Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2010/1046 E. 2010/2735 K. 08.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/1046
KARAR NO : 2010/2735
KARAR TARİHİ : 08.03.2010

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, dava dilekçesinde ve aşamalı beyanlarında dava dışı…’in davalıya olan bono borcunun kefili olduğunu, davalının bu bonoya dayanarak kendisine ve …’a karşı takip başlattığını, borca karşılık davalı vekiline 20.000 YTL ödeyip, yazılı belge aldığını, buna rağmen takibin devam ettirildiğini ileri sürerek ödenen paranın borçtan mahsubuna ve davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının sunduğu belgeye bir diyeceklerinin olmadığını, ancak belgedeki sıfırlardan birinin hataen atıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, tanık anlatımları esas alınmak ve davacının yemin hakkını kullanmadığı gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, bu davasında kefili olduğu senetten dolayı girişilen icra takibi neticesi davalı vekiline 20.000 Ytl ödeyip, 30.11.2005 tarihli yazılı belgeyi aldığından bahisle borçlu olmadığının tespitini istemiş; davalı ise önceki oturumlarda davanın reddini istemekle birlikte 27.11.2007 tarihli oturumda “davacının dayandığı belgeye, belge altındaki imzaya ve belgedeki rakama itirazlarının olmadığını, ancak belgeye fazladan atılan tek sıfır hususunda hata, hile ve ikrah hükümlerine dayandıklarını ve tanık dinleteceklerini” beyan etmiş mahkemece davalının “hata” hukuksal olgusuna dayandığı gözetilmek suretiyle gösterdiği tanıklar dinlenmiştir.
Bilindiği üzere; sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki; Borçlar yasasında esaslı hatanın tanımı yapılmamış, 24.maddesinde sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca, iç irade ile açılanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın esaslı
2010/1046-2735
kabul edilebilmesi için uygulamada bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden (subjektif unsur), hem de … hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açılanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi B.K.’nun 25. ve M.K.’nun 2.maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın. Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, B.K.’nun 26.maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmiyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müsbet zararının ödenmesi gerekir. Öte yandan, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hatanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmenin karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı bir irade açılaması ile bildirilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Ayrıca, hatanın varlığı tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir ise de, dinlenen tanıklardan … davalının bacanağı olup, davacıyla aralarında husumet bulunduğu dosya kapsamından anlaşılmakla bu tanığın beyanına itibar edilemeyeceği gibi, diğer tanık …’da belge düzenlenirken tarafların yanında olmadığını beyan etmiştir. Kaldı ki, davacı davasına konu ettiği borcun bono borcu kefilliğinden kaynaklandığını ileri sürmesine rağmen, gerek davalı tanıkları ve gerekse davalı adına davada dayanılan 30.11.2005 tarihli belgeyi imzalayan Avukat … Cumhuriyet Savcısına verdiği 27.4.2007 günlü ifadesinde davaya konu paranın 2.000 YTL olarak taşınmaz satımı nedeniyle verildiğini beyan etmişlerdir. Oysaki dayanılan 30.11.2005 tarihli belgede açıkça “… 1.İcra Müdürlüğünün 2005/3376 takip sayılı dosyada alacağımıza mahsuben 20.000 YTL …’ten aldım yazılıdır. Bu durumda mahkemece davaya konu paranın icra takibine konu bono borcu kefilliği nedeniyle ödendiğinin kabulü ile sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 15.60 TL temyiz harcının istek halinde iadesine, 8.3.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.