YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2023/4629
KARAR NO : 2023/7229
KARAR TARİHİ : 07.11.2023
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
…
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacılardan … tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 5311 Sayılı Kanun ile değişik İİK’nin 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 Sayılı HMK’nin 370. maddeleri uyarınca ONANMASINA, alınması gereken 269,85 TL temyiz harcından, evvelce alınan harç varsa mahsubu ile eksik harcın temyiz edenden tahsiline, 07.11.2023 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(M)
İHÖ/S.A.
Üye …’in Karşı Oy Yazısı:
İcra İflas Kanunu’nun 134. maddesinin 2. fıkrasında “İhalenin feshini, Borçlar Kanunu’nun 226. maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yalnız satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde adres göstermek koşuluyla İcra Mahkemesinden şikayet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler” düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan maddede ihalenin feshini isteyebilecek kişiler sınırlı olarak sayılmıştır. Bunun sebebi, ihalenin feshinin kötü niyetle talep edilmesinin, icrai satışların sürüncemede kalmasının önüne geçmektir.
İhalenin feshini isteyebilecek tapu sicilindeki ilgili kavramı içinde sınırlı ayni hak sahipleri değerlendirilebilirken tapu sicilindeki şahsi hak sahipleri ilgili kapsamında değerlendirilemez. Yargıtay taşınırlarda rehin sahibinin, istihkak iddiasında bulunan üçüncü kişinin, satılan taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir koydurmuş kişilerin, taşınmazı takipten önce ipotekle satan kişinin ihalenin feshini istemeyeceği görüşündedir. (İcra İflas Hukuku- Canıtez, Atalay, Sungurtekin Özkan, Özekes- sayfa 386,387)
Türk Medeni Kanununun 194. maddesinin 1. fıkrasına göre “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini fesh edemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Söz konusu bu hükümde yer verilen, aile konutu ile ilgili tasarruf işlemlerini diğer eşin rızasına bağlayan şart, sadece malik olan eşin iradesine bağlı olarak gerçekleştirilebileceği işlemler için getirilmiştir. TMK’nun 194. maddesinde yer alan koruma sadece aile konutu ile ilgili olarak iradi nitelikte bir borçlandırıcı ya da tasarruf işleminde diğer eşin rızasını aramaktadır.(Şükran Şıpka, Aile Konutu İle İlgili İşlemlerde Diğer Eşin Rızası-sayfa 119-120)
Malik eşin, bir borcundan dolayı alacaklının aile konutunu haczettirmesi durumunda, aile konutunu bu haciz işleminden kurtaracak herhangi bir hüküm ne Türk Medeni Kanununda ne de İcra İflas Kanununda yer almaktadır. Doktrinde bir görüşe göre borçlu eşin meskeniyet iddiasında bulunabilmesine rağmen yine de diğer eşin icra takibinden ve haczinden haberdar olması ve itiraz hakkını kullanabilmesi ve M.K.’nun 194. maddesindeki koruma amacını tamamlaması açısından İcra İflas Kanununda yapılacak bir değişiklik ile diğer eşe de ödeme emri tebliği zorunluluğu getirilmesi isteği belirtilip ve örnek olarak İsviçre İcra İflas Kanununda bu konuda yapılan değişiklik ileri sürülmektedir. (Şükran Şıpka, a.g.e 120-122)
O halde mevcut yasal durumda aile konutu olan taşınmazın cebri icra ile haczi ve satışı mümkün olup, diğer eşin cebri icraya müdahalesi de yasal düzenlemeler karşısında mümkün değildir. “Aile konutunun icra ile haczi ve icra ile haciz sonucu satışı, bu madde kapsamına giren ve diğer eşin rızasına bağlı bir işlem olmadığı… taşınmazın tapu kaydında aile konutu şerhi bulunması, cebri icra yolu ile satışa engel teşkil etmeyeceği, kendisine satış ilanı tebliğ edilse dahi satışı durdurma olanağı bulunmayan davacı malik olmayan eşin, satış ilanı tebliğ edilmemesinden dolayı zarara uğradığından söz edilemez… (4 HD 26.10.2021 tarih, 2020/182 E.-2021/7595 K.) şeklindeki 4. HD kararı da aile konutu şerhi lehtarının, satışın durdurulması, iptali talebinde bulunamayacağı kabulünü içermektedir.
Aile konutu şerhi, malik olmayan eşin, evlilik birliğinin devam ettiğini kanıtlayan nüfus kayıt örneği ve eşlerin bu konutta birlikte yaşadığını ispatlayan muhtarlıktan alınan belgenin tapu müdürlüğüne ibrazı ile işlenebilmektedir. Bir başka deyişle aile konutu şerhi, “malik olmayan eşin bildirdiği sadece açıklayıcı bir beyandır” TMK’nun 194. maddesi hükmü ile eşlerin fiil ehliyetine iradi tasarruflar için getirilen sınırlamada, tapuda aile konutu şerhinin konulması veya konulmaması koşuluna bağlanmamıştır. (HGK 15.04.2015 tarih, 2013/2-2056 E, 2015/1201 K.)
Cebri İcraya tesiri olmayan, bahsi geçen HGK kararında da vurgulandığı üzere iradi satışlar yönünden de varlığı veya yokluğu arasında fark bulunmayan bu şerh, malik olmayan eş lehine ayni hak doğurmadığından kendisine tapu sicilindeki ilgili sıfatı kazandırmaz. Tapu kaydına mahkemelerce konulup, bildirilen, tedbir şerhleri lehtarlarının dahi ilgili sıfatı kabul edilemezken, ilgilinin şahsi beyanı ile oluşturulan bu şerhin, kanunun aradığı manada tapu sicilindeki ilgili sıfatı vermeyeceği tabiidir.
Açıklanan gerekçelerle borçlu malik adına kayıtlı olması haczi için gerekli ve yeterli olan (HGK 07.04.2004 gün, 2004/12-210 E, 2004/208 K.) taşınmazın haczedilip satılması durumunda, tapu kaydında aile konutu şerhi bulunması hali de dahil, malik olmayan eşin ilgili sıfatı bulunmadığından ihalenin feshi davası açmakta İİK’nın 138/2 maddesine göre aktif husumet ehliyeti bulunmamaktadır.
Dairemizin malik borçlunun, eşi durumunda olan kişilerin meskeniyet şikayetine (haczedilemezlik) gelebilmekte aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı yönündeki kabulü de dayanağını bu gerekçelerden almaktadır. Bu nedenledir ki ihalenin feshi davasında da eşin aktif husumet ehliyetinin bulunmadığının kabulü içtihatlar arasındaki uyumsuzluğu giderip paralellik sağlayacaktır.
Somut olayda ihalenin feshini isteyen eşin dava açmakta aktif husumet ehliyeti bulunmamaktadır. İcra mahkemesince davanın bu nedenle reddi gerekirken işin esası incelenerek sonuca gidilmesi doğru değildir. Bölge Adliye Mahkemesinin esastan ret kararının kaldırılması, İcra Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerle birleşen dava yönünden bozulması görüşünde olduğumdan, çoğunluğun bu dava yönünden de onama kararına katılmıyorum.07.11.2023