YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/219
KARAR NO : 2010/273
KARAR TARİHİ : 12.05.2010
MAHKEMESİ : Mersin 1.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25.11.2009
NUMARASI : 2009/380 E-2009/537 K.
Taraflar arasındaki “Tapu İptal ve Tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 19.03.2007 gün ve 2004/676 E.- 2007/117 K. sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 25.12.2008 gün ve 2008/5004 E.-6367 K.sayılı ilamı ile;
(…Davacılar vekili tarafından Hazine aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının kabulüne ilişkin hüküm davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine Dairece onanmıştı. Davalı Hazine vekili bu kez süresinde vermiş olduğu karar düzeltme dilekçesiyle onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir.
Davacılar ayrı ayrı açtıkları ve bağlantı nedeniyle birleştirilen dava ile kadastroca tespit dışı bırakılan ve dava dilekçelerinde mevkii, sınır ve miktarları yazılı taşınmaz bölümlerinin imar ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle ayrı ayrı adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Dava konusu taşınmaz bölümleri 1963 ile 1966 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında çalılık ve taşlık niteliğiyle tespit dışı bırakılmış, 2001 yılında 4315 parsel numarasıyla idari yoldan Hazine adına tarla niteliğiyle tescil edilmiştir. Orman İdaresince gönderilen dosya arasındaki pafta örneğine göre 4315 parsel Karaboynuz Devlet Ormanı olarak gösterilmiştir.
Yerel bilirkişi ve tanıkların dava konusu taşınmaz bölümlerinin Hazine adına idari yoldan tapuya tescil edildiği tarihten geriye doğru 20 yıl ve daha öncesi para ve emek sarfedilmek suretiyle imar-ihya edilerek kültür arazisi haline getirildiğini, ekonomik amacına uygun olarak tasarruf edildiğini, ziraatçı uzman bilirkişinin taşınmaz bölümlerinin imar-ihyası yapılmış tarım ve kültür arazisi olarak tasarruf edilen yerlerden olduğunu bildirmeleri üzerine mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Az önce de açıklandığı üzere dava konusu taşınmaz bölümleri taşlık ve çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılmışlardır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan çalılık ve taşlık niteliğindeki yerler orman kadastrosunun yapıldığı tarihe kadar 6831 sayılı Orman Kanununun 1.maddesi uyarınca orman sayılır. Somut olayda dava konusu taşınmaz bölümlerinin bulunduğu yerde 1993 yılında kesinleşen orman sınırlandırma harita ve tutanaklarına, uzman bilirkişi raporuna göre orman sayılmayan ve nitelik kaybı sebebiyle orman sınırları dışına çıkarılmayan yerlerden olduğu benimsenmek suretiyle davanın kabulü yoluna gidilmiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre çalılık niteliğiyle tespit dışı bırakılan bir yer orman sınırlandırmasının yapıldığı tarihe kadar 6831 sayılı Orman Kanununun 1.maddesi karşısında orman sayılır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi hükmüne göre bir yerin imar ve ihya yoluyla kazanılabilmesi için orman sayılmayan yerlerden olması gerekir. Dava konusu taşınmaz bölümleri 1993 yılına kadar orman sayıldıklarına göre böyle bir yerin imar ve ihya edilerek kültür arazisi haline getirilmiş olması kimseye herhangi bir hak bahşetmez. Orman sınırlandırma işlemlerinin kesinleştiği tarihten dava konusu taşınmaz bölümlerini kapsayan 4315 parselin tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar kazanma süresi ve koşulları da geçmemiş bulunduğuna, taşınmazların Mezitli Belediye imar planı içerisinde kalmış oldukları belirlendiğine göre bu yerlerin imar-ihya yoluyla kazanılması ve tapuya tescil edilmesi mümkün değildir. Hükmün bu nedenlerle bozulması gerekirken Dairece maddi hata sonucu onanmış olduğu bu kez yapılan inceleme ile anlaşılmış bulunmaktadır. Her ne kadar birleştirilen bir kısım dava dosyaları yönünden orman incelemesi yapılmamış ise de, birleştirmeden önce 2004/676 esas numaralı dava dosyası üzerinde yapılan incelemeye göre dava konusu taşınmaz bölümlerini kapsayan 4315 nolu taşınmazın bulunduğu yerde 1993 yılında yapılan orman kadastrosunun kesinleştiği inceleme ile belirlenmiş