Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/45206 E. 2015/20576 K. 16.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/45206
KARAR NO : 2015/20576
KARAR TARİHİ : 16.06.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi(Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı şirket, davalı … ile 3.10.2001-31.8.2009 tarihleri arasında birbirini takip eden hizmet sözleşmeleri imzaladıklarını, 31.8.2009 tarihinden sonra ise aynı hizmetin, ihaleyi kazanan başka bir firma tarafından yerine getirildiğini, adı geçen firma tarafından iş akitlerine devam edilmeyen bir kısım işçiler tarafından kendilerine karşı dava açılarak, kıdem, ihbar tazminatı, fazla mesai ve genel tatil ücreti alacaklarının talep edildiğini, davaların işçiler lehine sonuçlandığını, icra takipleri üzerine bir kısım işçilerle kıdem tazminatından indirim yapılması konusunda uzlaşma sağlandığını, bir kısım işçilere ise tam olarak ödeme yapıldığını, davacı ile imzalanan hizmet sözleşmesinde söz konusu işçilik alacaklarından kimin sorumlu olacağı konusunda bir düzenlemenin yapılmadığını, bu durumda söz konusu ödemeler nedeniyle tüm sorumluluğun davalıda olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 100.000,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, “davacıya işçilik alacaklarını da kapsayan hak edişlerinin ödendiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-4857 sayılı İş Kanununun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da davacı şirket ile davalı … arasında alt işveren-asıl işveren ilişkisi mevcut olup, davalı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunundan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar.
İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu konudaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği açıkça belirtilmiştir.
Müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu … olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Bununla beraber tarafların iç ilişkide, bu konudaki nihai sorumluluğun kime ait olacağı konusunda açık bir düzenleme yapmamış olmaları halinde ise, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan tediyeden eşit oranda sorumlu oldukları ve hissesinden fazla tediyede bulunan tarafın, fazla ödeme nedeniyle diğerine rücu hakkı bulunduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi ve eki olan şartnamelerde, dava konusu işçilik alacakları nedeniyle yüklenicinin sorumlu olduğuna ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından, dava dışı işçiye yapılan ödeme nedeniyle davacı şirket ve davalı Belediyenin yarı oranda sorumlu olduklarının kabulü gerekir. O halde mahkemece, davacı alt işverenin dava dışı işçilere … olduğu dava konusu işçilik alacaklarının 1/2’sini davalı Belediyeden rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilerek, buna göre bir hüküm kurulması gerekirken, açıklanan husus göz ardı edilerek, idarece yapılan hizmet alımları ihalesinde, teklif verilmesi ve değerlendirilmesine ilişkin usul ve yöntemlerden hareketle, dava konusu işçilik alacaklarının genel giderler kaleminin bir parçası olduğundan ve sözleşme bedelinin içinde bulunduğundan bahisle yazılı şekilde davanın tümüyle reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ:1. bent gereğince davacının diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 16/06/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.