Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/354 E. 2014/35247 K. 11.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/354
KARAR NO : 2014/35247
KARAR TARİHİ : 11.11.2014

MAHKEMESİ : Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/02/2013
NUMARASI : 2011/846-2013/37

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, işçilik alacağı davasının takip edilmesi konusunda davalı avukatla anlaştığını, vekaletname vererek avukatlık sözleşmesi imzaladığını, açılan davanın lehine sonuçlandığını, davalının icra dosyasında adına tahsil ettiği parayı zamanında ödemediğini, işe ve tahsilata ilişkin bilgi vermediğini ve ilamlı icra takibine girişirken faiz alacağını yanlış belirleyerek zarara uğramasına yol açtığını ileri sürerek 7.781.00 TL maddi zararının tahsilini istemiştir.
Davalı, imzalanan sözleşme ve alınan vekalet gereğince davacının davasının usulünce takip edilerek lehine sonuçlandırıldığını, gerçekleştirilen tahsilat için davacının bilgilendirilerek zamanında ödemede bulunduğunu, işlemlerin doğru olduğunu ve davacının zararının söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini dilemiş; Birleşen davasında da azlin haksız olduğunu, avukatlık ücreti için sözleşme imzalandığını, bu sözleşmenin geçerli olduğunu, vekalet ücretinin ödenmediğini, icra takibi derdest iken haksız olarak azledildiğini ve avukatlık ücretinin ödemediğini ileri sürerek 2.500.00 TL avukatlık ücret alacağının tahsilini istemiştir.
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 505. ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 506. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat Borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 506. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasında vekalet sözleşmesinin imzalandığı, 08.09.2009 tarihinde vekalet verildiği, dava açılarak alınan ilamın icraya konulduğu, kısmen tahsilat yapıldığı ve takip derdest iken vekalet ilişkisinin 18.05.2011 tarihinde azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı, davalı avukatın görevini sadakat ve özenle yerine getirmediğini, faiz alacağının yanlış hesaplandığı, davalının hatası sonucunda maddi zarara uğradığını ve azlin haklı olduğunu ileri sürerken davalı ise azlin haksız olduğunu, davacının zararının olmadığını savunmuş ve birleşen davasında ödenmeyen avukatlık ücretinin tahsilini talep etmiştir. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı hususu olup ancak bunun sonucuna göre davacının zararının olup olmadığına, alacakı olup olmadığına ve vekalet ücreti ödeme yükümlüğüne karar verilmesi mümkün olabilecektir.
Hukukçu bilirkişi tarafından düzenlenen 23.07.2012 tarihli raporda azlin haklı olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılmamış olup sadece hesaplama yapılmıştır. Bilirkişi raporu bu haliyle eksik incelemeye dayalı olup raporun hükme esas alınması mümkün değildir. Mahkemece, tarafların azile ilişkin delilleri toplanmamış, azil nedenleri ve haklı olup olmadığı tartışılmamış, azlin haklımı yoksa haksız mı olduğu açıklanmadan eksik bilirkişi raporuna dayanılarak davacının alacaklı olduğu kanaatine varıldığı belirtilip hüküm tesis edilmiştir. Hal böyle olunca; mahkemece, tarafların tüm delilleri toplanarak azil nedenleri ile ilgili ayrı ayrı inceleme ve değerlendirme yapılmak suretiyle azlin haklı olup olmadığı irdelenerek gerekirse denetime açık bilirkişi raporu alınarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanlış değerlendirmelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, 2. bent gereğince tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.11.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.