Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2015/2414 E. 2015/11322 K. 09.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2414
KARAR NO : 2015/11322
KARAR TARİHİ : 09.04.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı, davalı ile aralarındaki 30.10.2003 tarihli “avukatlık ücret sözleşmesi” başlıklı sözleşme ile şirket hisse devri ile ilgili iş ve işlemlerin vekil sıfatıyla yürütülmesi hususunda anlaştıklarını, aynı tarihli vekaletname ile yetkilendirildiğini, buna göre iş karşılığında 30.000€ nun KDV ve stopajı ile birlikte ödeneceğinin kararlaştırıldığını, 15.000 € nun peşin alındığını, ancak davalının 14.4.2004 tarihli azilname ile kendisini hiçbir gerekçe göstermeden haksız şekilde azlettiğini ileri sürerek, ödenmeyen 15.000€peşin ücretin fer’ileri ile bakiye 15.000€ toplamı 19.431€ nun aynen veya fiili ödeme tarihindeki kur değeri üzerinden davalıdan faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının sözleşme ile yükümlendiği işi süresinde ve gereği gibi yerine getiremediğini, azlin haklı olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile 19.431€ nun fiili ödeme günündeki kur değeri üzerinden bankalarca uygulanan € hesabı mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava, vekalet sözleşmesinden doğan ücret alacağının haksız azil sebebiyle tahsili istemine ilişkindir. Davacı, yabancı şirketin hisse devrinin sağlanması için dava dışı …ile tarihi el yazısı ile yazılmış 30.10.2003 tarihli ön protokolün imzalanmasını sağladığını, sonrasında sözleşmenin hazırlanması, tercüme edilmesi, davalı tarafça uygun görülmeyen madde hükümlerinin yeniden düzenlenmesi için davalının yetkilileri ile sürekli temas halinde olduklarını, elektronik yazışmalar ile bu hususun sabit olduğunu, bu sürecin zaman gerektirmesi nedeniyle uğraşları devam ederken gerekçe gösterilmeden işi tamamlamasına imkan verilmeksizin azledildiğini dile getirmiş, davalı ise vekaletin verildiği gün imzalandığı iddia edilen ve davacının ismi yer almayan ön protokolde vekil olarak davacının katkısının bulunmadığını, davacı tarafça sunulan davalı dışındaki farklı kişilerle gerçekleştiği yazışmalardan anlaşılan elektronik postaların kendisine ulaşmadığı gibi delil olarak sunulamayacağını, davacının şirket devri ile ilgili iş ve işlemlerin aradan beş buçuk ay geçmesine rağmen hiç ilerlemediğini, yapılan işlerle ilgili bilgi verilmediğini, azlin bu nedenle gerçekleştiğini, başka bir vekil aracılığı ile vekalet konusu işi tamamlamak zorunda kaldıklarını, haklı azil nedeniyle davacının ücrete hak kazanamayacağını savunmuştur.
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 505. ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 506. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir.
Taraflar arasındaki 30.10.2003 tarihli sözleşmenin konusu davalının hissedarı olduğu bir başka şirketin dava dışı … veya gösterilecek bir kişiye devrinin anlaşma yolu ile sağlanmasıdır. Sözleşmeye konu devir anlaşmasının sağlanması halinde ücret olarak kararlaştırılan 30.000€+KDV+stopajın peşin ödenen ücretten mahsubundan sonra 3 gün içerisinde davacı vekile ödeneceği, anlaşmanın sağlanamaması veya dava yoluna gidlimesi gerekirse bu bedelin ödenmesinin dava sonuna kadar bekletileceği, vekilin işin halli sırasında müvekkilinin ihtilaflı olduğu taraftan gelecek her türlü teklifi, bilgiyi veya belgeyi derhal müvekkiline bildirip onun yazılı talimatı ile hareket edeceği, yazılı alınmayan talimatların geçersiz olduğu düzenlenmiştir. Vekilin özen ve hesap verme yükümlülüğüne ilişkin açıklanan yasal düzenlemeler ve davalının delil olarak sunulan, usul hukukunda iddiayı ispata elverişli delil olarak da kabul edilemeyecek, belgelere itirazları dikkate alındığında; sözleşmede her türlü iş ve talimatın yazılı alınması gerektiğinin de düzenlenmesi, bu halde vekilin hesap verme sorumluluğu bilinci ile hareket ederek işlemlerini akdi ve yasal zemine uygun usulle yerine getirmekte özen göstermesi gerektiği gerçeği karşısında, sözleşme ile ilgili iş ve işlemlerin olması gereken zaman zarfında ve gerektiği gibi ifa edildiği davacı tarafça ispatlanmış kabul edilemez. Bu itibarla üzerine aldığı işi davalı müvekkilinin talimatları doğrultusunda ve sözleşmeye uygun şekilde yerine getirdiğini ispat edemeyen davacı avukatın müvekkkili olan davalı tarafından azlinin haklı olduğunun kabulü zorunludur. Bu halde mahkemece azlin haklı olduğu göz önünde bulundurularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kabulüne hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulmasını gerektirir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/04/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.