Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/5051 E. 2014/41471 K. 24.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5051
KARAR NO : 2014/41471
KARAR TARİHİ : 24.12.2014

MAHKEMESİ : Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 23/10/2013
NUMARASI : 2010/364-2013/860

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat R.A. ile davalı vekili avukat İ. C. V.’un gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacılar, asıl davalarında M. İli O. İlçesi D. H. mevkiinde kain bulunan tarlada 9/128, 9/128 ve 24/128 olmak üzere toplam 42/128 hisseye sahip olduklarını, 03..05.2007 tarihinde taşınmazda hissesi olan davalıya taşınmazın satışı için vekaletname verdiklerini, davalının taşınmazın 60.000.00.TL nakit ve bakiyesi için senet olmak üzere 380.000.00.TL’ ya sattığını söylediğini, ancak süre geçmesine rağmen davalının kendilerine satış bedelinden düşen hisselerini ödemediğini ileri sürerek hisselerine düşen toplam 124.750.00.TL’ nın satış tarihi olan 04.05.2007 tarihinden itibaren en yüksek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Birleşen davalarında ise davacılar, aynı taşınmaz üzerinde 9/128 ve 15/128 hisseye sahip olduklarını, davalının vekaletname ile taşınmazı 380.000.00.TL’ ya satmasına rağmen hisselerine düşen bedeli ödemediğini ileri sürerek hisselerine düşen toplam 71.250.00.TL’ nın satış tarihi olan 04.05.2007 tarihinden itibaren en yüksek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, taşınmazı vekaleten toplam 60.000.00.TL’ ya sattığını, taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığından bu bölüm üzerinde tasarrufta bulunulamayacağını, taşınmazın imara açık olmadığını, üzerinde tarımsal faaliyete bulunulamayacağını buna göre satış bedelinin belirlendiğini, satış sonrasında davacılardan Yaşar ve B.. B..’ ya ayrı ayrı 5.000.00.TL elden ödeme yaptığını, veraset işlemleri için 600.00.TL daha verdiğini, ayrıca çekilen kredi için her ay 150.00.TL ve sonunda da 3.200.00.TL ödeme yaptığını, davacıların hissesine düşen bedeli çeşitli yollarla onlara ödediğini belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, asıl davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.
Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 297. maddesinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 297. maddenin 2. fıkrası ile “Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmü getirilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek Mahkemece gerekçe bölümünde “Bilirkişiler B. A. ve K.D. tarafından tanzim olunan 07.07.2011 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın m2 değerinin 45.00.TL, tamamının değerinin 496.062.00.TL, kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölüm çıkarıldığında 344.115.09.TL olduğu, yine 06.02.2013 tarihli ek raporda tarlanın bitkisel üretime hazır hale gelebilmesi için tamamı yönünden 99.212.40.TL, kıyı kenar çizgisi haricinde kalan bölüm yönünden 68.823.18.TL harcama yapılması gerektiği buna göre taşınmazın tamamının değerinin 396.849.60.TL, kıyı kenar çizgisi dışında kalan bölümünün değerinin 275.291.91.TL olduğu, bilirkişi Ö. C. tarafından tanzim olunan 20.09.2013 tarihli rapor ile de, davalı M.. B.. tarafından banka senet tahsilat makbuzu ödemelerinin 55.404.33.TL, B.. B.. hesabına elden ödenen miktarın 3.868.00.TL olmak üzere toplam 59.272.33.TL ödemenin bulunduğu” yazılmasına rağmen taşınmazın değeri olarak hangi değerin esas alındığı ve ne kadar ödeme yapıldığının kabul edildiği, asıl davada ve birleşen davada hisselere ne kadar bedelin düştüğü açıkça, tereddüt oluşturmayacak ve denetlenebilir şekilde yazılması gerekirken gerekçe de sadece davanın kabulüne, hükümde ise asıl davada, davanın kabulü ile 124.750.00.TL’ ının, birleşen davada, davanın kabulü ile 71.250.00.TL’ nın davalıdan alınarak davacılara hisseleri oranında verilmesine karar verilmiş olması, usül ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, 2.bent gereğince davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.