Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2023/586 E. 2023/1827 K. 25.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/586
KARAR NO : 2023/1827
KARAR TARİHİ : 25.05.2023

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2019/102 E., 2022/351 K
SUÇ : Öldürme
HÜKÜMLER : Mahkumiyet

Sanıklar hakkında Dairemizin verilen bozma kararı üzerine kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2011 tarihli ve 2010/113 Esas, 2011/592 Karar Sayılı kararı ile sanıklardan …, … ve …’ın taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,

Sanıklardan … ve …’ın taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

2.Bursa 3.Ağır Ceza Mahkemesinin 22.11.2011 tarihli ve 2010/113 Esas, 2011/592 Karar Sayılı kararının, sanıklar müdafiileri ve katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 14.11.2013 tarihli ve 2020/585 Esas, 2021/2612 Karar sayılı kararı ile, katılanlar vekillerinin hükümden sonra, temyiz incelemesinden önce sanıklar hakkındaki şikayetlerinden vazgeçmeleri üzerine, sanıklar müdafiinin temyizine hasren, sanıkların mahkumiyet hükümlerinin incelenmesinde;…… dosya içeriği ve tüm bilirkişi raporlarındaki belirlemelere göre; bu iş kolunda deneyimli olan sanıkların 2006 yılından beri işletmede metan gazı olduğunu bilmelerine rağmen bunu gözardı ederek, defterlerde bile bu hususa yer vermeyerek önceki denetimlerde defalarca istenmiş olan ocak gaz ölçümünü otomatik olarak yapacak erken uyarı sistemini kurmayarak, yeterli sayıda gaz ölçüm cihazı bulundurmayıp düzenli olarak kullanılmasını sağlamayarak, hatta basit ve ucuz olan vakvak tabir edilen uyarı aletini dahi temin edip kullandırmayarak, işletmede küldesak (havalandırma bakımından kör ve acil durumda kaçış imkanı bulunmayan) ayak çalıştırılarak, ocak üretim mahalline yeterli temiz hava akımını sağlayacak sistemi kurmayarak, ocak içindeki kirli ve temiz havanın karışmasını ve ısının yükselmesini göz ardı edip; 10-15 cm çapında hava borularıyla havalandırma yapılması dolayısıyla yeterli ve uygun düzeyde havalandırma sağlanamaması nedenleriyle grizu birikmesine neden oldukları, ocakta grizu olduğunu bilmelerine rağmen bunu gizledikleri bu nedenle idarenin denetimini de önledikleri gibi ocak içinde her vardiyada her atım öncesi ve sonrası gaz ölçümü yaptırıp kayıt altına aldırmayarak, ocak içinde kullanılan tesisat ve ekipmanların antigrizulu olarak tesis ettirmeyip ocak içine işçilerin sigara sokmasını ve içilmesini engellemeyerek, çalışan işçilere işe başlarken ve devamında tamamına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verdirip belgelettirmeyerek, fiziki şartları kötü, üretim, nakliyat ve havalandırma bakımından emniyet tedbirlerine uyulmayan ocak işleterek meydana gelen sonuca kayıtsız kalıp kabullendikleri, böyle bir olayda öngörülmekle birlikte gerçekleşmeyeceği düşünülen ve istenmeyen bir neticeden bahsedilmeyeceği, defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma yöntemini sürdüren sanıkların kusurluluk düzeyinin taksir düzeyini aştığı, bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle gerçekleşen bu neticeden olası kast hükümleri uyarınca sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulması, nedenleriyle 1412 sayılı Kanun’un 321 nci maddesi uyarınca ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı tutularak bozulmasına karar verilmiştir.

