Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/30829 E. 2014/8231 K. 20.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/30829
KARAR NO : 2014/8231
KARAR TARİHİ : 20.03.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2010/228-2013/288

Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı ve davalı A Endüstri Holding A.Ş. avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı,murisleri Kemal’in 2007 kasım ayında davalılara ait hastaneye başvurduğunu,birçok tetkik sonucu tüberküloz teşhisi konulduğu ve tedavisine başlanıldığını,bu tedaviye uyduğu halde sıkıntılarının devam ettiğini 16.7.2009 tarihinde uzak organ metaztazlı akciğer kanseri teşhisi konulduğunu,bilahare 6.2.2010 tarihinde davalılara ait hastanede vefat ettiğini,zamanında gerekli özen ve ilgi gösterilmemesi sonucu konulan yanlış teşhisle 1,5 yıl süre kaybedilerek iyileşme şansının elinden alındığını,davalıların bu tıbbi hatası sonucu murislerinin 40 yaşında vefat ettiğini bildirerek ,fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak eşi Kader için 30.000 TL maddi,100.000 TL manevi tazminat,çocukları Deniz ve Derinsu için 10.000 er TL maddi,100.000 er TL manevi tazminat,ablası Meral için 57.000 TL maddi,50.000 TL manevi tazminat,annesi Kamer için 50.000 TL manevi,babası Kemal için 50.000 TL manevi,ablası Dilek için 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece,A Holding…AŞ bakımından husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar bakımından davanın esastan Reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar ve davalı(ASM) tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, murislerinin davalılara ait hastanede yapılan tedavisi sırasında yapılan tıbbi hata sonucu ölümü nedeniyle tazminat istemi için eldeki davayı açmışlardır.Dosyanın incelenmesinde; Davacıların murislerinin,18 yıl günde bir paket sigara içtiği,1970 doğumlu olduğu, davalıya ait hastaneye ilk defa 20.9.2006 tarihinde, halsizlik, kilo kaybı, öksürük, sarı balgam şikayetiyle başvurduğu, AC(2):N, hiperlidemi karma tanısı konulduğu, akciğer grafisinin normal sınırlar içinde görüldüğü, kan tetkiklerinin yapıldığı, 11.2.2007 tarihinde,bel ağrısı,bileklerde kızarıklık, ensede ağrı, huzursuzluk şikayeti ile başvurduğu, hipertansiyon tanısı konulduğu, eritrositüri için ürolojiye sevkedildiği, 25.5.2007 tarihinde, çarpıntı, göğüste yanma,yüzde uyuşma şikayeti ile başvurduğu, tetkikler sonucu anksiyete tanısı konulduğu, 31.5.2007 tarihili başvurusunda, başağrısı, idrarda yanma şikayeti için yine panik atak tanısı konulduğu anlaşılmaktadır.23.11.2007 tarihli başvurusunda, bel ağrısı, idrarda yanma, halsizlik, öksürük, sarı balgam şikayetlerinin 2-3 haftadır devam ettiği,tanısal görüntülemede akciğerde sağ üst zonda 1-2 ön interkostal aralığa süperpoze yaklaşık 2 cm boyutunda nodüler dansite ön tanısı konulduğu ,buna ilişkin ileri tetkikler yapıldığı, 29.11.2007 tarihli PET/CT raporunda sağ akciğerdeki artmış metabolik aktivitenin malign doku açısından şüpheli olduğu, SUV değerinin 5.9. olarak saptandığı, sol femur intertrokanterik bölgede lokal kemik lezyonu saptandığı belirtilmiş, akciğerden iğnelerle girilerek alınan dokuların incelenmesine ilişkin 4.12.2007 günülü sitiloji raporunda dev hücreler izlendiği, malignite izlenmediği bildirilmesi üzerine hastaya tüberküloz olasılığı için PPD deri testi uygulandığı, koldaki kabarıklığın 20 mm ölçülmesi nedeniyle 5.12.2007 günlü hasta takip notlarında tüberküloz teşhisi konulduğu ve tedaviye başlandığı anlaşılmaktadır. Bu tarihten sonra davacıların murisinin 15 aylık süre boyunca davalı hastaneye başvurusunun olmadığı, 9.3.2009 tarihli başvurusunda alın ve ensede ağrı şikayeti ile geldiği,baş ağrısı için ilaç verildiği, muayenesinin yapıldığı,hipertansif atak ön tanısı konulduğu, 12.3.2009 tarihli başvuruda, ağrı ve tansiyon,öksürük şikayeti ile geldiği, sekonder HT öntanısı konulduğu, 16.7.2009 tarihli başvurusunda,bel bacak ağrısı şikayeti üzerine, hastanın önceden akciğer tüberkülozu için üç ay tedavi aldığı, fizik muayenesinin normal olduğu,MR da sağ L4 köküne bası yapan kitle teşhis edilerek beyin cerrahisine yönlendirildiği, öntanıın vertebra tüberkülozu olduğu, 17.7.2009 tarihli ameliyatla kemikteki tümörün çıkarıldığı, biyopsi raporunda,adenokarsinom metastazı olduğu, 20.7.2009 Tarihli PET/CT raporunda,L3 korpus solunda izlenen metabolitik aktivitenin malign doku ile uyumlu ,sağ akciğerdeki artmış metabolik aktivitenin hastanın geçirdiği granülomatöz hastalık ile ilgili olabileceği gibi malign hastalık varlığını tamamen ekarte edemeyeceği,önceye göre nodülün boyutlarının arttığı,SUV değerinin 6,9 olduğu bildirilmiş,diğer organlar üzerinde de inceleme yapıldığı,bir sorun saptanmadığı, birçok tetkik sonucu,davalı hastanenin 24.8.2009 tarihli hasta takip notlarında ,hastalığın primerin akciğer adenokanser olarak kabul edildiği (diğer olasılıklar ekarte edilerek)kemoterati başlamasının önerildiği bilahare kansere yönelik tedavi sonrasında hastanın 6.2.2010 tarihinde vefat ettiği,hasta dosyası içinde hastaya kontrol için çağrı olarak 25.11.2009 ve 25.5.2007 günlü dahiliye kontrolünden başka kayıt bulunmadığı,tüberküloz hastasının devlete ihbarının yapılmadığı hastane kayıtlarından anlaşılmaktadır.
