YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12211
KARAR NO : 2014/12631
KARAR TARİHİ : 21.04.2014
MAHKEMESİ : Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 28/12/2012
NUMARASI : 2008/339-2012/545
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün taraflar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat Y..T.. D..ile davalılar M.. S.. vekili avukat M.. Y..ve S.. A.., A..Sağ. Hiz. ve Tic. A.Ş. Vekili avukat H.. Ş..’nın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacılar, murisleri Ö…H..’ın yurt dışı seyahati dönüşü ishal, ateş, halsizlik ve beslenememe şikayetleri ile 05.05.2008 tarihinde tedavi için davalı hastaneye müracaatta bulunduğunu, davalı doktor M.. S.. başkanlığında heyet tarafından tedaviye başlandığını, murislerine sıtma teşhisinin konulmasında gecikildiği, geç teşhis ve yanlış tedavi sonucunda genç yaşta vefat ettiğini, hastanenin ve doktorun kusurlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100.000,00 TL maddi tazminat ile her bir davacı için 250.000,00 TL olmak üzere toplam 1.525.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı M.. S.., davacıların murisinin tedavisine başlandığını, ancak ” Falsiparum sıtması” olarak isimlendirilen ve atipik bir sıtma türüne bağlı olarak
Kaçınılmaz şekilde ölümün gerçekleştiğini bütün tedbirlerin alındığını,herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı hastahane tedavi gören müteveffanın tedavisi için bütün tedbirlerin alındığını, uygulanan tedavi yöntemlerinin yerinde olduğunu, ölümün meydana gelmesinde hastanenin herhangi bir kusurunun bulunmadığını, sıtma vakasının ülkemizde çok nadir görüldüğünü, hasta ve yakınları tarafından müteveffanın Orta Afrika Cumhuriyetine yapmış olduğu seyahat hakkında hekimlerin bilgilendirilmediğini, hastanın babası tarafından bu hususun söylenmesi üzerine derhal sıtma için tetkiklere başlandığını savunarak davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar ile davalı M.. S.. tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dava, teşhis ve tedavi hizmetini üstlenen doktor ve özel hastanenin sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hâkimin doğrudan görevidir. (1086 sayılı HUMK. 76. md.; 6100 sayılı HMK. 33. md.).
Dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en emin yolu tercih etmelidir (Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cild, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor olan vekilden, ona güvenen muvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini
Beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Somut olaya baktığımız da, davacılar murisi Ö… H..’ın,şikayetleri nedeniyle davalı şirkete ait hastanede davalı doktor tarafından muayene edilip, tedavisine başlandığı tedavinin cevap vermemesi neticesinde sıtma dahil başka hastalıkların araştırılmasına gidildiği, hastanın sıtma olduğunun tespiti sonucunda bu hastalığa yönelik tedaviyle başlandığı halde hastanın iyileşmeyerek vefat ettiği hususu tartışmasızdır. Mahkemece aldırılan, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 11.07.2012 tarihli raporunda özetle; 05.05.2008 günü yattığı hastanede 12.05.2008 günü ölen Ö..H..’ın 16-21 Nisan 2008 tarihleri arasında Afrika, 01-04 Mayıs 2008 tarihleri arasında Kırgızistana iş seyahatı yaptığı, Kırgızistan’da yakınmalarının başladığı, ateş, öksürük, ishal ve halsizlik şikayetlerinin olduğu ve amoksisilin klavulanat ve tavanik adlı antimikrobik maddelerin kullanıldığı, davalı hastaneye ambulans ile getirildiği, erişkin hastada ağır falciparum sıtmasında ishalin ana semptomlardan biri olması seyrek rastlanan bir durum olup gasroenterit + sepsis tanısıyla gerekli tetkikleri yapılan ve tedavisi başlanan hastanın konsültasyonlarının yapıldığı, 08.05.2008 tarihinde falciparum sıtması teşhisi konulduğunu, bundan sonra meflokin başlandığını, kinin ve doksisiklin eklendiğini, yapılan destek tedavisi ve girişmelere rağmen hastanın 12.05.2008 de öldüğü, hastanın ilk başvurusunda şikayetleri nedeniyle konulan gastroenterid ve sepsis tanısının uygun olduğu, iyileşme saptanmaması üzerine infektif endokardit, sıtma, prostatit tanılarınan da dışlanması iç in gerekli konsültasyan ve tetkiklerinin yapıldığı, ülkemizde sıtma tedavisi için Sıtma Savaş Başkanlığı ilgili preparatları incelendikten sonra gerekli ilacı verdiğinden 1 günlük gecikmenin bu dönemde yaşandığı, 08.05.2008 tarihinde yoğun bakımda başlanan meflokin sıtma korunması ve tedavisinde kullanılan ilaçlardan biri olduğu, ilgili tarihte kinin preparatı Sıtma Savaş Başkanlıklarında mevcut olmadığı, hasta sahiplerince başka bir hastadan arta kalan ilaçları temin edebildiği, kinin temin edildikten sonra doksisiklinle birlikte uygulanmaya başlandığı, 09.05.2008 günü saat 21.30 dikkate alındığında hastanın başvurma şikayetlerine göre konan ilk tanı ve yapılan tedavinin uygun olduğu, yapılan tedaviye rağmen düzelme olmayınca sıtma dahil diğer hastalıkların ayırıcı tanıda düşünülüp gerekli tetkiklerin yapıldığı, gastroenterelog’un gerekli konsültasyonları zamanında istediği, konsültan hekimlerinin önerilerinin uygun olduğu, ağır farciparum sıtmasının tedaviye rağmen %10-15 oranında öldürücü olduğu dikkate alındığında; hekimlere ve sağlık personeline atfıkabil kusur
bulunmadığı ..” oy birliğiyle bildirilmiştir. Her nekadar mahkemece bu rapor esas alınarak davanın reddine karar verilmiş isede, davalı doktor tarafından hastanın öyküsünün alınmasında yeterli özenin gösterilip gösterilmediği, sıtma hastalığına yönelik araştırmanın mevcut hali ile yeterli sürede yapılıp yapılmadığı, bunların yapılması halinde sonucun farklı olup olamayacağı hususuları değerlendirilmemiştir. Öyle olunca, mahkemece yapılacak iş, Üniversitelerin ana bilim dallarından konularında uzman doktorlardan oluşturulacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacılar ile davalı M.. S..’ın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince temyiz eden tarafların diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde taraflara iadesine, 21.4.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.