Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/23329 E. 2014/23087 K. 08.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23329
KARAR NO : 2014/23087
KARAR TARİHİ : 08.07.2014

MAHKEMESİ : Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/06/2013
NUMARASI : 2012/494-2013/362

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı Gümrük ve Turizm İşl. Tic. A.Ş. vekili avukat S.. A.. ile davacı Asil B.. Ç..’in gelmeleriyle duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı avukat, davalı G.. A..’nin (GTİ), Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Tahkim Divanında görülmüş olan, P.. Ofisi…A.Ş. tarafından GTİ aleyhine açılan 2010/1 numaralı tahkim davasında, GTİ tarafından S..…A.Ş. aleyhine açılan 2010/2 numaralı tahkim davasında ve Setur…A.Ş. tarafından GTİ aleyhine açılan 2010/2 numaralı tahkim davasına ilişkin karşı davada, sahibi olduğu Çekinmez Hukuk Bürosundan avukatlık hizmeti aldığını, hukuk bürosu olarak, davalı şirketi tahkim davalarında başarı ile temsil ederek, söz konusu davaların GTİ lehine sonuçlanmasını sağladıklarını, taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığından, Avukatlık Kanununun (AK) 164. Maddesi gereğince en az %10 üzerinden ödenmesi gereken vekalet ücretinin ödenmediğini, 28.5.2012, 2.7.2012, 16.7.2012 tarihli ihtarlardan da sonuç alınamadığını, alacağının tahsili için başlatmış olduğu icra takibine ise itiraz edildiğini ileri sürerek, tüm hakları saklı kalmak koşuluyla, itirazın iptaline, 1.456.035,00 TL ve 1.478.231,00 Euro (toplam 4.728.394,96 TL) miktarındaki takibin, takip tarihinden itibaren işleyecek faizleriyle birlikte devamına, %40 icra icra inkar tazminatının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacı ile 1.11.2009 ve 2.1.2010 tarihlerinde olmak üzere, birbirini takip eden iki adet hukuki danışmanlık sözleşmesi imzalandığını, davacının, ilk sözleşme ile birlikte 1.11.2009 2013/23329-2014/23087
Tarihli bir de taahhütname verdiğini, bu taahhütnamede, hukuki danışmanlık hizmetinin, 27.10.2009 tarihli sözleşme öncesi görüşmelerde mutabık kalınan, kapsam ve bedel gibi hususlardaki çerçevesinin çizildiğini, buna göre davacının, avukatlık mesleğinin etik kurallarına uygun davranacağını, yaptığı tüm çalışmalar hakkında, takip eden ay içerisinde yazılı rapor sunacağını, danışmanlık hizmeti dışında yürütülen davaların ise, dava konularının içeriklerine göre, kendileriyle birlikte değerlendirilerek ücretlendireceğini taahhüt ettiğini, davacının asli ediminin, hukuki danışmanlık hizmeti olup, tahkim davaları sürecinde de, bu hizmetin devam ettiğini, danışmanlık hizmetinin gereği olarak davacının, tüm hukuki ihtilaflarla birlikte, ödenecek ücretle ilgili olarak da bilgi verme, aydınlatma, hukuki izahatlarda bulunma yükümlülüğü bulunduğunu, oysa ki sözleşmedeki “davalara ilişkin ücretin ayrıca kararlaştırılacağına” ilişkin açık hükme rağmen, tahkim davalarının ücreti konusunda hiçbir şekilde bilgilendirilmediklerini, ücretin avukat tarafından yazılı ve sözlü olarak dile getirilmediğini, sözleşmedeki ücretin mutabakat ile kararlaştırılması yoluna gitmeyen ve Avukatlık Kanununun 164/4. maddesini hiçbir şekilde zikretmeyen davacının, dürüstlük ve iyiniyet kurallarına uygun davranmadığını, bu durumun hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 4.6.2013 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, “taraflar arasındaki sözleşmede her ne kadar dava ve işlerin, konularının içeriklerine göre taraflarca değerlendirilerek, karşılıklı mutabık kalınması halinde ayrıca ücretlendirileceği belirtilmiş ise de, tahkim davaları için ücret belirlenmemesinde, davacı avukatın bir kusurunun bulunmadığı, davacının, söz konusu her iki tahkim davası yönünden vermiş olduğu hukuki yardım için Avukatlık Yasasının 164/4. maddesi gereğince ücrete hak kazandığı, anılan yasada, ücretin müddeabihin %10 ile %20’si arasındaki bir oranda belirlenmesi gerektiği belirtilmişse de, davacının talebinin %10 taban miktardan olduğu, buna göre yapılan hesaplamada, davacının tahkim davaları nedeniyle, 1.456.035 TL ve 1.478.23,00 Euro ( TL karşılığında toplam 4.725.738,90 TL) vekalet ücreti alacağının bulunduğu” belirtilmek suretiyle, davanın kabulüne, takibe yapılan itirazın iptaline, asıl alacak (1.456.035 TL ve 1.478.23,00 Euro) üzerinden hesaplanacak %20 inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, davalı şirket tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, davacı avukatın, TOBB Tahkim Divanında görülmüş olan, P.. Ofisi…A.Ş. tarafından GTİ aleyhine açılan 2010/1, GTİ tarafından S..…A.Ş. aleyhine açılan 2010/2 ve S..…A.Ş. tarafından GTİ aleyhine karşı dava olarak açılan 2010/2 numaralı tahkim davalarında, davalı şirketi avukat olarak temsil ettiği, davaların sonuçlanarak kesinleştiği ihtilafsızdır.
