Yargıtay Kararı 12. Hukuk Dairesi 2013/14228 E. 2013/20636 K. 04.06.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/14228
KARAR NO : 2013/20636
KARAR TARİHİ : 04.06.2013

MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi ve alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
1- Şikayetçinin katılma yolu ile temyiz isteminin incelenmesinde;
Karar temyiz edene 04/03/2013 tarihinde tebliğ edildiği halde temyiz dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 18/03/2013 tarihinde verilip kaydettirilmiştir. Süre aşımı bakımından temyiz dilekçesinin (REDDİNE),
2- Alacaklının temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Şikayetçinin ihalenin feshi istemine ilişkin dilekçede birçok fesih nedeni ileri sürdüğü halde mahkemece, sadece ihale bedelinin %40 artı satış masraflarını karşılamadığı gerekçesiyle ihale feshedilmiştir.
Bir mahkeme kararının gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona paralel bir düzenleme içeren 6100 Sayılı HMK’nun 27 ve 297. maddeleri işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.2006 tarih ve 2006/11620 esas, 2006/659 karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere; bazen bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin hüküm veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi konularda yapılacak hukuksal değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi de, o kararın yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde; “Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre davanın taraflarının, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak, Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28.04.2010 gün ve 2010/11-195 E., 238 K. sayılı usulden bozmayı kapsayan ilamının gerekçesinde ise aynen; “Yasanın aradığı anlamda
oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının, açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir” ifadelerine yer verilmiştir. Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin, ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği, yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, gerek yargı erki ile hakimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Belirtilen anayasal ve yasal düzenlemeler doğrultusunda, davacı tarafından ileri sürülen fesih sebeplerinin gerekçesiyle birlikte tek tek tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, fesih nedenleri irdelenmeden ve gerekçelendirilmeden, yazılı şekilde eksik inceleme ile şikayetin kabulüne karar verilmesi isabetsiz ise de; bu husus şikayetçi tarafından süresinde temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
İİK’nun 129. maddesinde öngörülen, satış bedelinin ikinci ihalede muhammen bedelin %40’ı dışında, satış masraflannı da karşılaması kuralının amacı, borçlunun taşınmazının, paraya çevirme masrafları dışında en az muhammen bedelin %40’ı oranında değerlendirilmesidir (somut olayda, takip yapan alacaklının alacağına rüçhanlı bir alacak bulunmadığından rüçhanlı alacağı karşılama ilkesinin tartışılmasına gerek bulunmamaktadır). Nitekim, aynı esaslara İİK’nun 138. maddesinin ikinci fıkrasında yer verilmiştir. Bu fıkrada aynen şöyle denmektedir:
“Haciz, paraya çevirme ve paylaştırma gibi bütün alacaklıları alakadar eden masraflar önce satış tutarından alınıp, artan para takip masrafları ve işlemiş faizler dahil olduğu halde, alacakları nispetinde paylaştırılır”. Bu madde hükmünden anlaşılacağı gibi, paraya çevirme masraflarının, öncelikle satış bedelinden alınarak bunları yapan alacaklıya (veya alacaklılara) ödenmesi gerekecektir.
Somut olayda, icra takibini yapan alacaklı tek olup, paraya çevirme giderlerini de satış dosyasında icra takibini yapan alacaklı yapmıştır. Dosya a1acaklısı, yaptığı bu masrafları, ihalenin feshi istemi kabul edildikten sonra 21.02.2013 tarihinde borçludan talep hakkından vazgeçmiştir (feragat etmiştir). O halde, mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar ışığında alacaklı vekilinin takip masraflanndan feragat etmesi nedeniyle istemin reddine karar verilmesi gerektiğinden mahkeme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda (2) nolu bentte yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/06/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.