Yargıtay Kararı 12. Hukuk Dairesi 2013/33506 E. 2013/40230 K. 16.12.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/33506
KARAR NO : 2013/40230
KARAR TARİHİ : 16.12.2013

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Alacaklı tarafından borçlu aleyhinde başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibine karşı borçlunun, icra mahkemesine başvurarak ödeme emrine ilişkin tebligatın, alacaklı eski eşi ile birlikte boşanmadan önce oturdukları adrese çıkarılmış olup T.K.’nun 21. maddesine göre tebliğ edildiğini, ancak tebligatın usulsüz olduğunu, zira kendisinin boşanmadan sonra annesi ile birlikte farklı bir adreste ikamet ettiğini ve bu hususu alacaklı eski eşinin de bildiğini, tebligatın çıkarıldığı adreste halen alacaklının ikamet etmekte olduğunu ileri sürerek tebligattan haberdar olduğu 02/08/2013 tarihinin ödeme emri tebliğ tarihi olarak tespitini ve takip dosyasına süresinde yapmış olduğu itirazın kabulünü talep ettiği; mahkemece, borçlunun takip talebinde gösterilen adresine çıkarılan ödeme emrine ilişkin tebligatın bila tebliğ iadesi üzerine mernis adresi itibariyle tebligat çıkarıldığı ve usulüne uygun olarak tebliğ edildiği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Takibin yapıldığı … İcra Müdürlüğü’nün 2013/7438 Esas sayılı takip dosyasında, takip borçlusu … adına ödeme emrinin ilk olarak takip talebinde gösterilen “… Mah. Muhtarlığı …/…” adresi itibariyle tebliğe çıkarıldığı, bu tebligatın bahsi geçen muhtarlıkta … isminde bir şahıs olmadığından bahisle bila tebliğ iade edilmesi üzerine bu kez tebliğ zarfı üzerine “mernis adresi” olduğu yazılarak “…/…” adresi itibariyle tebliğe çıkarıldığı ve posta memuru tarafından T.K.’nun 21/2. maddesine göre tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
2709 Sayılı 1982 Anayasası’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun “Bilinen Adreste Tebligat” başlıklı 10/1. maddesine göre; ”Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartiyle her yerde tebligat yapılması caizdir.” 11.01.2011 tarihinde 6099 Sayılı Kanunun 3.maddesiyle eklenen aynı maddenin ikinci fıkrasına göre ise; “Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.” Aynı Yasanın “Tebliğ İmkansızlığı ve Tebellüğden İmtina” başlıklı 21. maddesine 6099 Sayılı Kanunun 5. maddesiyle eklenen 21/2.maddesine göre;” Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” Aynı Yasanın “Usulüne Aykırı Tebliğin Hükmü”
başlıklı 32. maddesinde ise; ”Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.” hükmü yer almaktadır.
Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Bilinen Adreste Tebligat” başlıklı 16/2.maddesine göre; ”Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”
6099 Sayılı Kanunun genel gerekçesinde; ”… Uygulamada yaşanan sorunları önlemek üzere Tasarıda yer verilen en önemli değişiklik, 25/4/2006 tarihli ve 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununda kabul edilen “adres kayıt sistemi”nin Tebligat Kanununa intibakının sağlanmasıdır. Hatta bu yolla, bazen on-onbeş tebligatla dahi sonuç elde edilemeyen durumlarda (ilânen tebligatın gerektirdiği istisnaî hâller hariç), en fazla iki veya üç tebligatla sorun çözülebilecektir.
Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine ek fıkra eklenmesine ilişkin 6099 Sayılı Kanunun 3.maddesinin gerekçesinde; ” Tebligat Kanununun 10. maddesine eklenen ikinci fıkra ile tebligata ilişkin sorunların belki de en önemli kısmının çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır. Yapılan yeni düzenlemeyle, önce yine bilinen en son adrese tebligat yapılacaktır. Böylelikle, muhataba daha kolay ulaşılabilecek bir adres biliniyorsa oraya tebligat yapılması imkânı açık tutulmuştur. Ancak, tebligatın yapılmasını isteyenin veya tebligatı çıkartan makamın bildirdiği adresin, tebligata elverişli olmadığının anlaşılması ya da bu adrese tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın 5490 Sayılı Kanuna göre adres kayıt sistemindeki adresi bilinen son adresi olarak kabul edilerek, tebligat buraya yapılacaktır. Hiç kimse, adres değişikliğini bildirmemek suretiyle ihmali veya adresini belirsiz hâle getirecek kötü niyetli davranışlarıyla hak elde etmemelidir. Hukuk düzeni, kişinin açık ihmal veya kötü niyetini korumaz. Adres kayıt sistemi dışında ayrıca bir adres araştırması yapılmayacaktır. Bu açıdan, adres kayıt sistemindeki adres, başkaca araştırma yapılmasını gerekli kılmayan son adres olarak kabul edilmiştir. Bu durumda, ne tebligatı çıkartan merciin ne de posta memurunun başkaca bir adres araştırması yapmasına gerek bulunmamaktadır. Adres kayıt sistemiyle ilgili olarak yapılan bu düzenlemenin sonucu olarak gereksiz zaman, işgücü ve maddî kaybın önüne geçmek için, bilinen adrese yapılan tebligatın karşılıksız kalması halinde adres kayıt sistemindeki adrese yapılan tebligatın geçerli sayılacağı kabul edilmiştir.” Yine 21. maddeye ek fıkra eklenmesiyle ilgili 4.maddenin gerekçesinde; ”Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi çok sık uygulanan bir hükümdür. Bu maddede, muhatap veya kendisine tebliğ yapılabilecek kimselerden hiçbiri tebliğ adresinde bulunmaz veya bulunduğu hâlde tebellüğden imtina ederse, hangi yolun izleneceği belirtilmiştir. Bu durumda maddenin birinci fıkrasındaki yol izlenerek tebligat yapılacaktır. Bu maddeye ikinci fıkra eklenmiş, eklenen fıkrayla adres kayıt sistemindeki adrese tebligat yapılması hâlinde izlenecek yöntem belirtilmiştir. Zira, 10. maddede yapılan değişiklikle birlikte, bilinen en son adrese çıkartılan tebligattan sonuç alınamazsa, adres kayıt sistemindeki adres esas alınacak, başkaca araştırma yapılmadan tebligat o adrese yapılacaktır'” ifadelerine yer verilmiştir.
