Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/26241 E. 2014/7226 K. 13.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/26241
KARAR NO : 2014/7226
KARAR TARİHİ : 13.03.2014

MAHKEMESİ : Ilgın Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/06/2013
NUMARASI : 2010/305-2013/95
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacılar, davalının avukatı sıfatı ile dava ve icra dosyalarını takip ettiklerini ancak alacağın tahsili aşamasına gelindiğinde haksız olarak azledildiklerini ileri sürerek vekalet ücreti ve yapılan harcamalar için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 3.000-TL’nin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davacıların icra dosyalarından yapılan tahsilatları kendisine bildirmediklerini, güven duygusunun zedelendiğini ve azlin haklı olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile 3.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş: hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389 (Yeni BK.502 maddesi ve devamı) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.
“Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket Etmekle yükümlüdürler.” Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.
Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir.
Diğer yönden ücretin belirlenmesinde taraflar arasında sözleşme olup olmadığına göre ayrım yapılmaktadır. Sözleşme var ise, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 164. maddesindeki sınırlamalar aşılmamak kaydıyla ücret hesaplanmalı, sözleşme yok ise hukuki yardımın başladığı tarihteki 1136 sayılı Yasa’nın 164/4. maddesindeki düzenleme dikkate alınmalıdır. Bir başka ifade ile değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde hukuki yardımın başladığı tarihte yürürlükte olan kanun hükümleri uygulanarak, hukuki yardımın yapıldığı tarih 2.5.2001 tarihinden önce ise asgari ücret tarifeleri, bu tarih ile 20.1.2004 tarihleri arasında hukuki yardım başlamışsa yüzde beş ile onbeş, bu tarihten sonra ise, yüzde onu ile yüzde yirmi arasındaki bir oran tatbik edilecek, değeri para ile ölçülemeyen davalarda ise avukatlık asgari ücret tarifeleri uygulanacaktır.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Davacılar, azlin haksız olduğunu ileri sürerken, davalı ise, icra dosyalarından yapılan tahsilatların kendisine bildirilmediğini ve verilmediğini, bu nedenle azlin haklı olduğunu savunmuştur. Davacı avukatların Ilgın İcra Müdürlüğü’nün 2006/1472 Esas ve 2005/2038 Esas sayılı dosyalarında değişik tarihlerde tahsilat yaptıkları, davalının şikayeti üzerine Konya Barosu Başkanlığı’nın 30.05.2012 tarihli kararı ile davacıların “icra dosyalarından yapılan tahsilatların hapis hakkı kullanılacak olsa bile şikayetçiye geç bildirilmesi veya bildirilmemesi sebebiyle ayrı ayrı uyarma cezası ile cezalandırılmalarına karar verildiği, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun 21.02.2013 tarih 2012/564 Esas ve 2013/119 Karar sayılı kararı ile uyarma cezalarının onandığı anlaşılmaktadır. O halde davacı avukatların, gerek “müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi” gerektiğine ilişkin Avukatlık Kanununun 166. maddesine ve gerekse “müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” şeklindeki Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesine aykırı hareket ederek, müvekkilleri davalı adına yapmış oldukları bir kısım tahsilatları haksız olarak yedlerinde tuttukları, bu husustan müvekkillerini haberdar etmedikleri anlaşıldığından davalı tarafından haklı olarak azledildiklerinin kabulü gerekir. Bu itibarla mahkemece “haklı azlin” gerektirdiği sonuçlara göre bir inceleme ve değerlendirme yapılarak, azilden önce kesinleşen işler bakımından yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek hesaplama yapılması için ek rapor alınması ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davacıların sarfettiği emekleri, mesaisi ve üstlendikleri işleri getirdikleri durum nazara alınarak yazılı şekilde tüm dosyalar yönünden vekalet ücretine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 52.00 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.3.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.