Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/28276 E. 2014/4131 K. 18.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/28276
KARAR NO : 2014/4131
KARAR TARİHİ : 18.02.2014

MAHKEMESİ : Osmaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13/06/2012
NUMARASI : 2008/444-2012/470

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabul kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalıavukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, dava dışı asıl borçlu ile davalı M.. A..’ın kefil olarak imzaladığı bireysel ürün ve hizmet paketi sözleşmesi çerçevesinde asıl borçlu Demet’e kredi kartı verildiğini, asıl borçlunun kredi kartı borcunu ödememesi üzerine, borçlulara Adana Üçüncü Noterliğinin 24/04/2008 tarih ve …. yevmiye nolu ihtarnamesi gönderildiğini, ihtarnameye rağmen borçluların borcu ödemediklerini bu nedenle Osmaniye 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/2210 sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, borçlulardan davalı Murat’ın icra takibine itirazda bulunduğunu, itirazın haksız olduğunu, bu nedenle icra takibine itirazın iptali ile % 40 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, limiti belli olmayan kefaletin geçerli olmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı banka, kullandığı kredi kartı borcunu ödemeyen dava dışı asıl borçlu ile davalı kefil aleyhine, alacağın tahsili için icra takibinde bulunmuş, davalı kefil ise sözleşmede kefalet limitinin gösterilmediğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, taraflar arasında imzalanan sözleşmede kefalet limitinin gösterilmediği, ancak kredi borçlusuna tanınan kredi limiti aynı zamanda kefalet limiti kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. BK. 484 maddesi uyarınca kefilin sorumluluğu, kredi sözleşmesinde belirlenen kefalet limiti ile kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından ibarettir. 12.09.2005 tarihli bireysel ürün ve hizmet paketi sözleşmesinde davalının kefil olarak imzası bulunmakta ise de sözleşmede her hangi bir şekilde kefalet limiti gösterilmemiştir. Bu yön taraflar arasında ihtilafsız olduğu gibi, mahkemenin de kabulündedir. Dolayısıyla burada yasanın aradığı anlamda geçerli bir kefalet sözleşmesinin varlığından bahsedilemez.
Diğer taraftan, 4822 sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Kanun’un, 10. maddesinin, 3. fıkrasının, son cümlesi, “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde, kredi veren asıl borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmünü amirdir. Anılan Kanun’un, bu hükmü emredici nitelikte olup adi yada müteselsil kefil ayrımı yapılmaksızın uygulanması gerekir. Emredici hükümlerin mahkemece re’sen dikkate alınması zorunludur. Madde metnininden de açıkça anlaşılacağı üzere, alacaklı asıl borçluya başvurup, alacağını tahsil edemediği takdirde kefile başvurup alacağının tahsilini isteyebilecektir.
Somut olayımızda davacı bankanın, asıl borçlu ile davalı kefil aleyhine birlikte icra takibi başlattığı dosya kapsamından açıkça anlaşılmaktadır. Bu husus taraflar arasında ihtilaf konusu da değildir. Yukarıda sözü edilen madde gereğince, davacının davalı kefilden henüz alacağını talep etme hakkı yasal olarak doğmamıştır.
Hal böyle olunca, ortada geçerli bir kefalet sözleşmesi olmadığına göre ve açıklanan diğer nedenlerle mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 18.2.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.