Tebligat Kanunu’nun 10.maddesine eklenen ikinci fıkra ile, gerçek kişilere yapılacak tebligatla ilgili olarak iki aşamalı bir yol benimsenmiştir. Muhatabın adresi, takip alacaklısı (veya davacı) tarafından bildirilecek ve normal tebligat çıkarılacaktır. İlk defa bildirilen adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi veya başka bir adresi olması arasında fark bulunmamaktadır. Her iki adres de Tebligat Kanununun 10/1. maddesi kapsamında bilinen adrestir.
Bildirilen adrese çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde, muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesine göre tebligat çıkarılacaktır. Tebligat Kanunu’nun 10/2 ve 21/2. maddeleri farklı şekilde yorumlanarak başka adresi bilinmediği gerekçesiyle muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresine
doğrudan 21/2. maddeye göre tebligat çıkartılması doğru olmaz. Bu davranış Anayasanın 36. maddesine aykırı olur ve muhatabın savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelir. Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesi aynı zamanda özünde cezalandırmayı da amaçlayan bir düzenleme içermektedir. Yasa koyucu 5490 Sayılı Kanuna göre doğru adresini zamanında Nüfus Müdürlüğü’ne bildirmeyen vatandaşı cezalandırmak amacını gütmüştür. Tebligat Yasasının dar yorumlanması geçerli bir mazereti nedeniyle yeni adresini zamanında Nüfus Müdürlüğü’ne bildiremeyen veya önemli bir mazereti nedeniyle (yatarak hastanede tedavi gören hasta gibi) bir kaç aylığına adresinden ayrılmak zorunda kalan vatandaşın cezalandırılmasına neden olur. Yasanın yorumunda yardımcı kaynak olan madde gerekçeleri bu konuda bize ışık tutmaktadır. Tebligat Kanunu’nda değişiklik getiren madde gerekçelerinden açıkça anlaşılacağı üzere iki veya üç tebligatla sorun çözülmek istenmiştir. Hem yasa metninde, hem yasanın uygulanmasını gösteren yönetmelikte ve hem de madde gerekçesinde muhatabın sadece adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresinin bilinen adres olarak bildirilmesi halinde doğrudan 21/2’ye göre tebligat yapılacağı açıklamasına yer verilmemiş, bilakis bildirilen adrese tebligat yapılamaması halinde 21/2’ye göre tebligat yapılacağı önemle vurgulanmıştır. Ayrıca Tebligat Yönetmeliğinin 79.maddesinde, T.K.’nun 21/2.maddesine göre çıkarılacak tebligatların açık mavi renkli zarflarla yapılacağının belirtilmesi de, bu usulün hemen başvurulacak bir yol olmadığını, istisna olarak ve belirli şartların oluşması halinde başvurulacak bir tebligat şekli olduğunu göstermektedir. İlk defa bildirilen adres kayıt sistemindeki adres, tebligat yapılamayacağı açıkça anlaşılan bir adres olmadığı için, öncelikle normal bir tebligat çıkartılarak, Tebligat Kanunu’nun 21/1. maddesinde ve Tebligat Yönetmeliğinin 30.maddesinde muhatap lehine olan araştırmaların yapılarak tebligatın kendisine ulaşması ve bilgilendirme işleminin yerine getirilmesi gerekir. Tebligatın anlamı bildirimdir. Tebligatın yazılı bildirim ve belgelendirme olmak üzere iki ana unsuru vardır. Tebligat savunma hakkı ile sıkı sıkıya bağlıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.12.2009 tarihli ve 2009/12-563 E. – 2009/600 K. sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere icra takibinin sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, itirazların yapılabilmesi ve takibin süratle sonuçlandırılabilmesi, ancak tarafların icra takibinden usulünce haberdar edilmesi ile mümkündür. Zira, takip borçlusunun hangi icra dairesinde aleyhine takip yapıldığını, hakkındaki taleplerin nelerden ibaret olduğunu bilmesi ve varsa itirazlarını zamanında ve doğru merciye yöneltebilmesi, usulüne uygun olarak yapılacak tebligat ile sağlanabilir.
Somut olayda şikayet konusu yapılan ve borçlu …’a gönderilen tebligatın, T.K.’nun 10/2. maddesi gözardı edilerek borçluya bilinen adresi itibariyle tebligat çıkarılmadan ve yasal şartları oluşmadan doğrudan T.K.’nun 21/2. maddesine göre çıkartıldığı ve bu tebligatın yukarıda anlatılan nedenlerle usule aykırı bir tebligat olduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, borçlunun tebligatı öğrenme tarihi olarak belirttiği 02/08/2013 tarihi dikkate alındığında şikayet süresinde olup mahkemece işin esası incelenmesi gerekirken, tebligatın usulüne uygun olduğu kabul edilerek şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/12/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.