Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2015/7554 E. 2015/32409 K. 10.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/7554
KARAR NO : 2015/32409
KARAR TARİHİ : 10.11.2015

MAHKEMESİ : Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/11/2014
NUMARASI : 2012/355-2014/461

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı Belediye, “Katı Atık Toplama, Taşıma, Süpürme ve Kent Temizliği” işinin ihale ile davalı şirkete verildiğini, davalı şirketin çalıştırmış olduğu işçilerden H.. O..’ın iş akdinin feshedilmesi üzerine iş mahkemesinde açmış olduğu davada, dava konusu işçilik alacaklarının üst işveren sıfatıyla Belediyeden, alt işveren sıfatıyla da davalı şirketten müteselsilen tahsiline karar verildiğini, başlatılan takip üzerine ödeme yapmak zorunda kaldıklarını, oysa ki taraflar arasındaki sözleşme ve şartnameler gereğince yüklenici şirketin, ihale konusu işin ifası için çalıştırdığı işçilerin her türlü hak ve alacaklarından nihai olarak sorumlu olduğunu ileri sürerek, dava dışı işçiye yapılan 35.003,22 TL ödemenin, ödeme tarihinden itibaren işleyecek gecikme faiziyle birlikte davalıdan rücuen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, “dava konusu işçilik alacaklarından tarafların işçiye karşı sorumluluklarının yarı oranda olması gerektiği” belirtilerek, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, asıl işveren davacı Belediyenin, davalı şirket tarafından çalıştırılan işçinin açmış olduğu dava sonrasında ödemek zorunda kaldığı miktarın rücuen tahsili istemine ilişkindir.
4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da davacı Belediye ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar. Bu düzenleme, işçi alacağının güvence altına alınması amacıyla yapılmış olup, sadece işçilere karşı bir sorumluluktur. Asıl ve alt işveren arasındaki ilişkide ise iş hukuku değil, Borçlar Kanunu ve sözleşme hukuku esas alınacağından, uyuşmazlığın taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gereklidir.
Alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular, kendi aralarındaki iç ilişkide, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda bir anlaşma yapabilirler. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 167. (Mülga Borçlar Kanunu’nun 146.) maddesinde düzenlenen, “Aksi karalaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; davacı Belediye ile davalı şirket arasında imzalanmış olan sözleşmenin eki niteliğindeki “Teknik Şartname”nin 9.6.maddesinde “…İş Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca alt işveren olan yüklenici ile birlikte üst işveren olarak Belediye’ye yöneltilebilecek her türlü talep ve davalar ile SSK ödemeleri ile ilgili aksama ve eksiklikler nedeniyle doğabilecek her türlü maddi, manevi, hukuki ve cezai tüm sorumluluk yükleniciye aittir.” hükmü bulunmaktadır. Görüldüğü üzere taraflar arasındaki sözleşmenin eki niteliğinde olan teknik şartnamede, üst işveren olarak Belediye’ye yöneltilebilecek her türlü talep nedeniyle, dolayısıyla dava konusu işçilik alacakları nedeniyle de açıkça yüklenicinin sorumlu olacağı belirtilmiş olup, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri kendilerini bağlayacağından, davacı Belediyenin asıl işveren olarak ödemiş olduğu miktarın yarısını değil, işçinin davalı alt işveren nezdinde çalıştığı döneme isabet eden miktarın tamamını davalıdan rücuen tahsilini talep edebileceğinin kabulü gerekir.
Hemen belirtmek gerekir ki, somut olayda davacı Belediye’den tahsil edilen işçilik alacakları, dava dışı işçinin sadece davalı şirket nezdindeki çalışmasını değil, dava dışı diğer alt işverenler nezdindeki çalışmalarını da kapsamaktadır. İşçinin çalışmış olduğu her bir alt işveren dönemine isabet eden işçilik alacaklarından, ilgili olan alt işveren sorumlu olacağından, davalı alt işverenin sorumluluğu da sadece kendi dönemi ile sınırlı olmalıdır. Davalının “son işveren“ olması da bu sonucu değiştirmez. Bununla birlikte feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından ise, diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifade ile davacı üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden rücuen tahsilini talep edebilir. Bunun dışındaki tüm işçilik alacaklarından ise, işçinin çalışmış olduğu dava dışı ve davalı alt işverenler, davacı üst işverene karşı, kendi dönemleriyle sınırlı olmak üzere sorumludurlar.
O halde mahkemece, son işveren olan davalının, ihbar tazminatının tamamından, kıdem tazminatı da dahil olmak üzere diğer işçilik alacaklarından ise, kendi dönemine isabet eden miktarlar üzerinden sorumlu olduğu, ancak bu sorumluluğun da, sözleşmenin eki niteliğindeki “Teknik Şartname”nin 9.6.maddesi gereğince yarı oranda değil, (kendi dönemi itibariyle) tam bir sorumluluk olduğu kabul edilerek, konusunda uzman bilirkişiden bu doğrultuda, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : (1) no’lu bent gereğince tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün taraflar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde davacı ve davalıya iadesine, 10.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.