Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2014/10592 E. 2014/32977 K. 27.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/10592
KARAR NO : 2014/32977
KARAR TARİHİ : 27.10.2014

MAHKEMESİ : Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/06/2013
NUMARASI : 2011/172-2013/369

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, ayağında meydana gelen parçalı kırık nedeniyle davalı kurumda çalışan davalı doktor tarafından ameliyat edilerek 28.04.2010 tarihinde taburcu edildiğini, 05.06.2010 ve 26.06.2010 tarihlerinde verilen randevulara uygun olarak kontrole gittiğini, bu kontrollerde ayağında ağrı olduğunu söylemesine rağmen durumun normal olduğunun söylendiğini, 16 -20.07.2010 tarihleri arasında ayağındaki vidanın ameliyatla alındığını, bundan sonra ayağının üzerine basabileceği ve normal yaşamına dönebileceği, ancak ağrı ve şişmenin 1 yıl süreceği belirtilerek bir yıl sonra kontrole gelmesinin söylendiğini, ancak ağrıların dayanılmaz hale gelmesi üzerine 24.01.2011 tarihinde davalıya başvurduğunu,yine normal olduğunun söylendiğini,ağrıların devamı üzerine 07.02.2011 tarihli başvurusunda ayağının sabitleneceğinin söylendiğini,bunun üzerine başka hekimlere gitme ihtiyacı duyduğunu,bu muayenelerde davalının yaptığı ilk ameliyatta ayağın eğik olarak kaynadığı ve vidanın çıkarıldığı sırada durumun tespit edilerek düzeltme imkanı olduğu, röntgen filmlerine rağmen tespit edilmemesinin kusur olarak belirtildiğini, davalı hekimin kusuru nedeniyle ayağının sabitlendiğini ilere sürerek; 5.000 TL maddi ve 70.000 TL manevi tazminatın 25.04.2010 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Levent savunmasında; davacının ameliyatı sonrasında dosyada mevcut kayıtlara göre ayağının üzerine basmamasına ilişkin eğitimleri yapılarak taburcu edildiğini, davacının düzenli olarak pansumanlara gelmediğini, 16.07.2010 tarihinde vidanın çıkarılması sırasında uyacağı kurallar ve kontrole gelmesi konusunda bilgilendirilmesine rağmen 6-7 aylık sürede kontrole gelmediğini, 2011 yılında tekrar geldiğinde ayağında artroz geliştiği ve kırığın kaynamadığının tespit edildiğini, hastaya ayak bileğinin sabitlenmesi gerektiğinin söylenerek operasyon önerildiğini, meydana gelen durumun bir komplikasyon olduğunu, ayağı baskı yapılmamasına ilişkin önerilere uyulmamasının bu riski artırdığını, davacının ameliyat sonrası bakım sürecini aksatması nedeniyle ihmalinden kaynaklandığını savunmuştur.
Davalı şirket savunmasında kusurlarının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, davacının ayağındaki kırık nedeniyle teşhis ve tedavisini üstlenen davalı doktor ve özel hastanenin ameliyat ve ameliyat sonrası takip sırasındaki tedavi kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesi isteğine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (BK 386-390.mad.) Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunu gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Hasta mesleki bir iş gören vekil konumdaki doktordan, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1 maddesin hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Somut uyuşmazlığa konu olayda, davacının ayağında meydana gelen kırığın tedavisi için davalılara başvurduğu,davalı hastanede diğer davalı doktor tarafından yapılan ameliyatla ayağındaki parçalı kırıkların sabitlenmesi amacıyla vida takılarak hastanın 28.04.2010 tarihinde taburcu edildiği,ameliyat sonrası takip sürecinde 16.07.2010 tarihinde bu vidanın çıkarıldığı, davacının iddiasına göre, bu takip süreci kapsamında davalı doktor tarafından ayağındaki vida çıkarıldığı sırada kırığın eğik olarak kaynadığının tespit edilerek düzeltme imkanı olduğu halde uygun müdahale yapılmadığını,ayrıca vidanın çıkarılması sırasında kendisine bir yıl süre ile kontrole gelmemesinin istenerek ayağına basmasında bir sakınca olmadığının söylendiğini iddia etmiş olup,davalı doktor savunmasında, vidanın çıkarılması sırasında uyacağı kurallar ve kontrole gelmesi konusunda gerekli uyarıların yapıldığını,ancak davacının bu uyarılara uymayarak 6-7 ay kontrole gelmediğini, kontrole geldiğinde ayağında artroz gelişerek kırığın kaynamadığının tespit edildiğini, meydana gelen durumun davacının ameliyat sonrası bakım sürecini aksatmasından kaynaklandığını savunmuştur.
Mahkemece yapılan yargılama kapsamında kusur durumunun tespiti amacıyla Adli Tıp kurumundan bilirkişi raporu alınmış olup,21.01.2013 tarihli adli tıp raporunda davacı hastada meydana gelen eklem kıkırdağı zedelenmesi ve kıkırdak hasarlarının travmanın kaçınılmaz sonucu olarak kendinden kaynaklanan bir
komplikasyon olduğu, hastaya uygulanan tanı ve yapılan ameliyatın tıp kurallarına uygun olduğu rapor edilmiştir.Adli tıp raporunda yapılan ameliyata ilişkin olarak tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmesine rağmen, davacının iddiası kapsamında ameliyat sonrası tedavi takip sürecinde hastanın ayağındaki vidanın çıkarılması sırasında kırığın kaynamadığını tespit imkanı olup olmadığı,ayrıca davacıya vidanın çıkarılmasından sonra hangi sürelerle kontrole gelmesi ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığına dair bir inceleme ve değerlendirmenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.Nitekim davalı doktorun savunmasında,hastanın ayağındaki vidanın çıkarılmasından sonra belirli sürelerle kontrole gelmesi ve uyacağı kurallara ilişkin bilgilendirdiği iddia edilerek,bu kurallara uyulmaması nedeniyle davacının ayağındaki arazın ortaya çıktığı ifade edilerek,bu süreçteki hastanın kontrole gelmesinin önemine dikkat çekilmiştir.Bu itibarla davacıya ameliyat sonrası bakım sürecinde gerekli uyarıların yapılarak, hangi sıklıkla kontrole gelmesi konusunda uyarıldığı hususunu davalı tarafların tedavi sürecinde düzenledikleri tedavi evraklarına dayalı olarak ispat etmeleri gerekir.Hal böyle olunca mahkemece öncelikle davacının tedavisi sürecinde davalı hastanede çalışan hekim ve yardımcı sağlık personelleri tarafından el yazısı ile düzenlenen hasta takip formu ve diğer tedavi evraklarının celbi sağlanarak,bu bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamına göre hastanın ameliyat ve ameliyat sonrası bakım sürecinde yapılan işlemlere ilişkin olarak kusur durumunun tespiti amacıyla üniversite hastanelerinin ilgili ortopedi ve travmatoloji bilim dalında uzman hekimlerden oluşan bilirkişi heyeti oluşturularak alınacak rapor sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken,yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup,bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün kararı temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 24,30 TL harcın istek halinde iadesine, 27.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.