Yargıtay Kararı 13. Hukuk Dairesi 2009/4909 E. 2009/15050 K. 17.12.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 13. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/4909
KARAR NO : 2009/15050
KARAR TARİHİ : 17.12.2009

MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı . yönünden reddine diğer davalı yönünden kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı davalı … avukatınca duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat . ile davalı … ve vekili avukat …’in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalılar. ve dava dışı kişilerle birlikte 2 parsel nolu taşınmazın hissedarları olduklarını,müşterek malikler ile bu taşınmaza bina yapılması ve yapılacak binanın zemin kat güney-doğu cepheli bir adet dairesinin kendisine verilmesi hususunda şifai olarak anlaştıklarını,bu amaçla davalı …’i kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapması için 29.3.2006 tarihli vekaletname ile vekil tayin ettiğini,davalı vekilin bu vekaletnameye istinaden diğer paydaşlarla birlikte dava dışı .Ltd.Şti. Ile 10.5.2006 tarihli Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Mal Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi akdettiklerini, bu sözleşmenin dairelerin paylaşımına dair 5.maddesine göre kendisine aralarındaki şifai anlaşmaya aykırı olarak … kat kuzey-doğu cepheli bir dairenin ½ hissesinin verildiğini,davalı vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak aile efradı olan diğer davalılara haksız menfaat sağladığını ileri sürerek,fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.5.2006 tarihli sözleşmenin dairelerin paylaşımına dair 2,5 ve 6.maddelerinin iptali ile bilirkişi marifetiyle yeniden paylaşım yapılmasını,mümkün olmadığı taktirde verilmesi gereken daire ile sözleşmede verildiği belirtilen daire arasındaki farktan doğan 70.000YTL’nin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.Mahkemece, davalılar … ve … hakkında açılan davanın reddine, davalı … hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile 13.500YTL’nin 28.08.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalıdan tahsiline, fazlaya ait istemin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.
1-HUMK.nun 381.maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafların iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az, aynı yasanın 388. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. HUMK.nun 388/son maddesi gereğince de istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Yine aynı kanunun 389.maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür. Bu gibi hallerde de HUMK.nun 388. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararın birbirine uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak da yoktur. Kısa kararla gerekçeli kararın birbirinden farklı olması yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim olunmasına ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HUMK.nun yukarda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca bu husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir görevdir.Somut olayda, mahkemece hüküm kurulurken kısa kararda … yönünden davanın kısmen kabulü ile 13.500YTL üzerinden kabulüne, fazlaya ait istemin reddine karar verilmiş, gerekçeli kararda ise kısa karardaki hükümden farklı olarak davalı … yönünden davanın kısmen kabulü ile 13.500YTL’nin 28.08.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ait istemin reddine denmek suretiyle kısa kararda olmadığı halde faize de karar verilmiştir. Gerekçeli karar ve kısa karardaki hükmün az yukarda açıklanan kısa kararla gerekçeli kararın birbirine uygun olması gerektiğine ilişkin ilke ve yasa hükümlerine aykırı olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Mahkemece, az yukarda açıklandığı üzere ve 10.4.1992 tarih ve 1991/7 Esas 1992/4 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında da benimsendiği gibi kısa karar ile bağlı kalınmadan, ancak kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişki giderilecek ve infazda tereddüt yaratmayacak şekilde, yeniden bir karar verilmesi için çelişkili ve infazda tereddüt yaratacak mahiyette kurulan hükmün bozulması gerekmiştir.2-Bozma nedenine göre davacı ve davalı …’ın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacı ve davalı …’ın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 625.00 TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı alınarak birbirlerine ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 17.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.