Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2023/587 E. 2023/2297 K. 21.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/587
KARAR NO : 2023/2297
KARAR TARİHİ : 21.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Taksirle öldürme
HÜKÜM : Düzeltilerek istinaf başvurularının esastan reddi kararı

İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.

Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 11.10.2022 tarihli ve 2022/97 Esas, 2022/345 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası ve 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba karar verilmiştir.

2. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 22.12.2022 tarihli ve 2022/3397 Esas, 2022/3779 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin, katılanlar vekillerinin istinaf başvuruları üzerine yapılan incelemede 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve aynı Kanun’un 303 üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca İlk Derece Mahkemesinin kararındaki ayrı vekille temsil edilen katılanlar lehine ayrı vekâlet ücretine hükmedilmek yerine tüm katılanlar için tek vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

3. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özet olarak; sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verilmesi görüşünü içeren 29.01.2023 tarihli ve 2023/9349 sayılı Tebliğname ile dava dosyası Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Katılanlar Vekillerinin Temyiz Sebepleri
1. Kendi adına asaleten ve yaşları küçük çocukları …, …, …’e velâyeten katılan … ile katılanlar …, …, …vekilinin temyiz sebepleri; sanık sübut bulan eylemi bilinçli taksirle işlemesine rağmen suçun basit taksirle işlendiği kabul edilip, suç vasfında yanılgıya düşüldüğüne, temel cezanın üst sınırdan tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmediğine ilişkindir.

2. Katılanlar … ve … vekilinin temyiz sebepleri; temel cezanın üst sınırdan tayin edilmesi gerektiğinin gözetilmediğine, kendisini vekille temsil ettiren her bir katılan yönünden ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken kendilerini aynı vekille temsil ettiren katılanlar için herhangi bir gerekçeye dayanılmadan alt sınırdan tek vekâlet ücretine hükmedilmesinin isabetsiz olduğuna ilişkindir.

B. Sanık Müdafiinin Temyiz Sebepleri
Sanık müdafiinin temyiz sebepleri; gece geç saatte refüjde bulunan ölen yayaların da kusurlu oldukları gözetilmeden kusur durumuna ilişkin raporlara itibarla temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesinin isabetsiz olduğuna, sanığın olumlu kişilik özellikleri göz ardı edilip yasal gerekçeden yoksun şekilde sanık hakkında lehe olan kanun maddelerinin ve bu bağlamda 5237 sayılı Kanun’un 50 nci maddesinin dördüncü fıkrasının uygulanmadığına ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1. İlk Derece Mahkemesince, 28.03.2022 tanzim tarihli ölümlü/yaralanmalı trafik kazası tespit tutanağı ve tutanakta yer alan kaza yeri krokisi, 29.03.2022 tarihli olay yeri keşif ve inceleme tutanağı, kaza öncesi, kaza anı ve kaza sonrası polis merkezi amirliği güvenlik kameralarınca kaydedilen görüntülerin çözümüne ilişkin 29.03.2022 tarihli görüntü izleme tutanağı ile aynı konuda kovuşturma evresinde alınan 05.05.2022 tarihli bilirkişi raporu, duruşmanın 12.05.2022 tarihli ilk oturumunda görüntü kayıtlarının izlenmesi sonucunda; “Görüntü kamera kayıtlarından sanığın kullandığı tespit edilen aracın kemara kayıtlarındaki saate göre saat 23:02 ila 23:03 arasında olay yerinde olduğu, yolu trafiğe açık havanın yağışlı olmadığı, aydınlatmanın yeterli olduğu, trafiği engelleyici herhangi bir durumun bulunmadığı, sanığın sevk ve idaresinde bulunan araçla 23:02:30-35 arasında 3 şeritli yolun sol tarafından süratli bir şekilde seyir halinde olduğu, önündeki arabalara bu süratle yetiştiği ve kendisine göre sağ tarafta bulunan siyah renkli bir arabanın sol şerite geçeceğine dair sinyal verdiği esnada sanığın kullandığı araçla biraz daha hızlanarak sağa doğru manevra yaptığı ve sonrasında direksiyon hakimiyetini kaybederek tekrar sola doğru manevra yapıp orta refüjde bulunan maktüllerin bulunduğu yerde söz konusu kazanın meydana gelmesine neden olduğu tespit edildi.” biçiminde ifade edilen açıklamalar, kazaya karışan sürücülerin alkollü olup olmadıklarını tespite yönelik alkol raporları, ölen yayaların ölüm sebeplerinin tespitine ilişkin 29.03.2022 tarihli ölü muayene tutanakları, soruşturma evresinde trafik polis memuru bilirkişi tarafından hazırlanan 31.03.2022 tarihli rapor, kovuşturma evresinde 27.05.2022 tarihinde yapılan keşfe dayalı olarak polis memuru, komiser yardımcısı ve makine mühendisinden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulunun hazırladığı 31.05.2022 tarihli rapor, kovuşturma evresinde alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 27.06.2022 tarihli raporu başta olmak üzere dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede;

