Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/2046 E. 2014/3676 K. 12.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2046
KARAR NO : 2014/3676
KARAR TARİHİ : 12.02.2014

MAHKEMESİ : Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2012/476-2013/486

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 5510 Sayılı Kanunda yapılan değişiklik sonucu 81(ı) bendi eklenmesi ile özel sektör işverenlerinin ödeyecekleri malulluk, yaşlılık ve ölüm sigortası primlerinden işverene ait olan kısmından 5 puanlık indirim sağlandığını, bu indirime isabet eden kısmın hazine tarafından karşılanacağının hüküm altına alınmasına rağmen davalı tarafından davacının hakediş ödemelerinden bu 5 puanlık indirim bedelinin kesildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000 TL’ nin kesinti tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini dava ve talep etmiştir.
Davalı, kesintinin Kamu İhale Tebliğine uygun olduğu belirtilerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, ıslah talebi nazara alınarak 330.061,47 TL’ nin ilk dava açılırken talep edilen 10.000 TL’ sine 30.4.2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek kaydı ile davalıdan alınıp davacıya ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiş, temyiz dilekçesi mahkemece temyizin süresinde olmadığıgerekçesi ile ek karar ile reddedilmiş, bu defa davalı tarafından süresi içerisinde ek kararla birlikte asıl karara karşı yeniden temyiz yoluna başvurulmuştur.
1- Mahkemece 29.11.2013 tarihli ek karar ile, temyizi talep edilen hükmün 15 günlük süre içerisinde temyiz edilmediği, süresi geçtikten sonra temyiz dilekçesinin verilmiş olduğu gerekçesiyle temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verilmiş ise de; davanın açıldığı tarihten itibaren mahkemece tüm tebligatların davalı Üniversite adresine gönderildiği, 16.8.2012 tarihinde üniversite bünyesinden emekli olarak kendi bürosunda çalışmaya başladığı ve gerekçeli kararın da avukatın büro adresine gönderildiği, davaya cevap dilekçesinin ve daha sonra tüm yargılama boyunca davalı tarafından verilen dilekçelerin altında davalı vekili Avukat M..Y..’ın olduğu sabit olmakla gerekçeli kararın yetkili vekile gönderilmediği anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararın usul ve yasaya aykırı olması nedeniyle ek kararın kaldırılarak işin esasının temyizen incelenmesi gerekmiştir.
2-HUMK.nun 381 maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafların iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az, aynı yasanın 388. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. HUMK.nun 388/son maddesi gereğince de istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yine aynı kanunun 389 maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür. Bu gibi hallerde de HUMK.nun 388. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararın birbirine uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Öte yandan kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK.nun yukarda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir.
Temyize konu davanın hüküm kısmında, davacının davasının ıslah talebi nazara alınarak kabul edildiğine karar verildiği belirtildikten sonra, dava açılırken talep edilen 10.000 TL’ ye dosya kapsamından hangi tarih olduğu tespit edilemeyen 30.4.2010 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş, devamında ise, ıslah ile artırılan bakiye kısma hangi tarihten itibaren faiz işletileceği hususunda hüküm kurulmamış olması, az yukarıda açıklanan hüküm ile gerekçenin açık ve teredüt uyandırmayacak nitelikte olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırı olup, kararın bozulmasını gerektirir. Mahkemece, 10.4.1992 tarih ve 1991/7 Esas 1992/4 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da benimsendiği gibi tereddüt yaratmayacak şekilde ve önceki kısa kararla bağlı kalınmaksızın yeniden bir karar verilmesi için usul ve yasaya uygun olmayan hükmün bozulması gerekmiştir.
3-Bozma nedenine göre temyiz eden davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle mahkemenin, temyiz talebinin reddine ilişkin 29.11.2013 tarihli ek kararının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.2.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.