3.Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2014/439 Esas, 2016/223 Karar sayılı kararı ile sanıklardan …, … ve …’ın taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,

Sanıklardan … ve …’ın taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

4.Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2014/439 Esas, 2016/223 Karar sayılı kararının sanıklar müdafiileri, katılanlar vekili ve mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 24.01.2019 tarihli ve 2017/11896 Esas, 2019/1208 Karar sayılı kararı ile ………… defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma yöntemini sürdüren sanıkların kusurluluk düzeyinin taksir düzeyini aştığı anlaşılmaktadır. Bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle gerçekleşen bu neticeden olası kast hükümleri uyarınca sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden, sanıkların taksirle öldürme suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi, nedenleriyle 1412 sayılı Kanun’un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca sanıkların ceza miktarı yönünden kazanılmış hakkı saklı tutularak bozulmasına karar verilmiştir.

5.Bozma ilamına uyularak, Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.09.2022 tarihli ve 2019/102 Esas, 2022/351 Karar sayılı kararı ile sanıklardan …, … ve …’ın, olası kastla öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 81 nci maddesinin birinci fıkrası, 21 nci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesi,53 ncü maddesinin birinci fıkrası ve 63 ncü uyarınca 19 kez ayrı ayrı 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 1412 sayılı Kanun’un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca hükmedilen cezanın 6 ay 8’er ay üzerinden ayrı ayrı infazına,

Sanıklardan … ve …’ın olası kastla öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 81 nci maddesinin birinci fıkrası, 21 nci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesi ve 53 ncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, 19 kez ayrı ayrı 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 1412 sayılı Kanun’un 326 ncı maddesinin son fıkrası uyarınca hükmedilen cezanın 5’er yıl üzerinden ayrı ayrı infazına karar verilmiştir.

6.Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 31.01.2023 tarihli ve 2022/153823 sayılı, onama görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Sanık … ve … Müdafiilerinin Temyiz Sebepleri
Tüm müştekilerin katılma talepleri ve şikayetlerinden vazgeçtiğine, mağdurların zararlarının karşılandığına, verilen kararın emsal kararlarla çeliştiğine, sanıkların kusuru bulunmadığına, olası kast şartlarının gerçekleşmediğine ilişkindir.

B. Sanık … Müdafiinin Temyiz Sebepleri
Sanığın kusurunun bulunmadığına,katılanların zararının karşılandığına,katılanların şikayetten vazgeçtiğine, lehine olan hükümlerin uygulanması gerektiğine, ilişkindir.

C- Sanık … Müdafiinin Temyiz Sebepleri
Kusura, eksik incelemeye, katılanların zararların karşılandığına, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine, lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine, ilişkindir.

D-Sanık … Müdafiinin Temyiz Sebebi
Usul ve yasaya aykırı kararın bozulması gerektiğine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Yerel Mahkemenin Kabulü
1.Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinde bulunan Bükköy Madencilik A.Ş.’nin uhdesinde bulunan İR 1681 (sicil 104) sayılı ruhsat ve işletme sahasında faaliyet gösteren yer altı kömür ocağında 10.12.2009 günü saat 19.30 sıralarında grizu patlaması ile birlikte oluşan göçükler sonucunda ondokuz işçinin kurtarma çalışmaları sonucunda 13.12.2009 tarihinde ölü olarak çıkarıldığı olayda, sanık …, … ve …’ın Bükköy Anonim Şirketi yetkilileri olduğu, sanık …’ın maden mühendisi, A sınıfı iş güvenliği uzmanı olduğu ve 20.02.2007 tarihli sözleşme uyarınca ocağı taşeron olarak işlettiği, sanık …’in, maden mühendisi olup daimi nezaretçi ve teknik nezaretçi olarak görev yaptığı ve aynı şirketin şube müdürlüğü görevini de yürüttüğü, sanık …’ın ise ocak şefi olarak görev yaptığı, ocağı 1995 yılına kadar …’ın kendi adına işlettiği, sanık …’ın 1985 yılından 1995 yılına kadar sanık …’a bağlı olarak maden mühendisi olarak çalıştığı, 1995 tarihinden itibaren 5 er yıllık sözleşmeler ile sanık …’in taşeron olarak işlettiği, taşeron …’ın 20.02.2007 tarihinde yapılan son sözleşme ile açık ocakta kömür üretimi ve lağım açma işleri ile görevlendirildiği anlaşılmıştır.