Alkolsüz ve ehliyetli sanık sürücü …’ın, sevk ve idaresindeki otomobil ile 28.03.2022 tarihinde saat 23.02 sıralarında, açık havada, gece vakti, aydınlatması mevcut ve azami hız limitinin 50 kilometre/saat olarak belirlendiği yerleşim yeri içinde, platform genişliği 15 metre olan bölünmüş, 10,5 metre genişliğindeki üç şeritli, asfalt kaplama, yüzeyi kuru, yatay güzergâhı virajlı, düşey güzergâhı eğimsiz, görüşe engel bir durumun bulunmadığı Kıyıboyu Caddesi istikametinden Aliya İzzet Begoviç Bulvarı istikametine doğru beyanına göre 55 – 60 kilometre hızla seyir hâlindeyken, virajlı yolda hızlı bir şekilde şerit değiştirme manevrası yaparken aracının hâkimiyetini kaybederek, sola doğru yönelip, orta refüj üzerinde turunç toplamakta olan yayalar …, Birsen ve … ile ağaca çarpması akabinde bölünmüş yolun karşı yön bölümüne savrulan yayalara, bu kısımda Aliya İzzet Begoviç Bulvarı istikametinden gelmekte olan ve soruşturma evresinde hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen sürücü Serkan’ın yönetimindeki otomobilin ön kısımlarıyla çarpıp, yaya …’i aracın önünde 40,2 metre sürüklemesi neticesinde adı geçen üç yayanın olay yerinde öldükleri, araçların hızı ve fren izi uzunluğuna ilişkin herhangi bir belirleme yapılmadığı, olayın başlangıç ve gelişim süreci ile sonuçlarının bu şekilde gerçekleştiği kabul edilmiştir.

2. Ölen …’in eşi olan şikâyetçi…’in, kendi adına asaleten ve yaşları küçük çocukları …, … ve …’e velâyeten, ölenler … ile …’in annesi şikâyetçi …ve ölen …’in çocukları şikâyetçiler … ve …’in, ölen …’in eşi şikâyetçi … ve oğlu şikâyetçi …’in duruşmanın 12.05.2022 tarihli ilk oturumunda davaya katılmalarına karar verilmiştir.

3. Sanık …; yönetimindeki otomobil ile 55 – 60 kilometre hızla seyir hâlindeyken, bir anda önüne siyah bir araba çıktığını, önündeki başka bir aracın ise makas attığını, kavşaktan dönüş alacağı sırada direksiyon hâkimiyetini kaybettiğini, yayaları görmediğini, kazadan sonra arabadan indikten sonra olayı fark ettiğini, olay nedeniyle üzgün ve pişman olduğunu beyan etmiştir.

4. Kusur durumuna ilişkin olarak;

a) 28.03.2022 tanzim tarihli ölümlü/yaralanmalı trafik kazası tespit tutanağında; sanığın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (2918 sayılı Kanun) “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52 nci maddesindeki “Sürücüler: a)… dönemeçlere girerken… hızlarını azaltmak… Zorundadırlar.” kuralına uymaması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu, kazaya karışan diğer sürücünün ve ölen yayaların kusurlarının bulunmadığı,

b) Soruşturma evresinde trafik polis memuru bilirkişi tarafından hazırlanan 31.03.2022 tarihli raporda; sanığın, 2918 sayılı Kanun’un “Şerit izleme, gelen trafikle karşılaşma, araçlar arasındaki mesafe, yavaş sürme ve geçiş kolaylığı sağlama” başlıklı 56 ncı maddesindeki “a) Şerit izleme : 1. Sürücülerin; geçme ,dönme,d uraklama, durma ve park etme gibi haller dışında şerit değiştirmeleri veya iki şeridi birden kullanmaları… Yasaktır.”, aynı Kanun’un “Karayollarında trafiğin akışı” başlıklı 46 ncı maddesindeki “Aksine bir işaret bulunmadıkça sürücüler… b) Şerit değiştirmeden önce gireceği şeritte sürülen araçların emniyetle geçişini beklemek… Zorundadırlar.” ve “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52 nci maddesindeki “Sürücüler: a)… dönemeçlere girerken… hızlarını azaltmak… Zorundadırlar.” kurallarına uymaması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu, kazaya karışan diğer sürücünün ve ölen yayaların kusurlarının bulunmadığı,