olduğuna göre taşınmazların bu tarihe kadar orman olduğunun kabulü gerekir. Önceki bozma kararlarında bu yöne değinilmemiş ise de taşınmazın niteliğine ilişkin bu hususun yargılama bitinceye dek her zaman göz önünde tutulması gerekir. Aksinin kabulü halinde orman niteliğinde olan bir yerin imar ve ihya yoluyla kazanılması imkanı sağlanmış olur. Tüm bu açıklamalar karşısında davalı Hazine vekilinin karar düzeltme itirazları yerinde olduğundan kabulüyle dava red edilmek üzere yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekir…)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davalı Hazine vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, tapulama komisyonunca çalılık ve taşlık niteliğiyle tespit dışı bırakılan ve ayrıca orman kadastro komisyonunun çalışması sonucu kesinleşen tahdidin dışında kalan davaya konu taşınmazın, orman tahdidinin kesinleşmesine kadar geçen sürede orman niteliğinde olduğunun kabulü ile bu süredeki zilyetliğe değer verilemeyeceğine göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 12.5.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
Davacılar tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasının konusunu oluşturan taşınmaz 1966 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında taşlık ve çalılık niteliği ile tapulama harici bırakılmış iken, 2001 yılında idari yoldan hakkında tapu kaydı oluşturularak 4315 parsel sayısı altında ve tarla niteliği ile Hazine adına tescil edilmiştir. Davacılar değişik tarihli dava dilekçeleriyle, kültür arazisi olmadığı için tespit dışı bırakılan taşınmaz içinde yer alan, imar ve ihya etmek suretiyle 30-40 yılı aşkın süre ile zilyet oldukları bölümlere ilişkin Hazine’ye tapu kaydının iptali ile bu bölümlerin adlarına tescili istemi ile ayrı ayrı dava açmışlardır. Davaların bir bölümü hakkında verilen kabule ilişkin kararların Hazinece temyizi üzerine, Yüksek 8.Hukuk Dairesinin özetle “davaların birleştirilerek görülmesini öngören” bozma ilamına uyularak, davalar birleştirilmek suretiyle yapılan yargılama sonunda mahkemece davaların kabulüne ifrazın mümkün olmaması nedeniyle payları da gösterilmek suretiyle 4315 parsel sayılı taşınmazın davacı taraf ve davalı Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Hüküm, davalı Hazinenin temyizi üzerine Yüksek 8.Hukuk Dairesi tarafından, “dava konusu taşınmaz bölümlerinin çalılık ve taşlık niteliği ile tespit dışı bırakıldığı bu gibi yerlerin orman kadastrosunun yapıldığı tarihe kadar 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1.maddesine göre orman sayılacağı, bir yerin imar ve ihya yoluyla kazanılabilmesi için orman sayılmayan yerlerden olması gerektiği, Orman Kadastrosunun 1993 yılında yapılarak kesinleşmiş olmasına göre davaya konu taşınmaz bölümlerinin bu tarihe kadar orman sayılmasına ve dava konusu taşınmaz bölümlerini kapsayan 4315 sayılı parselin tapu kaydının oluştuğu tarihe kadar kazanma süresinin geçmemiş olmasına göre imar ve ihya yolu ile kazanmanın mümkün olmadığı” gerekçesi ile ve oy çokluğu ile bozulmuştur. Dairenin sayın Onursal başkanları Süleyman Sapanoğlu ve A.Şükrü Seçkin ise öncesi itibari ile çalılık olan bu yerin orman niteliğinde bir yer sayılabilmesi için sonradan yapılan orman kadastro çalışmaları sırasında orman sınırlama hattının içerisine alınması ya da nitelik kaybı nedeniyle orman sınırları dışına çıkarılması gerektiğini belirterek; bu yapılmadığı ve yapılan işlemlere orman idaresince de itiraz edilmemiş olduğuna göre bu yerlerin orman olarak kabulünün mümkün olmadığı, çalılık olan bir yerin koşulları varsa imar ihya ile edinilebileceği görüşü ile bu karara karşı oy kullanmışlardır. Mahkemece karşı oyda belirten görüş gerekçe yapılmak suretiyle önceki hükümde direnilmiş; direnme kararının temyizi üzerine genel kurulca yapılan inceleme sonunda sayın çoğunluğun oyları ile davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde görülerek, direnme kararı Yüksek 8.Hukuk Dairesinin Bozma kararında gösterilen nedenlerden ötürü bozulmuş ise de; aşağıda belirteceğimiz nedenlerden dolayı sayın çoğunluğun görüşlerine katılmamız mümkün olmamıştır.