Davacı, tahkim davalarına ilişkin yazılı ücret sözleşmesi bulunmadığından, AK’nun 164/4. maddesi gereğince vekalet ücreti 2013/23329-2014/23087
Talebinde bulunmuş, davalı ise taraflar arasında hukuki danışmanlık sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmede dava ve takip işlerinin, taraflarca değerlendirilerek, karşılıklı mutabık kalınması halinde ayrıca ücretlendirileceğinin kararlaştırıldığını, davacı avukatın ise bu konudaki edimlerini yerine getirmediğini, aydınlatma ve bilgi verme yükümlülüğü söz konusu olmasına rağmen, tahkim davalarından kaynaklanan avukatlık ücreti ve olası sonuçları konusunda bilgi vermediğini, dürüstlük ve iyiniyet kurallarına aykırı davrandığını, talep edilen ücretin ise fahiş olduğunu savunmuştur.
Davanın, taraflar arasındaki avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan ücret alacağına ilişkin olması nedeniyle, uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, avukat ve müvekkil arasındaki ilişkiler ve “avukatlık ücreti” konusundaki ulusal ve bir kısım uluslararası ilke ve meslek kurallarının incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Avukatlık Kanununun 1. maddesinde, avukatlık mesleğinin serbest bir meslek olduğu belirtilmekle beraber, avukatın yaptığı işin aynı zamanda bir kamu hizmeti olduğu vurgulanmış, 2. maddesinde, avukatın, hukuki bilgi ve tecrübelerini, adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis edeceği, 34. maddesinde de, avukatların, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlü oldukları açıklanmıştır.
Aynı Kanunun 163 ve devamı maddelerinde, avukatlık ücreti ve buna ilişkin sınırlandırmalar ile yazılı bir sözleşmenin mevcut olması halinde ücret sözleşmesinin geçerlilik koşullarına, yazılı bir sözleşmenin bulunmaması halinde de, ücretin belirlenmesine ilişkin ilke ve esaslara yer verilmiştir.
Avukatlık Kanununun, 5043 sayılı yasa ile değişik 164/4.maddesinde ise, “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir.” hükmü öngörülmüştür.
Konu ile ilgili uluslararası ilke ve meslek kurallarının incelenmesine gelince;
27 Ağustos 7 Eylül 1990 tarihleri arasında Havana’da toplanan Birleşmiş Milletler Konferansı tarafından kabul edilen ve “Havana Kuralları” olarak bilinen, “Avukatların Rolüne Dair Temel Prensipler”in, “Avukatların Görev ve Sorumlulukları” başlıklı 13. Maddesinin (a) bendinde; “Müvekkillerine, sahip oldukları haklar ve yükümlülükler ile müvekkillerinin haklarını ve yükümlülüklerini ilgilendirdiği ölçüde hukuk sisteminin işleyişi konusunda
Kendilerine bilgi vermek”, avukatların en temel görevleri arasında sayılmıştır.
Avrupa Baroları ve Hukuk Birlikleri Konseyinin (CCBE), “Avrupa’da Avukatlık Mesleğine İlişkin Temel İlkeler Tüzüğü” ve “Avrupa’da Avukatların Tabi Olduğu Meslek Kuralları”nın “Ücretlerin Düzenlenmesi” başlıklı “3.4” no’lu bölümünde de; “Bir avukatın talep edeceği ücret, müvekkile açıkça bildirilmeli, adil ve makul olunmalı, avukatın tabi olduğu yasa ve meslek kurallarıyla uyum içinde olmalıdır.” denilmiştir.
