Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/10961 E. 2014/29245 K. 25.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10961
KARAR NO : 2014/29245
KARAR TARİHİ : 25.09.2014

MAHKEMESİ : Batman 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 30/10/2013
NUMARASI : 2009/866-2013/618

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, I.. G..’nün hamileliğini B.. H.. kadın doğum uzmanı Dr.S.. A.. gözetiminde geçirdiğini, normal doğumunun gerçekleşeceğinin söylendiğini, müvekkiline suni sancılara rağmen gerçekleşmeyen doğum üzerine, sezeryanla doğum talebinde bulunulduğunu ama doktor S.. A..’ın ısrarla doğumun normal olacağını belirttiğini, Dr.S.. A..’ın Dilber adındaki temizlikçi kadını karnına bastırması için çağırdığını ve bu ihlal neticesinde çocuklarının beyin kanaması geçirdiğini ve dolayısıyla vücut tamlığının ihlal edilerek yaralandığını, doğumdan sonra çocuklarının kafasının belirgin biçimde 5-10 cm uzadığını ve kafasının arkasında kan olduğunu gördüklerini, bebeği başka hastaneye sevk etmek istediklerini ancak hiçbir şekilde bebeğin kendisine teslim edilmediğini, Dicle Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından çocuklarına Hipoksik iskemik ensefelopati sekeli, psikomotor gerilik ve mikrosefali teşhisi konulduğunu, çocuklarını iyileştirmek adına tedavi harcamaları yaptıklarını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile olay tarihinden itibaren işleycek yasal faizi ile birlikte I.. G.. için 100.000,00 TL, C.. G.. için 100.000,00 TL manevi, H..A..G.. için 200.000,00 TL manevi tazminatın ve 2.000,00 TL maddi tazminata hükmedilerek davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, hasta ile hekim arasındaki vekalet sözleşmesinden doğan tazminat istemine ilişkindir.
Borçlar Kanununun vekâlet akdini düzenleyen 502 ve devamı maddeleri uyarınca davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup,en hafif kusurunda bile sorumludur. (TBK.nun 395 ve 396. md.) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, TBK.nun 510/1. maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.”
Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler vestandartlara uygun olarak yapılması gerekir.” denilmektedir.Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Somut olayda mahkemece Adli Tıp Kurumunun doktorlara atfedilebilecek kusur bulunmadığı yönünde raporu üzerine Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinden kurul raporu alınmış, normal doğum sonrasında bebekte meydana gelen rahatsızlığın komplikasyon olduğunun mütalaa edilmesi üzerine davanın reddine karar verilmiştir. Ancak her iki rapor da taraf itirazlarını karşılar, her türlü şüpheden ari şekilde hükme dayanak oluşturmaya yeter mahiyette değildir. Mahkemece üniversite hastanelerinde görev yapan konusunda uzman bilirkişi heyeti aracılığı ile taraf iddia ve savunmaları değerlendirilerek neticesine göre hüküm kurulması gerekmektedir. Yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.