Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/27295 E. 2013/26085 K. 28.10.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/27295
KARAR NO : 2013/26085
KARAR TARİHİ : 28.10.2013

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

Taraflar arasındaki uyarlama ve fazla ödemenin istirdatı davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı, davalı bankadan 05.09.2008 tarihinde 4 milyon 140 bin Japon Yeni (JPY) tutarında 47.725,92 TL, 75 ay vadeli konut kredisi kullandığını, taksitlerin 16.10.2008 tarihinde 1.080,00 TL ile başlayıp 2011 yılı aralık ayında ise 1.610,00 TL ye yükseldiğini, kredi aldığı tarihte 100 JPY 1,1530 TL ederken davanın açıldığı 27.12.2011 tarihi itibariyle ….. 2,4318 tl olduğunu, döviz kurunda fahiş bir artış olmasaydı 28.283,08 TL ödeyeceğini dövizdeki artış sebebiyle 43.788,44 TL ödediğini edimler arasındaki dengenin haksız ve aşırı bozulmuş olması dikkate alınarak sözleşmenin uyarlanmasına, aylık kredi taksitlerinin ilk taksit tutarı olan 1.080,00 TL sabitlenmesine, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 15.505,36 TL fazla ödemenin davalıdan avans faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, dövize endeksli kredilerin kur riski taşıdığını, akdi faiz oranlarının düşük olması sebebiyle müşterilerce tercih edildiğini sözleşme öncesi bilgi formunu imzaladığını, kur riskinin müşteriye ait olduğunu, davacının aldığı kredi ile konut satın aldığını, uyarlama şartlarının bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne toplam borcunun 39.764,48 Tl olarak tespitiyle davacının aylık ödemesinin 1.242,64 tl’ye çekilmek suretiyle sözleşmenin uyarlanmasına, fazla ödemelerin toplam borç ve taksitlerden mahsubuna dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava; davacı tarafından kullanılan Japon Yenine endeksli konut kredisinin Yen’de meydana gelen artış nedeniyle sözleşmenin yeni hal ve şartlara uyarlanması talebine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; ilk taksit tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar düzenli ödenen kredi sözleşmesinde, Yen-TL paritesinde sonradan ortaya çıkan dalgalanma nedeniyle kredi sözleşmesine müdahale edilmesi gerekip gerekmediği, ödemelerin Türk Lirasına sabitlenerek aylık 1.257,61 TL üzerinde kalan ödemelerin borçtan mahsup edilip edilemeyeceği noktasındadır.
Şartlar ne olursa olsun her sözleşme, ifa edilmek amacıyla kurulur. sözleşmeye bağlılık ilkesi sözleşme hukukuna egemen olan temel kural olmasına karşın; karşılıklı taahhütleri içeren sözleşmelerde, akdin kurulduğu andaki karşılıklı edimler arasında var olan denge, sonradan şartların öngörülemez ve olağanüstü değişmesiyle taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede, büyük ölçüde bozulabilir. Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere, harp, ekonomik krizler, aşırı enflasyon, devalüasyon örnek olarak gösterilebilir. Bu durumda tarafların artık o akitle bağlı tutulmasının adaletsizliğe yol açacağı ve sözleşmeye M.K. 2. maddesindeki dürüstlük kuralının bir gereği olarak hakimin müdahalesinin istenebileceği doktrinde ve uygulamada benimsenmiştir. 01.08.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 138. maddesiyle sözleşmelerin uyarlanmasının yasal dayanağı oluşturulmuştur. 6101 sayılı Yürürlük Yasasının 7 m. delaletiyle aşırı ifa güçlüğüne ilişkin m.138 in eldeki davaya uygulanacağı şüphesizdir. Sözleşme şartlarının önemli surette değişmesi ve artık tarafların sözleşme ile bağlı olmaması gerektiği hususunu her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Hemen belirtilmelidir ki; hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde vefa-pacta sund servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir.Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet olunmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Yine belirtelim ki, sözleşme serbestliği ilkesi tarafların birbirleri karşısında eşit hak sahibi olarak bulunmalarını gerektirir. Her sözleşme, şartlar ne olursa olsun ifa edilmek amacıyla kurulduğuna göre sözleşme kurulduktan sonra meydana gelen hal Ve şartlar, kural olarak edimin ifasını etkilememelidir. “Sözleşmenin kuruluşunda irade serbestisi ilkesi gereğince tarafların sözleşmeyi değiştirmeden aynen uymaları gerektiği görüşü doktrinde de benimsenmektedir. “…irade serbestisi ilkesi de tarafların sözleşmeyi değiştirmeden aynen uygulamalarını gerektirir. Taraflar bu ilkenin hem faydalarından yararlanmalı, hem de mahzurlarına katlanmalıdır. Bu nedenle sözleşme yapıldıktan sonra şartlar değişse bile, yine sözleşme yapıldığı haliyle uygulanmalıdır” (Doç.Dr.İbrahim Kaplan-Hakimin sözleşmeye müdahalesi s.ll4) Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır.
Bilirkişi tespitlerine göre…. yıllık değişim oranı 2007 yılında % -12,42, 2008 yılı = %61,95, 2009 yılı= %-2.56 2010 yılı = %16.83 2011 yılı= %28,91 olarak gerçekleşmiş, bu oranlar Amerikan Dolarında sırasıyla; %-17.52, %30.44, %-0,43 %2.67, %22.51, TÜFEDE ise % 8.39 %10.06, %6.33, %6.40, %10.45 oranında artış/azalış yaşadığı, 2007_2011 arası yendeki artışın %137, USD %63, TÜFE ortalamasının ise %8.32 olduğu, Japon Yeninde öngörülemez bir artış olması nedeniyle sözleşmenin uyarlanmasının, uyarlamanın 100 JPY= makul kur seviyesi 1.9 Tl üzerinden yapılmasının, bu kur üzerinden TL kredisine çevrildiğinde ortama cari faiz oranının % 080 dikkate alınarak adil ve taraf menfaatine uygun bir çözüm olacağı mütalaa edilmiştir.