Mahkemece, Marmara Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültelerinden oluşturulan heyetlerden ayrı ayrı bilirkişi raporu aldırılmış, benzer sonuçlara ulaşılan raporlarda,hastaya tüberküloz teşhisi konulmasında tıbbi bir hata olmadığı, hastanın tedavisini yarım bırakarak uzunca bir süre hastaneye uğramadığı,böylece hastalığın tedaviye cevap verip vermediği değerlendirilerek yakın takibinin yapılamadığı, hastaya tanı koyma ve tedavide dikkat ve özen borcuna aykırı davranılmadığı, davalıların tıbbi bir kusurlarının olmadığı bildirilmiştir. Davacılar tarafından bu bilirkişi raporlarına yapılan itirazlarda özetle,davalı hastanenin hastaya teşhis koymakta geç kaldığı,gerekli dikkat ve özeni göstermediği, tüberküloz tedavisi için geçerliliği tartışmalı PPD deri testinin uygulandığı,balgam üzerinde inceleme yapılmadığı,bu yöntemin daha elverişli olduğu,ölenin 29.11.2007 tarihli PET/CT raporunun yeterince analiz edilmediği, kanser şüphesi üzerine araştırma yaparken gerekli tüm tetkiklerin yapılmadığı, tüberküloz hastalığının kamu sağlığı açısından devlete ihbarı zorunlu olduğu halde bildirilmediği, hastanın tüberküloz tedavisini yarım bırakmadığı, tüm denilenleri eksiksiz yaptığı,tüberküloz teşhisi konulduktan sonra hastaya hiçbir açıklama yapılmadığı, hastalığı ve durumu hakkında bilgilendirilmediği, tekrar gelmesi için kontrole çağrılmadığı, aradan geçen 15 aylık süre sonunda dahi davalıya tekrar başvurduğunda davalı hastanenin önceki tedavinin sonucunu dahi araştırmadığı,hastanın şikayetlerine göre işlem yaptığı, hastada ilk aşamada iki ayrı kitle tesbit edildiği halde,ikisi ile birlikte kanser araştırması yapılmadığı, zamanında teşhis edilseydi cerrahi müdahale ile iyileşme şansının yüksek olduğu bu anlamda teşhis aşamasında cerrahi konsültasyon istenmemesinin hatalı bir davranış Olduğu belirtilerek itiraz edilmiştir.
Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır (BK m. 386-390). Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK m. 321/1). O nedenle davacının tedavisini üstlenen hastane ve doktorların meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Az yukarıda açıklandığı üzere, doktor tedavi nedeniyle yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Keza en hafif kusurundan dahi hukuken sorumluluk altındadır. Bu nedenle de. Bilirkişi doktorun seçilen tedavi yöntemi ve tedavi aşamalarında gerekli titizliği gösterip göstermediğini, uygulanması gereken tedavinin ne olması gerektiğini, doktor tarafından uygulanan tedavinin ne olduğunu, ayrıntılı ve gerekçeli açıklamalı ve sonuca varılmalıdır. Bu bağlamda salt yapılan işlemin ne olduğunu açıklamak yeterli kabul edilemez. Kaldı ki, bilirkişinin tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakim’in de bilirkişinin somut olayda görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını da denetlemesi gerekmektedir. (TMK.nun md. 4, HUMK.nun md. 240)
Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında,davacıların itiraz ettikleri hususlar yönünden ayrıntılı inceleme yapılmadığı gibi hastanın tedavi sürecinde hastalığın sebep sonuçları,uygulanacak tetkik ve tedaviler,bunlara uyulmamasının sonuçları,uygulanan tedavi sonrasında,hastalığın tedaviye cevap verip vermediğinin tayini bakımından hastanın kontrole çağrılması yükümlülüğünün yerine getirilip getirilmediği,özellikle 29.11.2007 günlü hastaya ait PET/CT raporunda geçen” sağ akciğerdeki artmış metabolik aktivitenin malign doku açısından şüpheli olduğu,SUV değerinin 5.9. olarak saptandığı,sol femur intertrokanterik bölgede lokal kemik lezyonu saptandığı” belirtildiği halde kemik lezyonu açısından hastane tarafından bir tetkik ve değerlendirme yapılıp yapılmadığı ,bu tür vakalarda cerrahi konsültasyonun teşhis ve tedavide önceliği ve gerekliliği olup olmadığı konusunda gerekli açıklama yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece, az yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek,üniversitelerin tıp fakültelerinden
konusunda uzman üç kişilik bilirkişi heyeti taraf ve yargı denetimine açık bilirkişi raporu aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenle kararın temyiz eden davacılar yararına BOZULMASINA,Bozma sebebine göre davalının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.