Yine, 7.10.2002 tarihinde Uluslararası Avukatlar Birliği (UIA) Genel Kurulunca kabul edilen, “21. Yüzyılda Avukatlık Meslek Kurallarına Dair Turin İlkeleri”nde de, “Avukatların mesleklerini, bir yandan kendilerine emanet edilen menfaatleri korurken, bir yandan da yasaların bilinmesini, anlaşılmasını, uygulanmasını gözetecek şekilde icra etmek, avukatların hakları ve görevleridir.” denildikten sonra, “ücretler” başlıklı bölümde ise, “Verdiği hizmetler karşılığında hakça bir ücret almak avukatın hakkıdır. Avukatın ücreti, sabit bir ücret olabileceği gibi, sağlanan hizmetlere göre de belirlenebilir. Müvekkil kabul ettiği takdirde, vekalet sonunda elde edilen netice de, ücretin belirlenmesinde dikkate alınabilir. Meslek kurallarına uygun şekilde, ekonomik ve mali düşüncelerin ön plana geçmesine izin vermeden, hizmet duygusuyla mesleğini icra etmek avukatın görevidir.” şeklindeki açıklamalara yer verilmiştir.
Tüm bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasında önce 1.11.2009, daha sonra da 2.1.2010 tarihinde hukuki danışmanlık hizmet sözleşmesi imzalanmış, sözleşme süresinin bir yıl olduğu, feshedilmediği takdirde kendiliğinden yenileneceği, aylık ücretin net 5.000,00 TL olduğu kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin 2.2.maddesinde ise, “müvekkilin dava ve takip işleri, danışmanlık hizmetine dahil değildir. Bu işlere ait ücretler, dava ve takip konularının içeriklerine göre taraflarca değerlendirilecek, karşılıklı mutabık kalınması halinde, ayrıca ücretlendirilecektir.” hükmü öngörülmüştür. Nitekim ilk sözleşme öncesi davacı tarafından verilen 1.11.2009 tarihli belgede de, “davalarınızın bedeli, konularının içeriklerine göre, sizlerle beraber değerlendirilerek ücretlendirilecektir.” şeklinde aynı doğrultuda bir de taahhütname verilmiştir.
Sözleşmenin özellikle 2.2.maddesi hükmünden, davacının asıl ediminin, hukuki danışmanlık hizmeti olmakla beraber, müvekkil tarafından verilecek olan dava ve takip işlerinin de, bir diğer edim olarak yapılacağı, ancak bu işler için, dava ve takip konularının içeriklerine göre taraflarca mutabık kalınacak miktar üzerinden, aylık danışmanlık ücreti haricinde ayrıca ücret ödeneceği anlaşılmaktadır. Esasen bu konuda taraflar arasında da ihtilaf bulunmamaktadır. Ne var ki sözleşmenin bu hükmüne rağmen, davacının takip etmiş olduğu tahkim davalarının açılıp, devam ettiği süreç içinde ücretin belirlenmediği, ancak davaların sonuçlanmasından sonra taraflar arasında ücret konusunda ihtilaf çıktığı görülmektedir. Davacı, ücretin belirlenmediği hallerde, AK’nun 164/4. maddesi gereğince ücretin belirlenmesinin yasal bir 2013/23329-2014/23087
Zorunluluk olduğunu iddia ederken, davalı ise davacının, gerek sözleşme öncesi gönderdiği 01.11.2009 tarihli belgede, gerekse sözleşmenin ilgili hükmünde, ücretin davalarda belirlenme şeklinin çerçevesinin çizildiğini, ancak davacı avukatın, sözleşme gereğince yükümlülüğü olan, müvekkilini diğer konularda olduğu gibi bilgilendirme, aydınlatma ve ücret tespitine davet etme görevini yerine getirmediğini, avukatlık mesleğinin ilkeleri ile Türk Medeni Kanununun 2. maddesindeki dürüstlük kurallarına aykırı davranarak, fazla miktarda avukatlık ücreti alabilmek için davanın kesinleşmesine kadar sessiz kaldığını savunmuş, sözleşmenin açık hükmü gereğince ücretin AK’nun 164/4. maddesine göre belirlenemeyeceğini ileri sürmüştür.
Her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi raporunda, “ücretin belirlenmesinde iş sahibinin menfaati olduğu, davalı iş sahibinin ücret teklifi alıp, ona göre hareket etmesi gerektiği, bu nedenle ücretin daha önceden belirlenmemesinde davacının değil, davalı şirketin kusurlu olduğu” belirtilmişse de, davalı şirkete bu konuda yükümlülük getiren bir hüküm olmadığı gibi, aksine sözleşmede mutabakatın karşılıklı olarak sağlanacağının yazılı olduğu, davacının, davalı şirketin hukuki danışmanı olduğu ve dava konusu tahkim davalarından önce ve yargılamalar sürecinde de devam eden danışmanlık sözleşmesine göre, vekil sıfatıyla davacıya karşı bilgi ve hesap verme yükümlülüğü altında olduğu gözetildiğinde, bu konudaki asıl sorumluluğun, vekalet verene değil, vekile ait olduğu sonucuna varılmalıdır.
