Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2011/3333 E. 2011/19563 K. 19.12.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/3333
KARAR NO : 2011/19563
KARAR TARİHİ : 19.12.2011

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

Taraflar arasındaki menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı davacı avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı vekili avukat … ile davacı vekili avukat …’ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR
Davacı, Davalı banka ile arasında 14.07.2008 tarihinde Konut Finansmanı Kredisi Sözleşmesi akdedilmesi üzerine Karacaoğlu Mahallesi, SS Fetih Kent Sitesi, No:10 Kat.2 3997 Ada, 1 Parsel 2550 sayfada Mustafa Kara adına kayıtlı taşınmazı satın aldığını, kredinin japon yenine endeksli olarak kendisine verildiğini, davalı bankanın konut kredisine ilişkin ekspertiz incelemesi yaptırdığını, ekspertiz ücreti ve alınacak konutun sigortasının kendisine yaptırıldığını, çekmiş olduğu kredinin davalı banka tarafından birtakım bahanelerle verilmediğini, buna rağmen krediye ilişkin taksitleri düzenli olarak davalı bankaya ödediğini, kredinin tarafına verilmesini davalı bankadan talep etmesi üzerine, bankaca adına açılan hesaba paranın aktarıldığı, aktarılan paranın üzerine ödenmemesi için bloke konulduğunu, şayet kredinin kapatılması istenildiği takdirde 15.000,00-TL daha ödeme yapılması gerektiği, ödeme yapılmaz ise icra takibi yapılarak ödemenin tahsil edileceği konusunda tehdit edildiğini, bunun üzerine taraflarınca 15.12.2008 tarihinde davalı bankaya … 16.Noterliğinin 34423 sayılı fesih ihbarnamesi gönderilerek sözleşmenin feshi ve taksitlerin
Durdurulması gerektiğinin istenildiğini ve kalan ödemelerin davalı bankaya yapılmadığını, kredi açılması esnasında ekspertiz ücreti, sigorta, vergi ve harç gibi birçok masrafı ödemesine rağmen davalı bankaca kredi kullandırılmaması sonucunda 3.kişilerle ev alımı konusunda yapmış olduğu anlaşmaların sonuçsuz kaldığını ayrıca kredinin kullanıldığı tarihteki Japon Yeni ile davanın açıldığı tarihteki Japon Yeni arasında ekonomik kriz nedeniyle %60 oranında artış olduğunu, büyük zararlara uğratıldığını beyan ederek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla söz konusu sözleşme feshedildiği için borçlu olmadığının tespit edilmesini, fesih nedeniyle … olduğu taksitlerin ödendiği tarihler itibariyle faizi ile davalı bankadan tahsil edilmesini istemiştir
Davalı; davanın reddini dilemiştir.
1-HUMK’nun 381. maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafların iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az, aynı yasanın 388. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. HUMK.nun 388/son maddesi gereğince de istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yine aynı kanunun 389. maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür. Bu gibi hallerde de HUMK.nun 388. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararın birbirine uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK.nun yukarda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir görevdir.
Somut olayda mahkemece, kısa kararın verildiği 30.09.2010 tarihli duruşma tutanağında “davacıdan tahsil edilen 1.712,48-TL’nin dava tarihinden, 560.71-TL nin 23/12/2008 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile 2011/3333-19563
birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” denilmekle, davacının ticari faiz isteminin kabulüne karar verilmiş olup, hüküm böylece tefhim edilmesine rağmen, aynı tarihi taşıyan gerekçeli kararda; “davacıdan tahsil edilen 1.712,48-TL’nin dava tarihinden, 560.71-TL nin 23/12/2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulmuş ve faizin türü konusunda farklı bir karar verilerek duruşma tutanağına geçirilen kısa karar ile gerekçeli karar arasında aykırılık yaratılmıştır. 10.4.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre HUMK.nun 382, 388, 389 ve 428 maddeleri hükmü gereğince kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması bozma nedeni olup, bu durumda mahkemece, anılan İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi bozmadan önceki verdiği kararla bağlı olmaksızın, ancak aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre tarafların sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 825,00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınarak birbirlerine ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde davalıya iadesine, 19.12.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.