Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/5954 E. 2014/41137 K. 22.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5954
KARAR NO : 2014/41137
KARAR TARİHİ : 22.12.2014

MAHKEMESİ : Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/11/2013
NUMARASI : 2012/472-2013/541

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı asiller E.. D.. ve A.. D.. geldi. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacılar, davacı E.. D..’ın hamileliğini takip eden davalı doktor T.. O..’ın bebeğin kilolu olduğunu belirterek “şimdi almazsak bebek çok kilolu doğar, pazartesi gelin alalım” dediğini ve 08.08.2011’de davacıları A.Merkezine çağırdığını, muhtemel doğum tarihinin 22.08.2011 olmasına ve doğumun başladığına dair hiçbir belirti olmamasına rağmen suni sancı verildiğini, ancak doğum başlamadığını, bu arada davacı annenin rızası dışında epidural anestezi uygulandığını, 09.08.2011’de hemşireler tarafından anne karnına bastırılarak doğumun gerçekleştirildiğini ve bebeğin yapılan muayenesinde sol kolunun gevşek olduğunun söylendiğini, çeşitli muayeneler sonucunda da bebeğin sol kolunun sakatlandığının anlaşıldığını ileri sürerek, bebeğin sakatlanmasında gereken özeni göstermeyip, aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyen davalı doktor ile hekimi istihdam eden diğer davalının kusurundan dolayı 3.000,00 TL maddi, 22.500,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, doğumda bebeğin omuzunun takılmasının önlenemez ve öngörülemeyen bir komplikasyon olduğunu, bu durumun, doğum anında hekime çok fazla düşünme ve seçenek tanımayan, en acil müdahale gerektiren durumlardan biri olduğunu, doğum konusunda davacıları hem sözlü hem de yazılı olarak aydınlattıklarını, omuz takılmasıyla epidural anestezi arasında sebep sonuç ilişkisi bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, doğum işlemi esnasında davacıların çocuğunun geçirdiği sinir felcinin oluşmasında davalı doktorun kusurunun Bulunmadığı hususunun 3 kişilik kadın hastalıkları ve doğum anabilim dalından seçilen ikisi profesör, biri doçent bilirkişi heyetince tespit edildiği, sözkonusu durumun gerekli dikkate ve özen gösterilmesine rağmen gelişen bir komplikasyon olduğunun rapor edildiği, bu raporun dosya kapsamına uygun düştüğü, meydana gelen durumla ilgili davalı Taşkın’ın eylemleriyle sonuç arasında illiyet bağının da tespit edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, vaktinden evvel yapılan normal doğum işlemi sırasında gereken özenin gösterilmediği ve bu nedenlerle bebeğin sol kolunda sakatlık gerçekleştiği iddiasına dayalı maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davada, davalı hastanenin doğumun gerçekleştirilmesi amacıyla kendisine başvuran davacıyı, görevli doktorları aracılığı ile doğumu gerçekleştirmeyi üstlendiği açıktır. Uyuşmazlık doğum sırasında meydana gelen omuz takılması sonucu bebeğin sol kolunda meydana gelen sakatlıkta davalı doktorun hukuka aykırı bir eyleminin, kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmakta olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (B.K. 386-390). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de; bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/2 md). Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastasının ve hastalığının özelliklerini gözönünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de hasta, tedavisini üstlenen meslek mensubu doktorundan tedavisinin bütün aşamalarında mesleğin gerektirdiği titiz bir ihtimam ve dikkati göstermesini, beden ve ruh sağlığı ile ilgili tehlikelerden kendisini bilgilendirmesini güven içinde beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, B.K.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Somut olayda, davacılardan E.. D.. davalı merkeze doğum işlemi için yatırılmış, davacının hamileliğini takip eden davalı doktor T.. O.. da bu ameliyata kadın doğum uzmanı olarak Katılmıştır. Doğum neticesinde davacıların bebeğinde brakial pleksus zedelenmesi(sinir felci) ortaya çıkmıştır. Mahkemece, H. Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden alınan rapor esas alınmak suretiyle karar verilmiş ise de; hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacı Elçin’in ikinci gebeliği olduğu ve davacı Elçin’in omuz takılması için risk faktörü bulunmadığı, daha önce normal bir doğumunun bulunduğu belirtilmiştir. Oysa ki, dosyadaki delillerden davacı Elçin’in ikinci gebeliği olduğu yönünde herhangi bir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacılar bu hususta bilirkişi raporuna itiraz etmişlerse de mahkemece bu itirazlar üzerinde yeterince durulmamıştır. Hal böyle olunca mahkemece, davacıların alınan rapora vaki itirazları üzerinde durularak, savcılık aşamasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu da eklenmek suretiyle, üniversitelerin, kadın doğum hastalıkları uzmanlarından oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden açıklamalı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli dosya kapsamı kanıtlara, olgulara uygun ve hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak nitelikte rapor alınarak olayda davalı doktor ve hastahanenin kusuru olup olmadığı belirlenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Bozma nedenine göre davacıların diğer itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacılar yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenle davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan 25,20 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.