Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/8117 E. 2014/14752 K. 08.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8117
KARAR NO : 2014/14752
KARAR TARİHİ : 08.05.2014

MAHKEMESİ : Karacabey 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/01/2013
NUMARASI : 2010/6-2013/15

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

K A R A R
Davacı vekili, davalı ile imzalanan “Tarımsal Üretim Sözleşmesi” gereğince davalının 450 ton salçalık domatesi şirketlerine teslim edeceği taahhüdünü yerine getirmediğini, sözleşme hükümlerince davalı tarafından verilen bono ile Karacabey İcra Dairesi’nin 2007/2325 sayılı dosyası ile kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip başlatıldığını, davalı borçlunun takibe itiraz etmesi üzerine Karacabey İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2008/52-75 Esas-Karar sayılı kararı ile takibin iptal edildiğini, bunun üzerine davalı aleyhine Karacabey İcra Dairesi’nin 2009/1735 sayılı dosyası ile başlatılan ilamsız icra takibine yapılan itirazın haksız olduğunu ileri sürerek itirazının iptali ile % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının yöredeki tüm fabrikaların genel uygulaması olarak karşılıklı borç ilişkisi doğmadan önce üreticiden açık bono aldığını, Karacabey’de bulunan üreticilerin fabrikalara açık bono vermeden ürünü satmalarının mümkün olmadığını, bonodaki imzanın kendisine ait olduğunu ancak davacı tarafından sonradan üst kısmının doldurulduğunu, davacıdan avans olarak 13.865,91 TL değerinde ayni ve nakdi yardım aldığını, 13.674,53 TL tutarında ürün teslim ettiğini, 2007 yılında gerçekleşen dolu yağışı sebebiyle beklenen ve belirlenen ürün miktarını elde edemediğini, davacıya borcu bulunmadığını savunarak davanın reddi ile % 40 kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davalının Karacabey İcra Müdürlüğü’nün 2009/1735 esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 1.191,38 TL asıl alacak, 186,83 TL yasal faiz üzerinden devamına, davacının icra inkar tazminat talebinin reddine, davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Taraflar arasında 12.01.2007 tarihinde düzenlenmiş “Tarımsal Üretim Sözleşmesi” bulunmaktadır. Sözleşmenin konusu (madde 2), üreticinin sözleşme kapsamındaki şartlara uygun olarak; sözleşmenin müfredat cetvelinde hudutları, yüzölçümü belirtilmiş olan tarlada yetiştirdiği hammaddenin, şirkete satışından ibarettir. Sözleşme eki müfredat cetveli ve ödeme şartları tablosuna göre davalı, davacı şirkete 450 ton domatesi teslim etmeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Sözleşmenin “Emre Muharrer Senet Verme Zorunluluğu” başlıklı 10. maddesinde, “Üreticinin sözleşmeye ek (Teminat) olarak düzenlenip imzalamış olduğu emre muharrer senedin (BONO) bu sözleşmenin kapsamı içerisinde olduğu kabul ve taahhüt edilmiştir. Aynı maddede üreticinin sözleşmeyi ihlal etmesi halinde hiçbir ihtara hacet kalmaksızın şirketçe iş bu sözleşmenin 11. maddesi kapsamına göre bono miktarının belirlenerek adli ve icrai yollar ile tahsil edileceği, bu nedenle şirketin hukuki ve cezai sorumluluğunun bulunmadığı kararlaştırılmıştır. Davacı şirket, davalının eksik teslimat yapması nedeniyle sözleşmenin 11. maddesi kapsamına göre miktarını belirlediği bonoyu takibe koymuştur. Davacı, bu takibe yapılan itirazın iptali istemi ile eldeki davayı açmıştır. Dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporuna göre davalının 264.440 kg eksik teslimat yaptığı ve taahhüdünü tam olarak yerine getirmediği anlaşılmaktadır.Mahkemece,6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun genel işlem koşullarına ilişkin 20., 21. 