Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/5493 E. 2014/2061 K. 28.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/5493
KARAR NO : 2014/2061
KARAR TARİHİ : 28.01.2014

MAHKEMESİ : Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi(Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 22/11/2012
NUMARASI : 2012/16-2012/287

Taraflar arasındaki uyarlama davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı; davalı bankadan Japon yenine endeksli kredi kullandığını ancak daha sonra kurda yaşanan artışlar nedeni ile sözleşmeye tahammül edilmesinin artık mümkün olmadığını ileri sürerek, sözleşmenin standart olması sebebiyle geçersiz olduğunun tespitine, sözleşmenin geçersizliğine karar verildiği taktirde Japon Yeni karşılığı Türk Lirası olarak verildiği tarihten itibaren yüksek kurdan ödenen fazla miktarın Borçlar Kanunu 61.madde hükümlerine göre sebepsiz zenginleşme kabul edilerek davacıya iadesine veya borçtan mahsubuna, sözleşmenin geçerliliğine karar verildiği taktirde 4077 sayılı yasanın 10/b bendi gereği toplam borç miktarının belirlenmesinde hangi kurur dikkate alınacağı bilinemediğinden kredi kullanıldığı kur üzerinden kurun sabitlenmesi, sözleşme tarihi ile şu an ödenen kur arasında % 207 artış olduğundan B.K. 138.maddesindeki aşırı ifa güçlüğü sebebiyle Hakimin sözleşmeye müdahale ederek taraflar arasında adil bir denge kurulması için sabit kurun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, davacı ile davalı arasında düzenlenen 05/09/2008 tarihli Kredi sözleşmesinin sözleşme tarihinde TL bazında kullandırılan benzer kredilere uygulanan ortalama faiz oranları dikkate alınarak TL cinsine uyarlanması suretiyle ödeme planının yeniden belirlenmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (A.. V..P. Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde 2013/5493 2014/2061
Tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık ( Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır. İşte bu bağlamda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yaranına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar.
Bununla birlikte her talep vukuunda sözleşmeyi değişen hal ve şartlara uydurmak mümkün değildir. Aksi halde özel hukuk sistemimizde geçerli olan “irade özgürlüğü” “sözleşme serbestisi” ve “sözleşmeye bağlılık” ilkelerinden sapma tehlikesi ortaya çıkar. Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai, tali ( ikinci derecede ) yardımcı nitelikte olup, ancak uyarlama kurumun şartlarının mevcudiyeti halinde anılan kurumun uygulanması gündeme gelebilecektir.
6098 sayılı T.B.K yürürlüğe girmesinden evvel, mevzuatımızda uyarlama kurumuna ilişkin bir düzenleme olmamakla birlikte, taraflar arasındaki sözleşme koşullarının daha sonra önemli ölçüde değişmesi halinde değişen bu koşullar karşısında (Clausula Rebüs Sic Stantibus -beklenmeyen hal şartı- sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ) ilkesi bağlamında ve M.K. 2. maddesinden de yararlanılmak suretiyle sözleşmenin yeniden düzenlenmesinin mümkün bulunduğu ve karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin bozularak “işlem temelinin çökmesi” halinde M.K. 1, 2 ve 4’üncü maddelerinden yararlanılması gerektiğine dair öğreti ve uygulamada yerleşik bir kabul mevcut iken 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 138 nci maddesi ile bu husus yasal bir düzenlemeye de kavuşturulmuştur.
Aşırı ifa güçlüğü başlıklı bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, “işlem teme¬linin çökmesi”ne ilişkindir. Ancak az yukarıda ifade edildiği üzere “sözleşmeye bağlılık” ilkesi esas olup, Sözleşmeye müdahale müessesesi istisnai nitelikte bir kurum olmakla yasa koyucu tarafından da bu kurumun uygulanması ancak anılan madde de belirtilen dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlanmıştır. Bunlar; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü durum ortaya çıkması, bu durumun borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkması, yine bu durumun sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmesi ve borçlunun borcunu henüz ifa etmemiş olması veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olması halidir. Bu dört koşulun birlikte gerçekleşmesi halinde ise borçlunun, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme hakkı bulunmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre ise, davacının, davalı bankadan 05.09.2008 tarihinde dövize endeksli olarak 96 ay vadeli olarak 2013/5493 2014/2061
Konut kredisi kullandığı anlaşılmakta olup, davacı Japon Yeni’nin TL karşısında aşırı değer kazandığını ve bu suretle işlem temelinin çöktüğünü ileri sürerek uyarlama talebinde bulunmuştur.
Dava konusu olayda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken TL yerine döviz bazında kredi kullandığı, bir başka deyişle serbest iradesiyle kredi türünü belirlediği, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu, davacının, bu riski önceden öngörebilecek durumda olmasına rağmen dövizle kredi kullanma yolunu tercih etmiş bulunduğu, buna göre işlem temelinin çökmesinden bahsetmenin olanaklı olmadığı, bununla birlikte, eldeki davanın, kredi sözleşmesinden 4 yıl sonra açılmış olması da nazara alındığında, sözleşmenin davacı tarafından benimsendiğinin kabulü gerektiği bu nedenle yukarıda belirtilen tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde dava konusu olayda uyarlama koşullarının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeler ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, Bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle, temyiz olunan kararın davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 27.01.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle sözleşmenin davacı yönünden çekilmez hale geldiği ve B.K. nun 138. maddesi uyarınca uyarlama şartlarının gerçekleşmesi karşısında bu yönde değerlendirme yapılarak dava tarihi itibariyle uyarlama yapılması gerekip kararın bu yönden bozulması gerekirken uyarlama şartlarının gerçekleşmediğinden bahikle bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.