Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2013/16949 E. 2014/20915 K. 24.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/16949
KARAR NO : 2014/20915
KARAR TARİHİ : 24.06.2014

MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/04/2013
NUMARASI : 2013/46-2013/90

Taraflar arasındaki haksız işgal tazminatı davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı asil R.. Ç.. ve vekili avukat Halil İbrahim Türkyılmaz ile davacı asil R.. Ç.. ve vekili avukat G. S. gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı, Almanya’da yaşadığı için maliki olduğu 4 katlı binadaki dairelerle ilgilenemediğini, bu nedenle oğlu olan davalıya, 3 adet bağımsız bölümü kiraya vermesi, kiracılarla sözleşme yapması, kira bedellerini tahsil ederek kendisine göndermesi için 5.1.2000 tarihli vekaletname verdiğini, ancak davalının, tahsil ettiği kira bedellerini ödemediği gibi, 4 no’lu bağımsız bölümü de kiraya vermeyerek kendisinin oturduğunu, bu daire için bilgisi ve rızası olmadığı halde, eşiyle 14.9.2004 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira sözleşmesi yaptığını, ayrıca kendisine ait bir aracı da satıp, satış bedelini ödemediğini, 31.5.2006 tarihinde davalıyı vekaletten azlettiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, davalı tarafından 1995 yılından beri tahsil edilip de kendisine ödenmeyen 25.000,00 TL kira bedeli, oturduğu daire için 45.000,00 TL ecrimisil bedeli ve kendisine ait aracın satış bedeli 6.000,00 TL olmak üzere toplam 75.000,00 TL’nin, tahsil tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, 14.09.2004 başlangıç tarihli kira sözleşmesinin iptali ile 4 no’lu bağımsız bölümün tahliyesine ve boş olarak teslimine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, taleplerin zamanaşımına uğradığını, 1995 yılına kadar ailesi ile birlikte Almanya’da kaldığını, 1995 yılında İstanbul’a dönerek askerlik hizmeti yaptığını, bitiminde de, ailesinin onayı ile önce binanın 3. katına, evlendikten sonra da 4. katına yerleştiğini, konutta davacı annesinin rızası ile herhangi bir kira karşılığında olmadan ikamet ettiğini, eşi ile imzaladığı kira sözleşmesini de, taşınmaza yapmış olduğu masraflar nedeniyle bizzat davacının bilgi ve talimatı ile düzenlediğini, hiçbir kiracıdan kira bedeli tahsil etmediği gibi, 5.1.2000 tarihli vekaletnamenin de, binanın, elektrik, su, doğalgaz gibi gerekli tesis ve abonelik işlemleri ile tadilat işlerinin yapılması için verildiğini, taşınmazlara ilişkin her türlü tadilat ve bakım işlerini yerine getirdiğini, kira bedellerinin ise, eskiden olduğu gibi, Türkiye’ye geldiği zamanlarda toplu olarak, bizzat davacının kendisi tarafından alındığını, ya da kiracılar tarafından banka hesabına gönderildiğini savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, “davalının, davacıdan almış olduğu vekaletname gereğince 1 ve 2 no’lu daireleri kiraya verip, 4 no’lu dairede de kendisinin oturduğu, bu nedenle aralarındaki ilişkiye dayalı olarak davacıya hesap vermek, tahsil ettiği kiraları davacıya ödediğini ispat etmekle yükümlü olduğu, davalının ise bu ödemeleri yapıp, borçtan kurtulmuş olduğunu ispat edemediği, yine 4 no’lu dairede oturmasına da davacının muvafakat ettiğine dair bilgi ve belge ibraz edemediği” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, araç hakkındaki davanın atiye bırakılması nedeniyle, bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 01/01/1995-31/12/2005 tarihleri arasındaki toplam 42.610,34 TL kira ve ecrimisil bedelinin, tahakkuk tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, Beykoz 2.Noterliğinde düzenlenen 14 Eylül 2004 tarih ve 06488 yevmiye nolu akdin feshine, dava konusu Üsküdar, Kandilli ( Rasathane) Mahallesi 185 pafta, 936 ada, (4) parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan teras kat (4) nolu daireden davalının tahliyesine karar verilmiş, hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davacı anne tarafından, oğlu olan davalıya karşı açılmış olan, “davacının maliki olduğu bağımsız bölümlerin kiraya verilmesi ve kira bedellerinin tahsil edilerek kendisine ödenmesi” yönündeki vekalet ve talimata aykırı hareket edildiği iddiasıyla açılan alacak, ecrimisil ve üçüncü kişi ile yapılan kira sözleşmesinin iptali istemine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle, ispat hukuku yönünden geçerli kuralların neler olduğu ve bu kuralların somut olayda tarafların anne-oğul olmaları nedeniyle, ne şekilde
Uygulanması gerektiği irdelenmelidir;
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 288. (Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 200.) maddesinde, miktar ve değeri belli bir miktarın (HUMK’da 400,00 TL’nin, HMK’da 2.500,00 TL’nin) üzerinde olan hukuki işlemlerin senetle ispat edilmesi gerektiği, aynı Kanunun 290. (Hukuk Muhakemeleri Kanununun 201.) maddesinde de, senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilemeyeceği hüküm altına alınmış, yine aynı Kanunun 293.(Hukuk Muhakemeleri Kanununun 203.) maddesinde de, senetle ispat zorunluluğunun istisnaları belirtilmiştir. Bu istisnalardan biri de, usul ve füru arasındaki hukuki işlemlerdir.