2. Olay tarihinden önce maden ocağında yapılan denetimlerde düzenlenen raporlarda özetle;
13.11.2006 tarihli Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından mahallinde yapılan tetkik ve tespit raporunun 4. maddesinde “Ocak havalandırma defterinin tetkik edilmesi neticesinde, 29.10.2005 tarihinde yapılan gaz ölçümünde ocakta metan gazının tespit edildiği, Maden ve Taş Ocakları İsletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İs Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’ün 176. maddesi gereği “ocağın grizulu ocak olduğu” belirlendiği, bu nedenle “havalandırma ve alınacak bütün diğer is güvenliği tedbirleri” buna göre belirlenerek, ocak genel havalandırmasının, nefeslik başına kurulacak ana aspiratör ile mekanik olarak yapılması, antigrizu ve/veya kendiliğinden emniyetli ocak içi elektrikli ekipmanlarının kullanılması ve mevzuatta öngörülen ilgili diğer tedbirlerin alınması gerektiği, ocaktaki üretim çalışmalarına, ancak bundan sonra başlanmalıdır…” tespiti yer aldığı, bilahare kömür işletme izni verildiği, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 01.03.2008 tarihli teftiş raporunda; grizu ve kömür tozu tehlikesi bulunan ocaklarda kullanılacak bütün elektrikli aygıtların alev sızdırmaz nitelikte olması gerekirken yeraltında bulunan aydınlatma lambalarının sağlam ve koruyucu içine alınmadıkları, desandre içinde cep olmadığı, desandre ve üretim bacalarında kırık bağlar bulunduğu,

09.06.2009 tarihli teftiş raporunda; “cebri havalandırma sisteminin kurulmadığı, havalandırma planında hava ölçüm istasyonu, hava kapıları, hava akış yönü, barajların yerleri, pervanelerin kapasiteleri ve çalışılan yerlere gelen hava miktarlarının gösterilmediği, tahkimat yönergesi olmadığı, pervanelerin bulunduğu bölümlerde paratoner bulunmadığı, işçilerin CO maskesi taşımadığı, ocaklarda her vardiyada gaz ölçümü yapılarak havalandırma defterine yazılmadığı, sürekli gaz ölçümü yapan ve sesli ikaz veren gaz ikaz cihazı olmadığı” tespitlerine yer verildiği, Anlaşılmış ve şirket uyarılmıştır. Kazanın meydana gelmesinden sonra bilirkişi heyetlerinden alınan raporlarda özetle;

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğünce görevlendirilen heyetçe yerinde inceleme sonucu hazırlanan 13.12.2009 tarihli raporda; “işletme projesinde kazı alanının hazırlanması damar içinde bir başyukarı veya yatay bir galeri sürülür, daha sonra klavuz sürülerek nefeslikler birbirine bağlanır” ifadesine rağmen nefesliklerin birbirine bağlanmadığı, havalandırma projesinde, ana hava girişinin(temiz hava) üretim panolarını dolaşarak ana nefeslikten çıkacağı belirtilmesine rağmen, kısa devre yaparak çıktığı, üretim panolarının cebri olarak havalandırıldığı görüldüğü, temiz havanın projesinde görüldüğü gibi panoları dolaşarak nefeslikten çıkması gerektiği, belirtilerek eksikliklerin giderilmesi dışında her türlü üretime yönelik faaliyetlerin Maden Kanunu 29. maddesi gereği 6 ay süre ile durdurulmasının önerildiği,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulunun 14.12.2009 tarihli ön raporunda; havalandırmanın yetersiz olduğu 15-20 cm çapında tüplerle yapıldığı, en az 30-40 cm çapında olması gerektiği, gaz ölçümünün manuel yapıldığı, buna da yeterli şekilde riayet edilmediği, daha önceki denetimlerde istenmiş olan erken uyarı sisteminin kurulmadığı, kabloların elektrik panolarının antigrizulu olmadığı, tahkimatın yetersiz olduğu, CO maskelerinin kullanılmadığının tespit edildiği, 6-7 Ocak 2010 tarihli asıl raporda ise ön raporda belirtilen tespitler tekrar edilerek havalandırma defterinde kazadan önceki 10’ar günlük sürede yapılan son üç ölçümde ve daha önceki ölçümlerde metan gazı oranının 0(sıfır) gösterildiği, ayakta havalandırmanın yetersiz olduğu, 25.08.2009 tarihinden sonra işbaşı yapan 8 içinin iş güvenliği eğitimi aldığına dair katılım belgesi olmadığı, işverenin ocak içerisindeki çalışmalarda her aşamada denetim, izleme ve gözetim görevini gereği gibi yerine getirmediği tespitlerine yer verilerek işverenin % 70 kusurlu olduğu, lağım atımında güvenli ve emniyetli olan ateşleme cihazı (manyeto) kullanmayan, lağım atım sırasında üretim panosundaki (ayaktaki) işçileri emniyetli yere çektirmeden, ateşleme emniyetini sağlamadan ateşleme yapan ölen vardiya çavuşunun % 30 kusurlu olduğu,

