Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/809 E. 2014/10016 K. 02.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/809
KARAR NO : 2014/10016
KARAR TARİHİ : 02.04.2014

MAHKEMESİ : İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/02/2012
NUMARASI : 2009/213-2012/66

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, çocukları davacı Ege‘nin davalı hastanede 25.01.2009 tarihinde sünnet ameliyatı olduğunu, ameliyatı davalı hastanenin istihdam ettiği diğer davalı genel cerrah doktor B.. K.. tarafından yapıldığını, davalı doktorun ameliyat sırasında gerekli özeni göstermeyerek pens ile birlikte kesilecek deri parçasını yukarı çekip sünneti gerçekleştirmesi gerekirken, penis başını pensle uzatması ve aradaki kalınlık farkını dikkate almadan deri parçasıyla birlikte penis başını da keserek hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanmasına neden olduğunu, davacı E.. ruhi ve bedeni açıdan telafisi mümkün olmayacak acılar ve ağrılar içinde kalması nedeni ile yıprandıklarını, ileri sürerek toplam 65.000 TL manevi tazminatın faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmişlerdir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, olay nedeni ile İzmir 8.Sulh ceza Mahkemesinde davanın açıldığı, ceza mahkemesi tarafından dosyanın Yüksek Sağlık Şurasına gönderildiği, Yüksek Sağlık Şurasından alınan rapora göre dava konusu olayda meydana gelen penis amputasyonunun sünnet komplikasyonu olarak değerlendirilmesi gerektiği, davalı doktorun kusuru bulunmadığı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK’nın 76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Davacılar, çocukları davacı Ege nin sünnet ameliyatının hatalı yapılması nedeni ile zarara uğradıkları iddiasi ile eldeki tazminat davasını açmışlardır.Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (BK m. 386-390). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK m. 321/1). O nedenle tedaviyi üstlenen hastane ve doktorların meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor ve hastane, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri gözönünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK’nun 394/1. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise, doktor ve hastane sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olaya bakıldığında, dava, davacılardan E. hatalı sünnet ameliyatı nedeni ile hayati tehlike geçirecek şekilde yaralanması nedeni ile uğradıkları zararlardan dolayı davalılar aleyhine açılmış bulunan manevi tazminat talebinden ibarettir. Olay nedeni ile İzmir 8.Sulh Ceza mahkemesinde davalı doktor hakkında taksirle yaralama suçundan dava açıldığı, ve ceza mahkemesinde aldırılan Yüksek Sağlık Surasının 5-08-2011 tarihli raporu esas alınarak sanık hakkında beraat kararı verildiği, davacıların temyizi sonucu dosyanın temyiz incelemesinde olduğu ve henüz kesinleşmediği anlaşılmıştır. Ceza yargılaması sırasında sanık olarak ifade
veren davalı doktor “Lozan Tıp merkezinde genel cerrahi uzmanı olarak çalıştığını, müştekilerin(davacıların) oğulları E.. sünnetini yapmamı istemeleri üzerine, sünnet ameliyatına başladığını, lokal anestezi yaptığını, penis başını kıstırgaç arkasına da koyarak kesiyi yaptığını, ancak kanama olduğunu, bu esnada mağdurun ailesinin sünnet işlemini kameraya çekmek için ameliyathaneye girip çıktıklarını, dikkatinin dağıldığını, kanamayı durduramadığını, mağdurun glass dokusu fazla yumuşak olduğundan dolayı uzun etkili kullanılan marcain kısmaya sebebiyet verdiğini, bunu göremediğini, daha dikkatli olsaydı böyle bir olayın meydana gelmeyeceğini zannettiğini…) beyan etmiştir. Davalı doktorun ceza dosyasında sanık olarak verdiği ifadedeki ikrarı dikkate alındığında kusurlu olduğu sabittir. Hal böyle olunca, böyle bir olayın içinde yaşayan davacıların ruh ve beden huzurlarının bozulduğu, duyulan elem ve acı göz önünde tutularak başka bir araştırmaya da gerek görülmeden davacılar yararına manevi tazminata karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede, maddi olgular ve delillerin takdirinde apaçık hataya düşülerek özellikle dosya içeriğine uygun düşmeyen Yüksek Sağlık Şurası raporu benimsenerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın temyiz eden davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan 21.15 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 2.4.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.