Bilindiği üzere vekalet sözleşmesinde, “sadakat ve özen gösterme”, “hesap verme” borçları, vekilin en temel borçları olup, bu sorumluluğun belirlenmesinde ise, basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Davacı ise, basiretli bir vekil gibi hareket edip, sözleşmenin 2.2.maddesinde öngörülen, “tahkim davalarındaki ücretin belirlenmesi” konusundaki yükümlülüğünü yerine getirmemiş, bu konuda davalıya bilgi ve hesap vermemiş, sessiz kalmayı tercih etmiştir. Davacının, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan söz konusu borçlarını gereği gibi yerine getirmemiş olması, onun lehine sonuçlar doğurmamalıdır.
Gerçekten de, avukatların görev ve sorumluluklarına ilişkin “Havana Kuralları”nın 13. maddesinde belirtildiği gibi, “müvekkillerinin haklarını ve yükümlülüklerini ilgilendirdiği ölçüde, hukuk sisteminin işleyişi konusunda kendilerine bilgi vermek”, avukatların müvekkillerine karşı en temel görevleri arasındadır. Her ne kadar avukatın verdiği hizmetler karşılığında hakça bir ücret talep etmesi, onun en tabii hakkı ise de, bu ücretin müvekkile açıkça bildirilmesi, adil ve makul olunması gerektiği de, az yukarda değinilen uluslararası hukukun kabul ettiği en temel ilke ve esaslardandır. Esasen somut olayda, sözleşmenin 2.2.maddesinin de, davalı yönünden bu amaç ve kaygılarla düzenlendiği, davacı tarafından da kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla taraflar arasında, davaların görüldüğü sırada da devam eden bir hukuki danışmanlık sözleşmesinin mevcut olması ve özellikle bu sözleşmenin 2.2.maddesindeki özel düzenleme 2013/23329-2014/23087
karşısında, mahkemenin kabulünün aksine, davacı ve davalı arasında hiçbir yazılı ücret sözleşmesinin bunmadığını kabul etmek mümkün değildir. Aynı şekilde taraflar arasındaki sözleşme ilişkisini, “danışmanlık hizmeti” ile “dava ve işler” şeklinde, birbirinden bağımsız olarak düşünmek ve değerlendirmek de doğru ve isabetli değildir. Nitekim davalar yönünden vekalet ilişkisinin, taraflar arasındaki “danışmanlık hizmeti” konusundaki ilk ve esas sözleşmede yer verilen özel bir düzenleme sonucunda gerçekleştiği açıktır. Öte yandan Dairemizce öteden beri kabul edilen kökleşmiş içtihatlarda da, “Hizmet Hukuk Müşavirliği” olarak adlandırılan, hizmet ve vekalet sözleşmelerinin unsurlarını kapsayan, karma nitelikteki bu tip danışmanlık sözleşmelerinin, AK’nun 164/4. maddesinde öngörülen sınırlandırmalardan bağımsız olarak geçerli kabul edildiği, bu konudaki ihtilafların da, tarafların serbest iradeleri ile düzenledikleri ve geçerli olan bu sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi gerektiği” açıkça ifade edilmiştir.
O halde somut olayda da, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi bütün olarak değerlendirip, dava konusu uyuşmazlığın da, sözleşmenin 2.2.maddesindeki özel düzenleme esas alınarak çözümlenmesi gereklidir. Hemen belirtmek gerekir ki, söz konusu tahkim davalarını takip edip sonuçlandıran davacı avukatın, vekalet ücretine hak kazandığı tartışmasızdır. Ne var ki, gerek danışmanlık sözleşmesinin gerekse bu sözleşmenin 2.2.maddesindeki özel düzenlemenin gereğini yerine getirmeyen, davalı müvekkiline ücret konusunda bilgi ve hesap verip, olası bir mutabakat sağlamayan davacının, edimlerini ve vekalet sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemiş olmasının, kendi lehine sonuçlar doğurması kabul edilemeyeceğinden, mahkemece, söz konusu tahkim davalarında davacı avukatın, davalıya sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarf etmiş olduğu emek ve mesaisine karşılık, hak ve nesafete göre alması gereken vekalet ücreti tespit edilip, tespit edilecek bu miktar üzerinden hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ : 1. bentte açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 2. bent gereğince davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan 80.749,20 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 08.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.