Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/11112 E. 2014/28411 K. 23.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/11112
KARAR NO : 2014/28411
KARAR TARİHİ : 23.09.2014

MAHKEMESİ : Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 28/01/2014
NUMARASI : 2013/276-2014/24

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, avukat olduğunu, davalıyla icra işinin takip edilmesi konusunda anlaştıklarını, verilen vekaletnameye istinaden icra takibine giriştiğini, ihtiyati haciz kararı alıp gerekli tüm işlemleri tam olarak özenle yerine getirdiğini ve icra dosyası derdest iken davacının kendisini haksız olarak azlettiğini ileri sürerek hak ettiği vekalet ücreti ve karşı yan vekalet ücretinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, Avukatlık Kanunu’nun 36.maddesi gereğince işi üstlenen avukatın menfaat çatışması olan kişilerin avukatlığını yapamayacağını, davacının icra dosyasının borçlusu olan kişiyle kendisinin aynı anda avukatlığını yaparak bu kuralı ihlal ettiğini ve bu nedenle davacıyı haklı olarak azlettiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve 51.521.90 TL’sının tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava, vekalet ücretinin tahsiline yönelik alacak davasıdır. Mahkemece, azlin haksız olduğu, vekillik görevinin tam olarak yerine getirildiği, menfaat çatışması olan kişilerin avukatlığının yapılmadığı ve karşı yana yükletilen vekalet ücretinin bu aşamada talep edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 51.521.90 TL’sının tahsiline karar verilmiştir.
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389. ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek Davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 36.maddesinde “Bir anlasmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat, yararı çatısan öbür tarafın vekaletini alamaz, hiçbir hukuki yardımda bulunamaz” hükmü düzenlenmiştir.
Avukatlık Kanunu’nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davalının davacıya 21.03.2012 tarihinde vekalet verdiği ve taraflar arasındaki vekalet ilişkisinin 25.04.2012 tarihli azille sona erdiği anlaşılmaktadır. Davacı avukat, azlin haksız olduğunu ileri sürerken davalı ise azlin haklı olduğunu savunmaktadır. O halde taraflar arasındaki uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığına karar verilebilecektir.
Davalı taraf, davacı avukatın işini gereği gibi takip etmediğini, özenli davranmadığını, icra dosyasında borçlu olan kişinin de avukatlığını yaptığını, bu kişinin akrabası olduğunu, avukatlık meslek kurallarına aykırı davrandığını ve azlin haklı olduğunu savunmuştur. Bilirkişi raporuyla tespit edildiği üzere davacı avukat 21.03.2012 tarihli vekaletnameye dayanarak vekillik görevini tam olarak yapmış olup menfaat çatışması olan bir kişinin vekilliğini yapması söz konusu değildir. İcra dosyasında borçlu olan H..T.. 20.06.2011 tarihinde davacı avukata vekalet vermiş ise de davacının bu vekalete dayanarak bir işlem yapmadığı gibi davalının vekili olarak giriştiği icra takibini tam ve özenle yerini getirdiği anlaşılmaktadır. Davacı, ihtiyati haciz kararı alarak borçlu aleyhine icra takibine girişmiş ve tüm işlemleri zamanında yerine getirmiş olup davacı avukatın görevini tam olarak zamanında yerine getirmiştir. Bilirkişi raporunda detaylı olarak açıklandığı üzere azil haksız olup davacı vekalet ücretini ve karşı yan yüklenen vekalet ücretine hak kazanır. Azlin haksız olduğunu kabul edilmesine rağmen alacağın henüz tahsil edilmemesi nedeniyle karşı yan vekalet ücretinin talep edilemeyeceğinin kabulü doğru olmamıştır. Hal böyle olunca; mahkemece, azlin haksız olduğu ve davacının vekalet ücreti ile birlikte karşı yana yüklenen vekalet ücretini de talep edebileceği kabul edilip karşı yana yüklenecek vekalet ücretinin hesaplanarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3-Davacı, azlin haksız olduğunu ileri sürerek 10.000 TL’sı vekalet ücretinin tahsili amacıyla eldeki davayı açmış olup 02.01.2014 tarihinde talebini 79.545.86 TL’sı olarak ıslah etmiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 51.521.90 TL’sının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
6098 sayılı B.K.nun 117.maddesi hükmü uyarınca muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile mütemerrit olur. Dava konusu olayda davacının, davalıyı dava tarihinden evvel temerrüde düşüren ihtarı söz konusu olmadığı halde, mahkemece hükmedilen alacak miktarına dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesi doğru olmamıştır. Öyle olunca; mahkemece, hükmedilen alacağın dava dilekçesinde talep edilen 10.000.00 TL’sı kısmına dava, ıslah edilen kısma ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ:Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2.bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 3.bentte açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına bozulmasına peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23.9.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.