Somut olaya bakıldığında; anne-oğul olan taraflar arasında vekalet ilişkisinin bulunduğu, nitekim davacı tarafından davalıya, Mainz Başkonsolosluğunca düzenlenen, “…sahibi ve hissedarı olduğu bütün taşınmazlarının elektrik, su, doğalgaz vs. bağlantılarını yaptırmaya, sözleşmelerini imzalamaya, çöp vergisini ödemeye, taşınmazlarını dilediği bedel ve şartlarla dilediği kimselere kiraya vermeye, kira sözleşmelerini tanzim ve imzaya…” yetkilerini içeren 5.1.2000 tarihli vekaletnamenin verildiği sabittir.
Davacı, söz konusu vekaletnamenin, kendisine ait bağımsız bölümlerin davalı tarafından kiraya verilmesi, kiracılarla sözleşme yapılması ve kira bedellerinin kendisine gönderilmesi için; davalı ise, binanın, elektrik, su, doğalgaz gibi gerekli tesis ve abonelik işlemleri ile tadilat işlerinin yapılması için verildiğini ileri sürmüştür. Vekaletnamenin, iddia ve savunmada ileri sürülen hangi nedenle verilmiş olursa olsun, davacıya ait taşınmazların idaresi için verilmesi gereken zorunlu bir belge olduğunun, dolayısıyla taraflar arasında düzenlenmiş bir “senet” niteliğinde bulunmadığının kabulü gerekir.
Gerçekten de, az yukarda değinilen, senede karşı her türlü iddiaya karşı ileri sürülecek savunmaların tanıkla ispatını yasaklayan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 290. (Hukuk Muhakemeleri Kanununun 201.) maddesinde adı geçen “senet”le ifade edilmek istenilen husus, davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişkiyi belgelendirmek üzere düzenlenmiş ve taraflardan biri tarafından diğerine (ya da bunların birbirlerine) karşılıklı olarak yöneltilmiş irade bildirimlerini /beyanlarını kapsayan yazılı bir belgedir. (Bkz.HGK’nun, 206/13-354 esas 2006/368 karar sayılı ilamı)
Dava konusu olayda ise, davacı tarafından davalıya verilen söz konusu vekaletname, taraflar arasındaki hukuki
ilişkiyi belgelendirmek amacıyla, tarafların birbirlerine karşı vermiş oldukları irade beyanlarını bildirir nitelikte değil, üçüncü kişi ve resmi kurumlar nezdinde yapılacak işlemlerin geçerli hüküm ve sonuç doğurması, başka bir ifade ile davacıya ait taşınmazların idaresinde, davalının yetkili ve söz sahibi olduğunun anlaşılması amacıyla düzenlenmiştir.
O halde, söz konusu vekaletnamenin, taraflar arasındaki hukuki ilişki bakımından, HUMK’nun 290. (Hukuk Muhakemeleri Kanununun 201.) maddesi anlamında bir senet ya da yazılı belge olarak kabul edilmesi olanaklı değildir. Somut olayda tanık dinletilmesine engel teşkil edecek nitelikte, taraflarca, aralarındaki güven ilişkisinin ortadan kalktığını gösteren, düzenlenmesi zorunlu olmadığı halde düzenlenmiş yazılı bir belge veya senet mevcut olmadığından, “senede karşı senetle ispat” kuralının, dolayısıyla tanık dinletme yasağının varlığından da söz edilemez.
Sonuç olarak dava, değer itibariyle senetle ispat sınırında kalmakla birlikte, taraflar arasında, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 293.(Hukuk Muhakemeleri Kanununun 203.) maddesinde öngörülen, senetle ispat kuralının istisnaları arasında sayılan “usul, füru ilişkisi” mevcut olup, bu durumda davanın tanıkla ispatı olanaklı olduğundan, mahkemece dinlenen tanık beyanları irdelenip değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan hususlar göz ardı edilerek, tanık beyanları değerlendirilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin alınan 4.642.32 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, 24.6.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.