Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/123 E. 2014/14091 K. 30.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/123
KARAR NO : 2014/14091
KARAR TARİHİ : 30.04.2014

MAHKEMESİ : Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/05/2013
NUMARASI : 2011/338-2013/336

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, istenmeyen gebeliğine son verilmesi için 16/05/2011 tarihinde davalı hastanede kürtaj yapıldığını, taburcu edildikten sonra şiddetli sancıdan duramayarak 18/05/2011 tarihinde tekrar davalı hastaneye başvurduğunu, ikinci bir operasyon geçirdiğini, bu operasyondan sonra da ilaç tedavisi uygulandığını, iğnelerin takibini yapabilmek için 4 gün Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine gittiğini, kan değerlerinin daha da yükselmiş olduğunu, yapılan operasyonlar ve vurulan iğnenin bir sonuç vermediğinin anlaşıldığını, bunun üzerine her 3 günde bir yapılan tahlil sonuçlarına göre gebeliği sonlanmaya başladığını, müvekkilinin psikolojisinin bozulması üzerine kendisine post travmatik stres bozukluğu teşhisi konulduğunu, hastanenin ve doktorun gerekli özeni göstermemesinden ve ihmalinden dolayı ve kusurlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları ile dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik hastanede yapılan muayene ve operasyonlar nedeniyle ödemiş olduğu 400,00 TL maddi tazminatın ve 50.000,00 TL manevi tazminatın ltılma yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilcn tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, tedavinin usulüne uygun olduğunu, davacının tedaviye devam etmediğini savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece Adli Tıp raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK.76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Dava, davacının tedavisini üstlenen davalı hastane ve çalıştırdığı elemanın tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK. 386-390) Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1 md.) O nedenle sağlık memuru ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Yine 4.4.1997 tarihinde imzalanan ve 9.12.2003 tarih ve 25311 sayılı Resmi Gazetede yayımlanıp yürürlüğe giren Avrupa Biyotıp Sözleşmesinde iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, sözleşmenin amaç başlıklı 1. Maddesi bu sözleşmenin tarafları tüm insanların hayatını ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler, yine 4. maddesinde ise, “araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur. Avrupa Biyotıp Sözleşmesi yazılı olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun
müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi yada yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesi zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır.
Somut olayda ise, davacı geçirilen operasyonlara ve uygulanan tedavilere rağmen hamileliğin sonlanmadığını, başka bir hastane tarafından uygulanan tedavi neticesinde gebeliğin sonlandığını, teşhis ve tedavinin meslek kuralları içinde uygulanmaması nedeni ile maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Mahkemece Adli Tıp Raporu nazara alınarak hüküm kurulmuştur. Ne var ki, Adli Tıp Raporu itiraza uğramış olup hüküm kurmaya elverişli değildir. O halde mahkemece davacının davalı hastanede yapılan teşhis ve tedavinin tıp kurallarına diğer bir deyişle mesleki standartlara uygun olup olmadığı ve diğer sağlık kuruluşlarındaki tetkik ve tedaviler üzerinde de durularak irdelenmeli, bu amaçla Üniversitelerin ilgili bilim dallarından seçilecek akademik kariyere sahip aralarında kadın doğum uzmanında bulunduğu bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ. Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 30.4.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.