Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/33063 E. 2015/28179 K. 01.10.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/33063
KARAR NO : 2015/28179
KARAR TARİHİ : 01.10.2015

MAHKEMESİ : Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/03/2014
NUMARASI : 2013/389-2014/187

Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

K A R A R

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 1.10.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Davacı Bakanlık, hastanenin ameliyathane ve yoğun bakım ünitesinin ihalesini alan davalı firmanın işten çıkarttığı dava dışı işçinin açtığı işe iade davasında işe başlatmama ve boşta geçen süre ücreti olarak işçiye ödedikleri 9536,41 TL fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davalıdan tahsilini istemiştir. Davalıya davaya cevap vermemiştir. Mahkemece; iş mahkemesinde davalı hakkında açılan davanın husumet nedeniyle reddine karar verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava; taraflar arasında imzalanmış hizmet alım ihalesi ve sözleşmesine dayanılarak davacı işverenin mahkeme kararı ile işçiye ödediği bedelin davalıdan rücuen ödetilmesine ilişkindir. Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık iş mahkemesinin davalı hakkında verdiği husumetten red kararının eldeki davanın esastan reddini gerektirip gerektirmediği noktasındadır.
Bilindiği üzere 4857 sayılı İş Kanununun 2/6 maddesinde “Asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü yer almaktadır. Bu maddeye göre asıl işveren ile ihale ile iş alan yükleniciler işçilik alacaklarından müteselsilen sorumludurlar. Buradaki sorumluluk işçinin zarar görmemesi için getirilen bir düzenleme olup işçilerin kendi hak ve alacaklarıyla ilgili işverene karşı açtığı davalarda uygulanmaktadır. Esasen müteselsil sorumluluğun bir sözleşmeden değil de kanundan doğduğu bütün hallerde sorumlulardan her biri aynı zamanda borçtan tek başlarına sorumludurlar. Ancak kanun koyucu birden fazla sorumlu arasında müteselsil sorumluluk esasını sırf alacaklının hukuki konumunu güçlendirmek amacıyla benimsemiştir. Bu sorumluluk işçi alacaklarının muvazaalı kurulan ve birbirine devredilen şirketlerden elde edilememesi halinde asıl işverenden tahsilini sağlamak amacıyla yasa ile getirilmiş bir teminattır. Arada sözleşmenin olmadığı asıl işverenin sorumluluğu kanundan (4857m.2) alt işverenlerin sorumlulukları ise hizmet akdinde taraf olduklarından dolayı ortaya çıkmaktadır.
Somut olayda Adana 5. İş Mahkemesinin 28/07/2010 gün2010/567 esas 2010/554 sayılı kararında “işçinin kan alma dahil servisteki tüm işlerde görev aldığı bu nedenle bakanlığa bağlı personelin yerine getirdiği tüm işleri yaptığı, taşeron şirkete bağlı olarak çalışsa da sağlık hizmetlerinde taşeron firma kullanılamayacağı, bu anlamda davacının bakanlığın işçisi sayılacağı bu nedenle davalı şirket aleyhine açılan davanın husumetten reddine S.. B.. hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiş temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince onanmıştır.
Hemen belirtilmelidir ki eldeki davanın konusu işverenler arasında yapılan hizmet alım ihalesinden kaynaklanan, rücuen tazminat davası iken dava dışı işçinin açtığı davanın hukuki niteliği ise, davalıları şirket ile Bakanlık olan iş sözleşmesinden kaynaklanan işe iade davasıdır. Davacı kanun gereği işçinin işe iadesinden değil ödenmeyen tazminatından sorumludur. İşçi ile kamu kurumu davacı arasında doğrudan sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle eldeki davada rücu ilişkisi taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine göre tartışılması gerekir. Nitekim tarafları, dava konusu (talep sonucu) ve sebebi (vakıaları) aynı olan Adana 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/01/2013 tarih ve 2012/1020-2013/32 sayılı red kararını bozan Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 21.04.2014 gün 2014/6515 esas 2014/12765 sayılı ilamında “mahkemece, işçinin davacı ve davalıya karşı işe iade davası açması sonucu alt işveren olan davalı şirket için verilen husumetten red kararının Yargıtay denetiminden geçerek onanması nedeni ile iş bu davada davanın reddine karar verilmişse de taraflar arasında bir hizmet alım sözleşmesi ve sözleşmenin eki niteliğinde şartnameler imzalanmış, kanundan doğan müteselsil sorumluluk ilkesi çerçevesinde tarafların sorumlulukları belirlenmiştir. Öyleyse taraf delilleri toplanarak sözleşme ve şartnameler kapsamında taraf sorumlulukları irdelenmeli ve sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekirken bu husus gözetilmeden yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.” Denilmiştir. Hal böyle olunca HMK ya göre husumetten red kararının ispat aracı olarak kullanılması hatalı olmuştur. İşçinin davalı şirketin işçisi olmadığı hususuna yerel mahkeme yorum yoluyla ulaşmış olup bu karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Kesin hüküm teşkil etmemesi onun güçlü delil olduğunu da göstermez. Hakimin iş sözleşmesinden doğan bir davada işçinin bakanlıkla arasında akdi bağ olmadan tamamen davalı firma tarafından işe alınıp hastanede çalıştırıldığı sabitken şirket hakkında verdiği husumetten red kararının sözleşme ve şartnamelere dayanan bir rücu ilişkisine dayalı eldeki davayı etkilememelidir.
Tüm bu nedenlerle taraflar arasındaki sözleşme hükümleri doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirdiğinden sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılamıyorum.