ve yapılacak işlem konusunda bilgilendirildiğini, yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdiklerini, hekimin tıbbi müdahaleden doğan sorumluluğunun bulunmadığını, yine hastanenin de hizmet kusurunun bulunmadığını, davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 25.03.2011 tarihli raporu alınmış; rapordaki “Halil oğlu, 1970 doğumlu …’ın kronik böbrek hastalığının yapılan anjiografi öncesinde de bulunduğu, anjiografi işlemi ile kişideki kronik böbrek hastalığının illiyeti olmadığı, yapılan anjiografide verilen radyoopak madde nedeniyle kronik böbrek hastalığı olan kişilerde böbrek fonksiyonlarındaki bozulmarın hızlanabileceği, Kronik böbrek hastalığı olan kişiye yapılan koroner anjiografide ventrikülografi yapılmamış olmasının doğru bir yaklaşım olduğu, ancak bu tip hastalarda işlemden 6-12 saat önce 1 ml/kg saat sıvı ile hidrasyonun sağlanması ve 72 saat sonrasına kadar böbrek fonksiyonlarının izlenmesi gerektiği, kişiye yeterli hidrasyon ve izlem yapıldığına dair kayıt bulunmadığı, bunların yapılmaması eksiklik olmakla birlikte, hidrasyonun yapılmasının da böbrek fonksiyonlarındaki bozulmayı tamamen ortadan kaldıramayacağı oy birliği ile mütalaa olunur.” ifadesi üzerine, mahkemece 13.12.2012 tarihli karar ile, davacının kronik böbrek hastalığının anjiyografi öncesinde de bulunduğu, anjiyografi işlemi ile kişideki kronik böbrek hastalığının illiyetinin olmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiş; Dairemizin 24.03.2014 tarihli ilamıyla, ATK’nun raporunda davalıların eksikliğinden bahsedildiğine göre, böbrek hastası olan davacı için yeterli ön araştırma yapılıp yapılmadığı hususunda yeterli irdeleme yapılmadığı gibi tatmin edici açıklamada da bulunulmadığı, o halde üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kurulundan rapor alınması gerektiği gerekçesiyle, karar bozulmuş; yeniden yapılan yargılamada bozmaya uyulmak suretiyle Gazi Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi kurulundan alınan rapor dosyaya kazandırılmıştır. Anılan 25.06.2015 tarihli raporda, “Davacıda Koroner anjiyografi yapıldığı anda evre V (son dönem kronik böbrek yetmezliği) mevcuttur. Bu dönem zaten diyaliz tedavisinin planlamasının yapılmasını gerekli olduğu bir dönemdir. Davacıda mevcut olan böbrek hastalığının daha da ilerlemesinde düşük doz radyokontrast madde verilerek yapılan koroner anjiyografinin etkisi olabileceği kabul edilmekte birlikte hastalığın kendi ilerleme hızı nedeniyle son dönem böbrek yetmezliğine ulaşma olasılığının daha yüksek olduğu ve opak nefrotoksisitesinden korunmak için alınacak önlemlerin zaten kronik böbrek yetmezliği olan bireylerde çok fazla koruyuculuk özelliğinin olmadığı; bu nedenle mecbur kalınmadıkça opaklı tetkiklerin bu hastalara yapılmaması gerektiği bilinmektedir. Kronik böbrek yetmezliği hastalarında kalp hastalıkları normal kişilere göre daha sıktır ve en önemli ölüm nedenidir. Koroner arter hastalığı tanısını koymak için altın standart teknik koroner anjiyografidir. Kardiyoloğun gerekli gördüğü hallerde kronik böbrek yetmezliği olan hastalara da hayati öneme haiz olduğu için koroner anjiyografi yapılabilir. Hastaya anjiyografiden sonra diyalize ihtiyaç duyabileceği uyarısı yapılarak bu İşlem gerçekleştirilebilir. Bu bağlamda davacıya Kardiyoloğu tarafından mutlak uygun görülen koroner anjiyografi işleminin, bilgilendirilme formu imzalatılarak yapıldığı ve işlem sırasında da radyoopak toksisitesinden sakınmak için gerekli tüm özenin gösterildiği anlaşılmaktadır.” denilmiş; bunun üzerine davanın reddine karar verilmiştir. 25.06.2015 tarihli raporda, radyoopak madde kullanılarak bazı tetkiklerin yapılmasının, böbrek rahatsızlıklarındaki ilerlemeyi artıracağı, bu nedenle mecbur kalınmadıkça opaklı tetkiklerin bu hastalara yapılmaması gerektiğinin bilindiği, hastaya anjiyografiden sonra diyalize ihtiyaç duyabileceği uyarısı yapılarak bu işlemin gerçekleştirilmesi gerektiği izah edilmiştir. Dosya içerisinde, anjiyografi işlemi öncesinde davacıya imzalatılan 25.09.2007 tarihli “bilgilendirme ve onay formu” bulunmakla ve bu formda böbrek işlevlerinde bozukluk olabileceği belirtilmekle birlikte, kişinin halihazırda ileri düzeyde böbrek rahatsızlığının olduğu, anjiyografi işleminin hayati öneme sahip olması nedeniyle yapılması gerektiği ve bu işlemden sonra kişinin diyalize ihtiyaç duyabileceği, buna rağmen hayatını kurtarmak adına bu işlemin yapılması gerektiği ve gerekliliği uyarısının yapıldığına ilişkin bilgi bulunmamaktadır. Hal böyle olunca, dosya kapsamından, anjiyografi işleminden önce de ileri düzeyde böbrek rahatsızlığı olduğu tespit olmuş davacının, anjiyografi işleminden önce yeteri kadar bilgilendirilip aydınlatıldığından söz edilemez. O halde mahkemece, tazminat taleplerinin anılan yön gözönünde bulundurularak, yeniden değerlendirilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, 1480,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11/10/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.