Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/12034 E. 2014/32681 K. 23.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/12034
KARAR NO : 2014/32681
KARAR TARİHİ : 23.10.2014

MAHKEMESİ : Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/12/2013
NUMARASI : 2011/370-2013/578

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı şirket, taraflar arasında yapılan sözlü anlaşma gereğince davalı avukatın şirketin vekili sıfatıyla icra takiplerini ve dava dosyalarını 3 yıl süreyle vekil olarak takip ettiğini, 2010 yılı sonu itibariyle davalıdan takip edilen dosyalarla ilgili tahsilat bilgilerinin istendiğini, bir kısım icra dosyalarında tahsil edilen faiz ve fer’ilerin şirkete teslim edilmediğinin, bir kısım icra dosyalarında ise yapılan tahsilatların şirkete hiç ödenmediğinin tespit edildiğini, davalı avukatın haklı nedenlerle vekillikten azledildiğini, Baro’ya ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunulduğunu ve davacının uhdesinde bulunan tahsilatların iadesi için gönderilen ihtarın sonuçsuz kaldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile yapılan tahsilatlardan şimdilik 20.000-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, her ay şifahi, her yıl sonunda ise yazılı olarak şirkete rapor verdiğini, taraflar arasındaki sözlü anlaşma gereğince davacı şirketin tüm dosyalarındaki masraf ve vekalet ücretlerinin icra takip dosyalarından yapılan tahsilatlardan karşılandığını, davacı şirketin yeni yönetiminin bu durumu kabullenmemesi nedeniyle iş bu davanın açıldığını, 3 yıllık vekilliği döneminde davacı şirkete yapılan hukuki danışmanlık hizmetinden de herhangi bir ücret alınmadığını, dava konusu icra dosyaları dışında davacı şirketin başkaca dava ve icra dosyalarını da takip ettiğini, cevap dilekçesinde liste halinde verilen bu dosyaların Vekalet ücretlerinin ve masraflarının ödenmediğini, hapis hakkını kullandığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 17.956,77-TL’nin dava tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Davacı şirket, davalının vekil sıfatıyla şirket adına takip etmiş olduğu 37 adet icra dosyasından yapılan tahsilatların kısmen ya da tamamen kendilerine ödenmediğini, bu nedenle davalıyı haklı olarak azlettiklerini ileri sürerek yapılan tahsilatların davalıdan tahsilini istemiş; davalı ise, takip edilen dosyaların masraf ve vekalet ücretlerinin icra dosyalarından yapılan tahsilatlardan karşılandığını, bu tahsilatların dosya masrafları ve vekalet ücreti alacaklarına mahsup edildiğini, hapis hakkını kullandığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davalının dosyalardaki safahatı davacıya raporlar halinde bildirmiş olduğu, vekalet görevinin ifası sırasında azlini haklı kılacak herhangi bir ihmal ve kusurunun bulunmadığı, dolayısıyla vekaletle takip ettiği dava konusu 37 icra dosyasında vekalet ücretinin tamamına hak kazandığı, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesince aldırılan bilirkişi raporunun da aynı yönde olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı, vekil olarak tahsil ettiği dava konusu alacağı, ücret ve masraf alacaklarına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanunu’nun 166. maddesi gereğince “hapis hakkı”nı kullandığını savunduğuna göre, davada öncelikle hapis hakkının, nasıl ve hangi şartlarda kullanılması gerektiği üzerinde durulmalıdır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanunu’nun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını “hapis hakkı” adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanununun 34. maddesinde, “Avukatlar, yüklendikleri 2014/12034-32681
Görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesinde de, “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” hükmü bulunmaktadır.
Öte yandan avukat, ancak muaccel olan vekalet ücreti alacakları yönünden hapis hakkını kullanabilir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanunu’nun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “ ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemeyeceği gibi bu noktada hapis hakkını da kullanamaz.
Avukatlık Kanunu’nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Hapis hakkının kanunun öngördüğü amaca uygun şekilde ve gereği gibi kullanılmaması halinde ise yapılan azlin haklı olduğunun kabulü gerekir.
Hapis hakkı ve azille ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasında yazılı bir avukatlık ücret sözleşmesi bulunmadığı, davalı avukatın 29.05.2008 tarihli vekaletname uyarınca davacı şirketin vekili sıfatıyla icra ve dava dosyalarını takip ettiği, dava konusu icra dosyalarından 47.218,28-TL tahsilat yaptığı
ve 25.01.2011 tarihli azilname ile azledildiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Mahkemece, sadece davaya konu 37 icra dosyası incelenerek düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Oysa ki davalı avukatın hapis hakkını Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine uygun olarak kullanıp kullanmadığının denetlenmesi için davalının vekil sıfatı ile takip ettiği tüm dosyaların incelenmesi, tahsilat sırasında muaccel olan vekalet ve masraf ücreti alacağının bulunup bulunmadığının, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğu konusunda karşı tarafı bilgilendirip bilgilendirmediğinin, davacı şirket nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirip bildirmediğinin ve taraflar arasında bir hesaplaşmanın yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerekir. Mahkemece bu araştırma yapıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre azlin haklı yada haksız olduğu konusunda bir karar verilebilir. Hal böyle olunca açıklanan bu hususları içermeyen bilirkişi raporu hükme esas alınamaz. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile, yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Bozma nedenine göre tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün taraflar yararına BOZULMASINA, 2.bentte açıklanan nedenlerle tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.