Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/20173 E. 2014/2395 K. 30.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/20173
KARAR NO : 2014/2395
KARAR TARİHİ : 30.01.2014

MAHKEMESİ : Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/11/2012
NUMARASI : 2012/16-2012/459

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, kendisine ait iken davalı kuruma devredilen İstanbul PTT Sanatoryum Hastanesinin devri nedeniyle iş akdi feshedilen dava dışı E.. Ç..’ın açtığı işe iade davasını kazandığını ileri sürerek icra dosyasına ödemek zorunda kaldığı 8.867,40-TL’nin 4.4.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile rücuen tahsilini talep vetmiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne, 8.867,40-TL alacağın 867,40-TL’si için 04.05.2009 tarihinden 8.000-TL’si için 05.05.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm; davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.
Öyle ki, İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine
işaret edilmiştir. Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde; hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsayacağı, hükmün sonuç kısmında ise, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin gerektiği düzenlenmiştir. Yine HMK’nun 298/2. maddesi gereğince de, gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün de birbirine uyumlu olması gerekir.
Somut olayda; mahkemece kısa kararda sadece davanın kabulüne karar verildiği yazılı olup, bu durumda davacının dava dilekçesindeki tüm taleplerinin kabul edildiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde 8.867,40-TL alacağın 4.4.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsili istendiği halde gerekçeli kararın hüküm kısmında alacağın 867, 40-TL’si için 04.05.2009 tarihinden 8.000-TL’si için 05.05.2009 tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmiş olması, faizin başlangıç tarihleri yönünden az yukarda açıklanan kısa kararla gerekçeli kararın birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırı olup, kararın bozulmasını gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.1.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.