c) Kovuşturma evresinde yapılan keşfe dayalı olarak üç kişilik bilirkişi kurulunca hazırlanan 31.05.2022 tarihli raporda; sanığın, 2918 sayılı Kanun’un “Karayollarında trafiğin akışı” başlıklı 46 ncı maddesindeki “Aksine bir işaret bulunmadıkça sürücüler… c) Trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde şerit değiştirmemek… Zorundadırlar.” ve aynı Kanun’un “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52 nci maddesindeki “Sürücüler: a) Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken… dönemeçli yollarda ilerlerken… hızlarını azaltmak, b) Hızlarını, kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak, c) Diğer bir aracı izlerken yukarıdaki fıkrada belirlenen durumları göz önünde tutarak güvenli bir mesafe bırakmak… Zorundadırlar.” kurallarına uymaması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu, kazaya karışan diğer sürücünün ve ölen yayaların kusurlarının bulunmadığı,

d) Kovuşturma evresinde alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 27.06.2022 tarihli raporunda; sanığın, sevk ve idaresindeki otomobil ile seyri sırasında yola gereken dikkatini verip, mahal şartlarını ve trafik durumunu dikkate alarak müteyakkız bir hızla kontrollü bir şekilde seyrini sürdürmesi gerekirken bu hususa riayet etmediği, hızlı bir şekilde şerit değiştirme manevrası yaparken virajlı yol bölümünde sevk ve idare hatası sonucu aracının hâkimiyetini kaybedip, sola doğru yönelerek, orta refüj üzerinde turunç toplamakta olan yayalara çarptığı olayda, dikkat ve özen yükümlülüklerine aykırı davranışı ile asli ve tam kusurlu olduğu, kazaya karışan diğer sürücünün ve ölen yayaların kusurlarının bulunmadığı,

Belirtilmiştir.

5. İlk Derece Mahkemesince, kusur durumuna ilişkin raporlara itibar edilip, kazanın oluşumunda sanığın asli ve tam kusurlu olduğu kabul edilerek, üç kişinin ölümünden dolayı sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrasında tanımı yapılan taksirle öldürme suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmuştur.

6. İlk Derece Mahkemesince, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kurulan mahkûmiyet hükmünde, “Suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen zararın ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri, sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı” biçimindeki gerekçelerle temel ceza alt sınırdan uzaklaşılıp 7 yıl hapis cezası olarak belirlenmiş, “Sanığın adli sicil kaydına göre suç tarihi itibarı ile sabıkasız oluşu ve yargılama sürecindeki pişmanlığı” biçimindeki gerekçelerle 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca takdîren (1/6) oranında indirim yapılarak, sonuç ceza 5 yıl 10 ay hapis cezası olarak tayin edilmiş, sanığın sürücü belgesinin 3 yıl süre ile geri alınmasına karar verilmiş, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler 5237 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca sanığa hükmolunan hapis cezasından indirilmiş, müdafii tarafından mahkûmiyet hükmü kurulması hâlinde lehine olan kanun maddelerinin uygulanması talep edilen sanık hakkında hükmedilen sonuç ceza gözetildiğinde kişiselleştirme kurumları olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin yasal engelden dolayı uygulanamayacağı sonucuna varılmış, “Tüm dosya kapsamı, olayın oluş biçimi, olayın oluş anına ilişkin görüntülerin izlenmesi neticesinde mahkememizce ulaşılan gözlem ve kanaat, sanığın meydana gelen kazadaki kusur durumu bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığa verilen hapis cezasının TCK’nın 50/4 maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.” biçimindeki gerekçelerle hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına çevrilmemesine karar verilmiştir.

7. Sanığın, adlî sicil kaydı ve resmî nüfus kayıt örneği dava dosyasında mevcut olup, kaza tarihinde 22 yaşını doldurduğu ve sabıkasız olduğu anlaşılmıştır.