22. ve 25. maddelerinin kamu düzenine ilişkin olduğu, anılan maddelerin 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 2. ve 7. maddeleri uyarınca eldeki bu davaya da uygulanacağı, davacının yörede faaliyet gösteren birkaç salça fabrikasından biri olduğu, sözleşmede domates fiyatlarının aşırı bir şekilde yükselmesi halinde dahi fiyat yükseltilmesi gibi bir maddenin bulunmadığı, yani üreticinin sabit fiyatla bağlandığı (sözleşme madde 4 ve eki ödeme şartları tablosu), oysa doğal afetlerde dahi davacı tarafın üreticiye yaptığı ayni ve nakdi yardımları talep hakkı bulunduğu (sözleşme Madde 8), şirketin sorumsuzluğunun kapsamının oldukça genişletildiği (9. madde), ayrıca sözleşmenin 10. ve 11. maddeleri uyarınca şirketin sözleşmeden kaynaklanabilecek muhtemel haklarına teminat teşkil etmesi için üreticilerin imzalı boş teminat senedi verme mecburiyetine tabi tutulduğu hususları nazara alındığında açıkça davalının menfaatine aykırı olduğu, sözleşmenin 8.-9.-10.-11. maddelerinin haksız şart niteliğinde olduğu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 20. ve 21. maddesi ile, 6101 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca yazılmamış sayılması gerektiği kanaatine varıldığından davacı tarafça davalıya yapılan ayni ve nakdi yardım miktarları ile, davalı tarafından davacı tarafa teslim edilen domatesin fiyatı ile işlemiş faizi dikkate alınarak aradaki farkı hesaplayan bilirkişi raporuna itibar olunarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesi, Türk Borçlar Kanununun zaman bakımından uygulanmasında genel kural olarak, geçmişe etkili olmama kriterini benimsemekle birlikte, anılan yasanın 2. maddesinde ise bu kuralın istisnalarına yer vererek, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kurallarının, gerçekleştikleri tarihe bakılmaksızın, bütün fiil ve işlemlere uygulanacağı” belirtilmektedir. Somut olayda dayanak “Tarımsal Üretim Sözleşmesinin” mülga 818 sayılı yasa’nın yürürlükte olduğu tarihte düzenlenerek, ayni ve nakdi yardımların da o zaman verilmiş olduğu, yine sözleşme kapsamında üretilen domateslerinde mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu zamanında teslim edildiği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, 6101 sayılı yürürlük Yasası’nın 1. maddesi hükmüne göre olayda temerrüt, sona erme ve tasfiye halinin mevcut olmamasına ve salt genel işlem şartlarına aykırılığın ise kamu düzeni ve genel ahlak kapsamında bulunmamasına göre 6098 sayılı Yasa’nın Genel İşlem Koşullarına ilişkin 20-25 maddelerinin somut uyuşmazlığın çözümünde uygulama olanağı bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yürürlükte bulunan hukuk sistemimizde akit serbestisi prensibi kabul edilmiştir. Taraflar kanuna, ahlak ve adaba, kamu intizamına, şahsiyet haklarına aykırı olmamak şartıyla aralarında her konuda serbestçe sözleşme yapabilirler. (B.K.19-20md.) Yine sözleşme ile taraflar fiyat belirleme hakkını karşı tarafa yani alıcıya, satıcıya, kiracı ve kiralayana bırakabilirler. Böyle bir kararlaştırma, taahhüt tarafları bağlar. Somut olayda da davalı ürününü satmak için davacı şirketi tercih etmiş ve davaya konu sözleşmeyi serbest iradesi ile imzalamıştır. Davalı, sözleşme kapsamında belirlenen teminat senedini de bizzat imzalayarak davacıya vermiştir. Hal böyle olunca taraflar arasındaki sözleşme geçerli ve bağlayıcıdır. Ancak taraflar cezai şartın miktarını tayin etmekte serbest iseler de, Borçlar Kanununun 161/son maddesi hükmüne göre, hakim fahiş gördüğü cezaları resen tenkis etmekle yükümlüdür. Ceza koşulunun fahiş olup olmadığı, tarafların iktisadi durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber, borçlunun borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışın ağırlığı ölçü alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınan ceza miktarı, hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespit edilmelidir. Bu durumda mahkemece, uyuşmazlığın sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
3-Bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA,3. bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 8.5.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.