Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/3232 E. 2014/27373 K. 17.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3232
KARAR NO : 2014/27373
KARAR TARİHİ : 17.09.2014

MAHKEMESİ : Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/11/2013
NUMARASI : 2012/473-2013/615

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalının 18.11.2008 tarihli 50.000 TL bedelli faizsiz olarak tesis edilen ipotek belgesine dayanarak aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlattığını, icra takibine konu edilen işlemiş faiz ve Kdv nin talep edilemeyeceği gibi davalıya olan borcundan 39.900,00 TL sinin ödendiğini,bakiye 10.100 Tl borcu kaldığını ileri sürerek, davalıya işlemiş ve işleyecek faiz ile KDV borcunun bulunmadığının tespiti ile davalıya yaptığı ödemeler dışındaki bakiye 10100 TL dışında talep edilen 54.971,67 Tl yönünden takibin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, Davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Ayrıca 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 297. maddesinde hüküm fıkrasında nelerin yer alacağı açıklanmış; 297. maddenin 2. fıkrası ile “Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmü getirilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, açıklanan yasal düzenleme gözetilmeyerek Mahkemece, gerekçe kısmında “dava konusu ipoteğin borç sebebiyle konulduğu ,bu borca karşılık davacı tarafça toplam 39.100,00 TL ödeme yaptığı hususunun dekontlar ve yemin ile sabit olduğu ,bakiye 10900,00 TL borç kaldığı “yazılmasına rağmen hüküm fıkrasında “..davacının takip tarihi itibariyle 39900,00 TL borçlu olmadığının tespitine “…” karar verildiği, böylece gerekçede tefhim edilen hükme aykırı hüküm kurularak gerekçe ile gerekçeli kararın hüküm fıkrası arasında çelişki oluşturulması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun 297. maddesi gereğince hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 2. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan 710.00 TL harcın istek halinde iadesine, 17.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.