Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/8036 E. 2014/34353 K. 05.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/8036
KARAR NO : 2014/34353
KARAR TARİHİ : 05.11.2014

MAHKEMESİ : İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/09/2013
NUMARASI : 2011/463-2013/383

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, 2010 yılının Ekim ayında sağ bacağında menüsküs ve kıkırdak bölümünde kireçlenme olduğundan Özel T.. B.. Tıp Merkezi’ne başvurduğunu, Ortopedi ve Travmatoloji uzmanı olarak görev yapan Dr.E.. B..’nun bir takım tetkiklerin ardından sağ bacağından ameliyat olması gerektiğini söylediğini, ameliyat öncesinde davalı Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr.H.. B..’nın belinden iğne vurarak sağ bacağını uyuşturmaya çalıştığını, operasyonu gerçekleştirecek olan davalı E.. B..’nun hastanın tepkime vermesi sebebiyle bacağın uyuşmadığını fark ettiğini, ikinci iğnenin yapıldığını, yine uyuşmadığı fark edilince tekrar iğne yapıldığını, son iğnenin ardından kendinden geçtiğini ve uyandığında servise indirilmiş olduğunu, aynı gece kendine geldiğinde sol elinden dirseğine kadar karıncalanma ve uyuşma olduğunu fark ettiğini, ameliyat sonrası olduğu için durumun normal olduğu belirtilerek ağrı kesici iğne yapıldığını ve ertesi gün taburcu edildiğini, 15 gün sonra kontrole gittiğinde sol kolundaki şikayetin aynen devam ettiğini bildirdiğini, ancak önemli bir durumun bulunmadığı ve geçeceğinin söylendiğini, 2010 yılının Aralık ayında davalı Erdem’ den tekrar randevu aldığını ve sorunun halen devam ettiğini, bunu aşırı şekilde hissettiğini belirttiğini, davalı tarafından EKG çekilmesi istenerek bir sorun olmadığının belirtildiğini ve nöroloji doktoruna sevk edildiğini, nöroloji bölümünde yapılan tetkiklerde sol elinin avuç içinde 10 cm, dirseğinde ise 20 cm sinir sıkışması
Olduğu sonucuna ulaşıldığını, ardından davalı E.. B..’ nun elinden ve kolundan olmak üzere iki yerinden cerrahi operasyon yapılması gerektiğini belirterek iki gün sonra ameliyata aldığını ve taburcu edildiğini, ertesi günü çok yüksek oranda ağrı ve sancı şikayeti ile karşılaştığını ve derhal aynı hastanenin acil servis bölümüne başvurduğunu, nöbetçi doktorun kolunun şiştiğini ve parmaklarının morardığını gözlemleyip hemen davalı E.. B..’na ulaşılması gerektiğini söylediğini, ancak kendisine ulaşılamayınca aynı hastanede görevli ortopedi uzmanı ve ismi Ruşen olduğu bildirilen doktorun elini yarım alçıya aldığını, 15 gün sonra dikişlerin alındığını, elinin ve parmaklarının şiştiği fark edilince yapılan tetkiklerde halen sinir sıkışması bulunduğunun tespit edildiğini, 2011 yılının Nisan ayında tekrar E.. B..’na başvurduğunda, tekrar bir cerrahi operasyon gerektiğini, önceki hatalı uygulama sebebiyle bu kez para alınmayacağını bildirerek kendi kusurunu ortaya koyduğunu, şikayetlerinin aynen devam ettiğini, hiçbir düzelme olmadığını sağ bacağından ameliyat olmak için başvurduğu hastanede sol kolundan sakat kaldığını, bu duruma özensiz ve yanlış uygulamalar ile hatalı işlemlerin sebebiyet verdiğini, sol kolunda bariz bir fonksiyon kaybı bulunduğunu, ayrıca dış görünüş itibariyle de sakatlığın kolaylıkla tespit edilebildiğini, bu durumun D.. E.. Üniversitesi tarafından verilen sağlık kurulu raporu ile de belli olduğunu, maddi ve manevi olarak büyük zarar gördüğünü ileri sürerek, fazlası saklı 1.000, 00 TL maddi, 50.000, 00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davacının tedavisinde yapılması gereken her türlü tıbbi işlem ve müdahalenin yapıldığını, hiçbir kusurun bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı hastanede görevli diğer davalı doktorlar tarafından sağ bacağında menüsküs ve kıkırdak bölümünde kireçlenme nedeniyle yapılan ameliyat sonrasında sol kolundan sakat kaldığını, hem bedensel hem de ruhsal olarak büyük üzüntü ve çöküş yaşadığını, ameliyatlardan sonra sol kolunda bariz bir fonksiyon kaybı bulunduğunu, ayrıca dış görünüş itibariyle de sakatlığın kolaylıkla tespit edilebildiğini ileri sürerek, maddi ve manevi zararının tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır.
Borçlar Kanunu’nun vekâlet akdini düzenleyen 502 ve devamı maddeleri uyarınca davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurunda bile sorumludur. (TBK.nun 395 ve 396. md.) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm Şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nun 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.” Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Yukarıda izah edilen açıklamalar ışığında somut olaya bakılacak olursa; davalı doktorların cerrahi ve müdahalede bulunduğu davacının iki kez ameliyat, tedavi ve müdahalelere maruz kaldığı anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumu 2.İhtisas Kurulu’nun 08.02.2013 tarihli raporuna göre;”…davacıya konulan tanılar, yapılan ameliyatlar ve uygulanan anestezi yöntemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, davacıda 13.10.2010 tarihli ameliyat sonrası oluştuğu iddia edilen sol kolda sinir sıkışması ( kubital tünel ve karpal tünelde ) ile spinal anestezi arasında illiyet bağı bulunmadığı ..” açıklanmış ise de, hükme esas alınan bu raporu hazırlayan heyette anestezi uzmanının bulunmadığı görülmektedir.O halde mahkemece, üniversiteden anestezi uzmanı öğretim üyesininde bulunduğu konusunda yetkin, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan yukarıda açıklanan hususlarda nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, sonucuna göre bir karar vermelidir. Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 24,30 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 5.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.