15.12.2009 tarihinde kaza yerinde yapılan inceleme sonucunda hazırlanan teknik bilirkişi heyet raporunda; ayakta hava dönüş yolu bulunmadığı, kapalı-kör baca denilen üretim ve havalandırma yöntemi tercih edildiği, vantüplerin dar (12 cm kesitli tarımsal sulama faaliyetlerinde kullanılacağı tahmin edilen) ve yetersiz olduğu, en az 40 cm çapında olması ve anayolda vantilatör gerisinde havalandırma kapıları bulunması gerektiği, havalandırma planı bulunmadığı, gazları otomatik ölçebilen merkezi uyarı ve algılama sistemi görülmediği, çalışan makine ve teçhizatla ilgi ekipmanların antigrizu özellikte olduğuna dair belgelere rastlanmadığı, ocak idarecilerinin denetimi düzenli olarak yapmadıkları, grizu vardiyası öncesinde gaz ölçüm kayıtlarına rastlanmadığı, gaz ölçümlerinin emniyet defterine yaklaşık 3-10 gün aralıklı olarak kaydedildiği, işletmenin fiziki şartlarının genel olarak iyi olmadığı, üretim, nakliyat, havalandırma bakımından madencilik uygulamaları açısından emniyet tedbirlerine yeterince uyulmadığı tespitlerine yer verilerek; yer altı kömür ocağında çalışacak mühendisleri atama ve azletme yetkisiyle birlikte, sözleşme ve şartnamelerle çalışmanın denetlenmesi sorumluluğunu da üstlenmiş olduğu anlaşılan yönetim kurulunun başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin tamamı, işletmeci ile teknik nezaretçi, ayrıca ocak şefi sıfatını taşıyan görevlilerin bu iş kazasının asli sorumluları oldukları, ocak şefi sanık …’ın ise tali kusurlu olduğu,

05.10.2010 tarihli İTÜ Maden Fakültesi öğretim üyesi bilirkişi heyet raporunda, olayın nedeninin yeraltı kömür madenciliğinde hayati önem taşıyan konularda teknik ve idari önlemlerin alınmamış olduğu, bu önlemlerin alınmasının ise asıl işveren, taşeron ve ocağın teknik olarak denetimini yapan elemanlarının sorumluluğunda olduğu, taşeron sözleşmesi hükümlerinin Bükköy A.Ş. yönetim kurulunun ocağın idaresi ve ocakla ilgili kararların alınmasında söz sahibi olduğunu gösterdiği, şirketin yönetim kurulu üyelerinin alt işveren ile birlikte asli kusurlu olduğu,

