Yargıtay Kararı 12. Hukuk Dairesi 2018/5366 E. 2018/11655 K. 19.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/5366
KARAR NO : 2018/11655
KARAR TARİHİ : 19.11.2018

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan ilamlı takibe karşı borçlu idare vekilinin icra mahkemesine başvurusunda, dayanak ilamın daha önce takibe konulduğunu, borç ödenmesine rağmen yeni bir takip yapılarak bakiye faiz alacağının istendiğini, ayrı bir takip yapılmasının mükerrer takip niteliğinde olduğunu, ayrıca icra emrinde talep edilen bakiye faiz alacağının hangi tarihler arasında istendiğinin ve hangi faiz oranının tatbik edildiğinin de belirtilmediğini ileri sürerek takibin ve icra emrinin iptaline karar verilmesini istediği, mahkemece şikayetin reddine karar verildiği, mahkeme kararının Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 25.05.2015 tarihli ve 2014/7759 E. – 2015/11605 K. sayılı ilamıyla, ilk takibin infazen işlemden kaldırıldığı, bakiye alacak mevcut olmadığı, mahkemece takibin iptaline karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulduğu, mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda şikayetin kabulü ile takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Faiz alacağına mahkeme ilamında hükmedilmesi halinde, BK’nun 113/2. maddesi uyarınca halin icabından anlaşılan durum gereği bu alacaktan açıkça feragat edilmediği sürece hukuki varlığını koruyacağından, alacaklı fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmasa bile zamanaşımı süresinin dolmasına kadar, ilamda yazılı eksik kalan faiz alacağını her zaman talep edebilir. İlama dayalı bu istek icra müdürlüğünün ilama aykırı işlemini kapsadığından şikayet süreye tabi değildir.
Şikayete konu icra takibinin dayanağı kamulaştırmasız el atma ilamıdır. İcra emrinde 4709 sayılı yasanın 18. maddesi ile değişik Anayasa’nın 46/son maddesi gereğince … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/171 E.-2008/66 K. sayılı ve 21.02.2008 tarihli kesinleşmiş kararından doğan bakiye faiz alacağının … İcra Müdürlüğünün 2009/45 Esas sayılı dosyasından tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla tahsiline dair şerhin yazıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan kural gereğince, alacaklı açıkça feragat etmediği sürece zamanaşımı süresi içinde tahsilde tekerrür olmamak üzere ilama dayalı eksik kalan asıl ve faiz alacağını ayrı bir takip yaparak talep edebileceğinden, alacaklının ayrı bir takip yapmasında yasaya uymayan bir yön bulunmadığından mükerrer takip değildir.
Kamulaştırmasız elatma davaları uygulamada sıklıkla karşılaşılan davalardan olmakla birlikte, yasa ile düzenlenmiş değildir. Bu konuya ilişkin tek yasal düzenleme olan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesi de 10.04.2003 tarih ve 2002/112 Esas, 2003/33 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir. Uygulamada kamulaştırmasız elatma davaları; İBK., HGK. ve hukuk dairelerinin içtihatlarıyla yön bulmaktadır. Konunun Dairemizi ilgilendiren yönü ise, bu nevi davalarda hükmedilen tazminatların zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak faizin ne tür ve oranda olması gerektiği noktasındadır. Zira kamulaştırma yasası gecikme faizini öngörmemektedir. Bu cümleden olmak üzere, HGK kararları ve Dairemizin istikrar bulmuş içtihatlarında; “Kamulaştırma bedelinin arttırılması ilamlarında uygulanan T.C. Anayasası’nın 4709 sayılı Yasa’nın 18. maddesi ile değişik 46/son maddesinde yer alan kamulaştırma bedelleri ile mahkemece kesin hükme bağlanan arttırma bedellerine, son fıkraya göre kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanacağı” hükmünden farklı olarak kamulaştırmasız el atmanın hukuksal niteliği itibariyle bir haksız eylem olduğu, haksız eylemden doğan borçların, tazmini nitelikte olmaları nedeniyle uygulanacak faizin 3095 sayılı Yaşa’da belirlenen yasal faiz olduğu belirtilerek, uygulamada bugüne kadar yasal faizin uygulanması şeklinde sürdürülegelmiştir. Ancak, Anayasa’nın 35. maddesi ile koruma altına alınmış olan mülkiyet hakkının, hak sahibinin rızasına bakılmaksızın kamulaştırmasız elatma nedeniyle ihlali halinde, toplumun genel menfaatleri ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiği düşüncesinden hareketle, mülkün gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat ödenmediği sürece, bir mülkten mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal teşkil edeceği, yasal faiz oranında gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığı görüşü gerek öğretide gerekse uygulamada ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda mülkiyete saygı hakkının ihlalinin, mahkemelerin, kamulaştırmasız elatmaya maruz kalan kişiler lehine hükmettikleri tazminat tutarının tayininde, yargılama süresi ile enflasyon arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan değer kaybını dikkate almalarına imkan sağlayan yasal bir düzenlemenin olmayışından da kaynaklandığı, bu nedenle adil tazmin taleplerinin karşılanması gerektiği hususu benimsenmeye başlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza elatarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama olmakla, içtihat değişikliğine gidilerek, özü ve vardığı hukuki sonuç itibariyle aynı nitelik taşıyan kamulaştırmasız elatmaya ilişkin ilamlarda hüküm altına alınan tazminatlara da Anayasa’nın 46/son maddesinde düzenlenmiş olan kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
O halde, mahkemece, bozma ilamının maddi hataya müstenit olduğu, maddi hataya dayalı bozma kararına uyulmasının ise usuli kazanılmış hak doğurmayacağı gözetilerek, dayanak ilamın kesinleşme tarihi mahkemesinden sorularak, kamulaştırma bedelinin arttırılması ilamlarında olduğu gibi, kamulaştırmasız elatma ilamlarında da ilamın kesinleştiği tarihe kadar geçen dönem için ilam uyarınca yasal faiz, kesinleşme tarihinden sonraki dönem için ise, 17.10.2001 tarihinde yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanun’la değişik Anayasa’nın 46/son maddesi hükmü uyarınca, kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması gerektiği düşünülerek faize yönelik şikayetler de dikkate alınarak talep edilen faiz miktarının ilama uygunluğu yönünde gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle ve eksik inceleme ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.