Hemen belirtelim ki, orman sayılan yerlerin imar ve ihya suretiyle tarım alanı haline getirilerek zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığı konusunda sayın çoğunlukla aramızda görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, çalılık ve taşlık olarak kadastro dışı bırakılan yerlerin “mutlak surette” orman sayılan yerlerden olup olmadığı, dolayısıyla bu yerlerde kazanma süresinin imar ve ihyanın tamamlandığı tarihte mi, yoksa daha sonra yapılarak taşınmazı orman sınırları dışında bırakan orman kadastrosunun kesinleştiği tarihte mi başlaması gerektiği noktasında toplanmaktadır. 6831 sayılı Orman Kanunu 1.maddesinde orman sayılan ve sayılmayan yerler belirtilmiştir. Bu anlamda, çalılıklar da orman sayılmayan, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı, o yerde yapılmış ve kesinleşmiş orman sınırlandırması (kadastrosu) varsa buna ilişkin haritanın uygulanması suretiyle; şayet orman sınırlandırması yapılmamış ise, uzman orman bilirkişisi aracılığı ile kısaca (MAH) araştırması olarak tabir edilen, o yöreye ait en eski tarihli memleket haritası, taşınmazın niteliğinin işaretlenmiş olduğu amenajman planı ve hava fotoğraflarındaki görüntüler uygulamak suretiyle yapılacak araştırma ile belirlenir. Bu biçimde yapılacak inceleme sonucu orman sınırları dışında kalan ya da 6831 sayılı yasanın 1.maddesine göre orman sayılmayan, ancak tarım arazisi niteliğinde bulunmayan sahipsiz, taşlık, çalılık gibi yerler devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir. Bu gibi yerlerin imar ve ihya edilerek tarım haline getirilmesinden sonra zilyetlikle kazanılabileceğine ilişkin düzenleme, 3402 sayılı Kadastro yasanın 17.maddesinde yer almaktadır. Somut olayda, açılarak birleşen davalar da, 3402 sayılı Yasanın 14. ve 17. maddesine dayalı tapu iptali ve tescil davalarıdır. 17. Maddeye göre bir yerin imar ve ihya edilerek kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile edinilebilmesi için orman sayılmayan, Devletin Hüküm ve Tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen yerlerden olması, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirildikten, yani imar ve ihya tamamlandıktan sonra 14.maddede yazılı olan koşulların da gerçekleşmesi ve bu yolla edinilecek taşınmazın il, ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsadığı alanlarda kalmamış olması gereklidir. Görüldüğü gibi sayılan koşullar arasında “orman kadastrosunun yapılıp kesinleşmiş olması” koşulu yer almamaktadır. Zaten bu nedenle de, uygulamada imar ve ihyaya dayalı tescil davalarında orman kadastrosu yapılmış ve kesinleşmiş olması ön koşul olarak aranmamaktadır.
Somut olayda 1966 yılında taşlık-çalılık niteliği ile tespit dışı bırakılan taşınmazın bulunduğu yerde, 1993 yılında 23 nolu Orman Kadastro Komisyonu çalışma yapmış ve 4315 sayılı parseli de kapsayan alan, 6831 sayılı Yasanın 1.maddesinde yer alan istisna fıkralarına göre orman rejimi dışında bırakılmış ve taşınmaz aynı yasanın 2/B madde uygulamasına da konu edilmemiştir. Ancak, aynı komisyonun çalışması sırasında (xxv), (xxvı), (xxvıı) parsel numaraları ile işaretlenen parseller ise 31.12.1980 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş olmaları nedeniyle Hazine adına orman dışına çıkarılmış olup, yapılan bu uygulama 13.05.1993 tarihinde kesinleşmiştir. Buna göre, 4315 sayılı parselin başlangıçtan beri ormanla ilgisi olmayan, orman sayılmayan ve orman bütünlüğünü bozmayan yer olduğu açıktır. Kaldı ki, dosya içerisinde bulunan 20.06.2005 günlü, orman yüksek mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen raporda taşınmaz içinde ormancılık litaratürü tarifine uygun orman örtüsü olmadığı, orman hayat birliği ve birliğe dahil flora bulunmadığı, orman toprağı artığı humusa rastlanılmadığı, arazi eğiminin %5 olduğu, orman ağacı bulunmadığı ve taşınmazın, köyün tarım alanlarının sınırında olduğu belirtilmiş olduğu gibi; yapılan uygulama sonucu 1961 tarihli en eski baskılı memleket haritasında belirtilen koordinat değerleri içerisinde kalan açık (ormansız) alan olarak işaretlenmiş olduğu yine amenajman planında da açık (ormansız) alan olarak işaretlenmiş olduğu, 1749 ve 1750 numaralı hava fotoğraflarındaki görüntülerin memleket haritasındaki görüntülere benzer olduğunun saptanmış olduğu da belirtilerek, taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu açıklanmıştır.
Dosyada bulunan maddi delillere uzman bilirkişi raporlarına ve özellikle 4315 sayılı parsel hakkında öncesinin orman olmadığı ve özel mülkiyete konu olduğu kabul edilerek 2001 yılında “tarla” niteliği ile Hazine adına tapu kaydı oluşturulmuş olmasına göre taşınmazın orman tahdidinin yapıldığı tarihten önce de orman sayılan yerlerden olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten başlanarak Hazine tapusunun oluştuğu tarihe dek 3402 sayılı Yasanın 14.Maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşmesi halinde davacıların davalarının kabulü gerekeceği görüşünde olduğumuzdan Hukuk Genel Kurulunun değerli çoğunluğunun bozma düşüncesine katılmıyoruz.