Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/25664 E. 2014/6520 K. 10.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/25664
KARAR NO : 2014/6520
KARAR TARİHİ : 10.03.2014

MAHKEMESİ : Mardin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 22/03/2013
NUMARASI : 2012/287-2013/140

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca ve davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalının Mardin ili, Dargeçit ilçesinin köyünde bulunan gayrimenkullerinin, köyün boşaltılmasından dolayı uğradığı zararının tahsil edilmesi için şifai anlaşmayla davalının vekilliği üstlendiğini, davalı ile aralarında sözlü olarak %15 oranında vekalet ücreti ödeneceği hususunda anlaştıklarını, ancak bütün işlemler bittikten sonra davalının vekalet ücretini ödememek için kendisini azlettiğini, belirterek 3.030,00TL’nin azlin düzenlendiği tarihten itibaren işleyecek reeskont faiz oranı ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, azlin haklı olduğundan bahisle davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, 2.021,49TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkindir. Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389. (Yeni Borçlar Kanunu 505.md) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine (Yeni Borçlar Kanunu 506.md) göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacı avukatın, davalının zararının tahsili için idareye yapılan başvuruyu vekil olarak takip ettiği, ancak 02.04.2012 tarihinde davalı müvekkili tarafından azledildiği anlaşılmaktadır. Davacı, vekaletten azlinin haksız olduğunu ileri sürerken, davalı ise azlin haklı olduğunu savunmuştur. O halde taraflar arasındaki öncelikli uyuşmazlık, azlin haklı olup olmadığı ile ilgili olup, ancak bunun sonucuna göre davalının vekalet ücreti ödemekle yükümlü olup olmadığı, yükümlü ise ödenmesi gereken ücretin miktarı belirlenebilecektir. Davalı taraf azil nedeni olarak, davacının kendisinin rızası olmaksızın habersiz ve zararına olacak şekilde idareyle sulhname imzalamasını göstermiştir. Davacı avukat ise, davalının talimatı üzerine, onun iradesine uygun şekilde sulhnameyi imzaladığını iddia etmiştir. Bu durumda, ispat yükü davacıda olup davacı sulhnameyi davalının talimatı üzerine imzaladığını yasal delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. Mahkemece yapılacak iş, davacının yemin dahil tüm delillerinin toplanıp değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi, davacı davasını ispatlayamadığı takdirde davanın reddine karar verilmesidir. Hal böyle iken, yazılı gerekçe ile azil haksız görülmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ :Temyiz olunan kararın 1. bentte açıklanan nedenle davalı yararına BOZULMASINA, 2. bentte açıklanan nedenle tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 10.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.