8. Kendi adına asaleten ve yaşları küçük çocukları …, … ve …’e velâyeten katılan … ile katılanlar …, … ve Döndü’nün Avukat …İ ile Avukat S.T’yi, katılanlar … ve …’in Avukat M.D’yi vekil olarak tayin ettiklerine ilişkin vekâletnamelerin dosyada mevcut olduğu görülmüş, farklı vekili bulunan katılanlar lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre tek maktu vekâlet ücreti hükmedilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda bir isabetsizlik görülmediği; ayrı vekille temsil edilen katılanlar lehine ayrı vekâlet ücretine hükmedilmek yerine tüm katılanlar için tek vekâlet ücretine hükmedilmesi biçiminde tespit edilen hukuka aykırılığın ise 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve aynı Kanun’un 303 üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi uyarınca düzeltilebilir nitelikte bir yanılgı olduğu gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesince kurulan hükmün katılanlar lehine vekâlet ücreti hükmedilmesi ile ilgili bölümünün; “7 a)- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre tespit olunan toplam 17.400,00 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak kendilerini aynı vekille temsil ettiren katılanlar … ve …’a eşit şekilde verilmesine, b)- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre tespit olunan toplam 17.400,00 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak kendilerini aynı vekille temsil ettiren katılanlar …, …, …, …, …, … ve …’ye eşit şekilde verilmesine,” şeklinde değiştirilmesi suretiyle İlk Derece Mahkemesinin kararındaki hukuka aykırılığın düzeltildiği anlaşılmıştır.

IV. GEREKÇE
A. Suç Vasfına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. Gerek öğreti gerek yerleşmiş yargısal kararlarda yer alan kabullere göre gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin sanık tarafından bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği durumda bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

2. Başlangıç ve gelişim süreci ile sonuçları Olay ve Olgular başlığı altında (A-1) paragrafında ayrıntılı olarak açıklanan somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; sanığın, güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak ölçüde alkollü olduğuna, yasal hız sınırının en az iki katı üzerinde bir süratle seyrettiğine ya da kusur durumuna ilişkin raporlarda belirtilen dışında bir kural ihlâli yaptığına ilişkin herhangi bir tespit olmadığı gibi neticeyi öngördüğüne ve meydana gelen sonucu kayıtsız kalarak kabullendiğine dair de dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmaması karşısında, bilinçli taksirin ve olası kastın uygulanma koşullarının oluşmadığı, sanığın eylemini basit taksirle gerçekleştirdiği anlaşıldığından, kendi adına asaleten ve yaşları küçük çocukları …, …, …’e velâyeten katılan … ile katılanlar …, …, …vekilinin suç vasfına ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.

B. Temel Ceza Miktarına İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden
1. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/12-833 Esas, 2020/415 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere; taksirle işlenen suçlarda, 5237 sayılı Kanun’un “Taksir” başlıklı 22 inci maddesinin dördüncü ve aynı Kanun’un “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61 inci maddesinin birinci fıkralarında yer alan düzenlemeler birlikte göz önüne alınarak, failin kusur durumu öncelikle değerlendirilip, suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun ağırlığı ölçütleri dikkate alınarak temel cezanın belirlenmesi ve temel ceza belirlenirken kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendindeki “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendindeki “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütlerine dayanılmaması gerekir.

2. Öte yandan, 5237 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki düzenleme uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması, böylece suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulmalıdır.

3. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; tam kusurlu olarak üç kişinin ölümüne neden olan sanık hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası tayin ve takdir etmek durumunda olan İlk Derece Mahkemesince, “Suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen zararın ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri, sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı” biçimindeki yerinde, yeterli ve kanunî gerekçelerle temel cezanın 7 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin, işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı, hak, adalet ve nasafet kuralları ile dava dosyası içeriğine uygun olduğu anlaşıldığından, sanık müdafiinin ve katılanlar vekillerinin temel ceza miktarına ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.

C. Hapis Cezasının Adlî Para Cezası Seçenek Yaptırımına Çevrilmemesine İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. 5237 sayılı Kanun’un “Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar” başlıklı 50 nci maddesinin birinci fıkrasında, kısa süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre adlî para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilebileceği düzenlenmiş, aynı maddenin dördüncü fıkrasında yer alan “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile de taksirli suçlarda diğer koşulların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceği kabul edilmiştir.

2. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.12.2020 tarihli ve 2017/12-710 Esas, 2020/493 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere; hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur. Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime 5237 sayılı Kanun’un 50 nci maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın 5237 sayılı Kanun’un 50 nci maddesinin birinci fıkrasındaki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanunî ve yeterli olması gerekir.

3. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; işçi (tezgâhtar) ve bekâr olup, adlî sicil kaydı bulunmayan sanığın, tam kusurlu olarak üç kişinin ölümüne neden olması, ölenlerin yakınlarının uğradıkları zararlarını giderdiğine dair dosya kapsamında bir bilgi ve belge bulunmaması ile yargılama sürecinde pişmanlığını samimi olarak gösterdiği herhangi bir davranışının olmaması göz önüne alındığında, sanığı yargılama sürecinde bizzat gözlemleyen İlk Derece Mahkemesinin, hükmolunan hapis cezasının adlî para cezasına çevrilmemesi hususunda gösterdiği; “Tüm dosya kapsamı, olayın oluş biçimi, olayın oluş anına ilişkin görüntülerin izlenmesi neticesinde mahkememizce ulaşılan gözlem ve kanaat, sanığın meydana gelen kazadaki kusur durumu bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığa verilen hapis cezasının TCK’nın 50/4 maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.” biçimindeki gerekçelerin 5237 sayılı Kanun’un 50 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kıstasları kapsayacak biçimde kanunî, yeterli ve dosya kapsamıyla da uyumlu olduğu anlaşıldığından, sanık müdafiinin sanık hakkında lehe olan kanun maddelerinin uygulanmamasına ve bu bağlamda hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına çevrilmemesine ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.

D. Vekâlet Ücretine İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.11.2021 tarihli ve 2018/12-98 Esas, 2021/527 Karar sayılı ve 18.03.2021 tarihli ve 2021/19-11 Esas, 2021/128 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 168 inci maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliği tarafından hazırlanıp 03.09.2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve karar tarihinde uygulanması gereken 2023 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (Tarife), vekâlet ücretinin tayininde esas ve ilke olarak sanıkların veya tarafların adedini ya da bir sanığın birden çok suç işlemiş olmasını değil, usûlünce açılan ve avukat tarafından takip olunan dava dosyası adedini ele almakta ve taraflara yükletilecek avukatlık ücretinin her dava dosyası için ayrı ayrı tayinini öngörmüş bulunmaktadır. Buna göre ayrı ayrı dava açılmadıkça vekâlet ücretinin de ayrı ayrı belirlenmesi ve avukatlık hizmetinin bölünmesi mümkün değildir.

2. Öte yandan, avukatlık ücretinin temyiz aşaması da dâhil kesin hüküm elde edilinceye kadar yapılan işin karşılığı olması, Tarife’nin “Ceza davalarında ücret” başlıklı 14 üncü maddesinde avukatlık ücretinin katılan lehine ya da sanık yararına hükmedileceği düzenlenmiş ise de 1136 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesinin son fıkrasının ilk cümlesinde yer alan “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir.” ve Tarife’nin 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti…” şeklindeki düzenlemeler göz önüne alındığında karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata ait olduğunun kabul edilmesi, yine bu ücretin belirlenmesinde, Tarife’nin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutulacak olup ücretin belirlenmesinde sanık ya da katılan sayısının tek başına kriter olarak kabul edilmemesi hususları, 1136 sayılı Kanun 169 uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Yargı mercilerince karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücreti, avukatlık ücret tarifesinde yazılı miktardan az ve üç katından fazla olamaz.” biçimindeki düzenleme ile birlikte gözetildiğinde, birden fazla sanığın tek müdafi ile ya da birden fazla katılanın tek vekil ile temsil edildikleri durumlarda; avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi göz önünde tutularak, Tarife’de yazılı miktardan az ve üç katından çok olamayacak şekilde avukatlık ücreti belirlenmesi de mümkündür.

3. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararları dikkate alınarak incelenen dosya kapsamına göre ölen …’in eşi ve oğlu olup, duruşmanın 12.05.2022 tarihli ilk oturumunda davaya katılmalarına karar verilen katılanlar … ve …’in Adana 7. Noterliğinin 04.04.2022 tarihli, 05747 yevmiye numaralı vekâletnamesi ile Avukat M.D’yi vekil olarak tayin ettikleri ve adı geçen vekilin hem katılan …’ın hem de katılan …’in vekilliğini üstlendiği anlaşılmakla, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168 inci maddesi ile karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkûmiyetine karar verilen sanık aleyhine ve aynı vekille temsil edilen katılanlar … ve … lehine tek maktu vekâlet ücreti hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, katılanlar … ile … vekilinin vekâlet ücretine ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.

E. Diğer Temyiz Sebepleri Yönünden
Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfının doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, katılanlar vekillerinin ve sanık müdafiinin yukarıdaki başlıkların kapsamı dışındaki yerinde görülmeyen diğer temyiz sebepleri reddedilmiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Adana Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 22.12.2022 tarihli ve 2022/3397 Esas, 2022/3779 Karar sayılı kararında sanık müdafii ile katılanlar vekillerince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise Adana Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.06.2023 tarihinde karar verildi.