Ülkemizdeki 1994 ve 2000 yıllarında yaşanan ekonomik krizlerden sonra yabancı para kurlarındaki değişkenlik herkesçe bilinir ve 2013/27295-26085
öngörülebilir bir hale gelmiştir. Esasen ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığı da toplumun büyük çoğunluğu tarafından bilinen bir olgudur. Ortalama bir tüketici için kurdaki dalgalanma öngörülemez değildir. Türkiye’de belli aralıklarla milli paranın döviz karşısında değer kaybettiği, son 10 yılda en çok kullanılan Dolar ve Euro karşısında toplumun tüm kesimlerinin katlanamayacağı bir yaşanmadığı kabul edilmekte olup diğer ülkelerde dahi döviz paritelerinin günlük değiştiği de keza herkesçe bilinmektedir. Kaldı ki son yıllarda ekonomi uzmanlarının milli paraya güven telkin eden yaklaşımlarına itibar edilmeyerek sözleşme tarihinde TL ile konut kredisi kullanmak yerine uzun süredir kur artışı yaşamayan JPY’ne endeksli konut kredisine yönelmek, sözleşmede yer alan “kur artışının müşteriye ait olacağı” yolundaki kaydın haksız şart olmadığı gerçeği karşısında davacının dövizdeki dalgalanmayı öngörmeyeceği söylenemez. Davacı yukarıdaki tablodaki riski önceden tahmin edecek durumda olmasına rağmen riski yüksek 75 ay vadeli dövizle kredi kullanmıştır. Bu nedenle uyarlama şartlarından olan “öngörülmezlik” şartı olayda gerçekleşmediği gibi, kur artışları sebebiyle kalan borç miktarının nimet külfet dengesi açısından katlanılması gerektiği, kredi ile alınan evin değerinin de artacağı, yendeki yıllık ortalama % 25 e denk gelen artışın da fahiş olmadığı dava süresince Japon yeni değer artış oranının gün geçtikçe azaldığı, göz önüne alındığında davacıya gelen yükün katlanılamaz nitelikte olduğundan da söz etmek mümkün değildir.
Bu bakımdan az yukarıda açıklandığı üzere dövizde günlük artışların yaşandığı bir ortamda davacının başlangıçta seçme özgürlüğü varken serbest iradesiyle kredi türünü belirleyerek yasak olmayan döviz ile borçlanmayı tercih ettiği ve uzun süreli bir sözleşmeyi imzaladığı anlaşılmakta olup, davalı bankanın davacıyı yönlendirdiği iddiası da ispatlanamamıştır. Öte yandan dava kredi geri ödemesinin başladığı tarihten yaklaşık 3 yıl 5 ay sonra açılmış olup, ödenen taksitler yönünden talep edenin temerrüde düşmediği de dikkate alındığında davacının sözleşmeyi benimsediğinin de kabulü gerekir. Sözleşmenin kuruluşundan sonra değişen hal ve şartların olağanüstü ve objektif nitelikte olmayan nispi bir oransızlığın, tek başına sözleşmenin uyarlanması için yeterli olmadığı sözleşme tarihinde ödenen taksitler ile ülkemizdeki yatırım enstrümanlarının özelliğine göre TL bazında olan borçlanma arasında fahiş bir farkın oluşmadığı, risk aralığında kaldığı kabul edilmeli, sözleşme şartlarının gelinen noktada davacı için tahammül edilemez olmadığı ve uyarlama şartlarının oluşmadığı gözetilmeden davanın reddi yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 28.10.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Aşırı ifa güçlüğü başlığını taşıyan ve 6010 Sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca devam eden davalarda da uygulanması gereken 6098 Sayılı Yasanın 138. maddesinde “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ve borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçlenmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını istemeye bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” hükmü getirilmiş, aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır” denilmek suretiyle aşırı ifa güçlüğüne düşülmesi halinde yabancı para borçları bakımından da uyarlama talep edilebileceği açıkça belirtilmiştir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun bu açık hükmü karşısında hakim, her somut olayda yabancı para borcundaki dönemsel artışın anılan yasa hükmünde koşulları belirtilen aşırı ifa güçlüğüne yol açıp açmadığını HMK’nun 266. maddesi uyarınca uzman bilirkişiden de teknik görüş almak suretiyle değerlendirmelidir. Somut olayda mahkemece, davalı bankadan Japon Yeni dışında Amerikan Doları, Avro ve Türk Lirası olarak aynı tutar ve vade ile kredi alınmış olması halinde yapılacak ödemelere ait karşılaştırmalı ödeme planları da getirtilerek uzman bilirkişi kurulundan rapor aldırılmış ve Japon Yen’indeki artışın davacı bakımından beklenmeyen hal oluşturduğu, öngörülebilir olmadığı, sözleşmenin kuruluşu sırasında var olan dengenin davacı aleyhine bozulduğu ve uyarlama koşullarının oluştuğu, uyarlamanın dava tarihindeki sabit faizli Türk Lirası kredilere uygun olarak yapılmasının yerinde olacağı bildirilmiş ve mahkemece benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Uyarlama konusu borç miktarının aşırı ifa güçlüğüne yol açıp açmadığı taksit tutarlarına ve kişilerin ödeme güçlerine göre değişkenlik göstereceğinden her somut olayda, o olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Bu itibarla, mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.