24.05.2011 tarihli ODTÜ öğretim üyesi bilirkişi heyet raporunda ise özetle; ocak havalandırmasının yetersiz ve yönteminin hatalı olduğu, bu duruma ise çalışma programını tayin ve dikte eden kurumun neden olduğu, hava ölçme emniyet defteri’nde 05.12.2009 tarihinde yapılan ölçüm sonuçlarında, metan gazı sıfır yazılmış olduğu, ocakta gaz ölçümünün yapılmadığı, küldesak çalışma yapıldığı, güvenli ateşleme cihazı kullanılmadığı, antigrizulu ekipman kullanılmadığı, işçilerin eğitiminin eksik olduğu, işçilerin karbonmonoksit maskelerini taşımadıkları, ses ışık uyarısı yapan metan dedektörü veya sürekli gaz ölçümü yapan ve bir merkezden izlenebilen otomatik kontrol sistemi bulunmadığı, zaman zaman grizu biriktiğinin yetkililer tarafından bilinmekte olduğu ve sonuç olarak kazanın; işletmede küldesak (havalandırma bakımından kör ve acil durumda kaçış imkanı bulunmayan) ayak çalıştırılması, MASGİT madde 179’da belirtilen “havalandırma esas itibariyle aşağıdan yukarı doğru yapılır” hükmüne ve MASGİT madde 180’de yasaklanan “hazırlık işleri veya grizu birikimlerini dağıtmak amacıyla yapılan işler dışında, bölmeyle veya borularla havalandırma yasaktır” hükmüne aykırı davranılmış olması, MASGİT madde l60’da zorunlu kılınan “işçilerin çalıştırıldığı bütün yeraltı işyerlerinde, çalışma koşullarını ve işçilerin çalışma yeteneklerini korumaya, hava sıcaklığının sağlığa zararlı düzeye yükselmesini önlemeye, grizu ve diğer zararlı gaz ve dumanları zararsız bir orana indirmeye yeterli, sürekli, güvenlik gereklerine uygun, temiz hava akımı sağlanır. Bunun için üretime başlanmadan önce, her ocakta, uygun bir havalandırma sistemi kurulması zorunludur” hükmüne aykırı biçimde yeterli havalandırma tesisatının kurulmamış olması, grizu birikimine neden olunması; her ateşlemede lağım deliklerinin doldurulmasından önce ve doldurulduktan sonra ancak ateşlemeden önce metan gazı ölçümlerinin yapılmaması nedeni ile metan gazı artışının tespit edilememiş bulunması, MAİSİGT madde 35’te “Grizulu ve kömür tozlu ocaklarda grizuya karşı güvenlikli elektrikli ateşleme aracı kullanılacaktır” hükmü bulunmasına karşın bu hükme aykırı biçimde ateşleme işleminin pil ile yapılmış olması nedenleriyle, asli-tali ayrımı yapılmadan sanıkların ayrı ayrı kusurlu oldukları, Tespitlerine yer verildiği izlenmiştir. 02.03.2009 onay tarihli teknik nezaretçi defteri incelendiğinde havalandırma ile ilgili herhangi bir sorundan söz edilmediği, havalandırma ve gaz ikaz cihazı gereksinimi belirtilmediği, metan gazı ölçümlerinin her ölçümde 0(sıfır) olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Bozma ilamından sonra alınan,

21.03.2016 tarihli ODTÜ bilirkişi heyet raporunda özetle; ruhsat sahibi Bükköy A.Ş’nin maden mühendisi …’i teknik nezaretçi ve daimi nezaretçi olarak atadığı, ayrıca sahadaki kordinasyonu ve denetimi sağlamak üzere işletme müdürü olarak da görevlendirdiği, ocağın 15 günde bir teknik nezaretçi kontrolünün yapılmasını ve önerilerin “Teknik Nezaretçi Defteri”ne yazılmasını sağladığı, Teknik nezaretçi ve daimi nezaretçi olan maden mühendisi … tarafından “Teknik Nezaretçi Defterine” alınması gereken eksik bir önlem yazılmadığı, ruhsat sahibinden herhangi bir ekipmanın temin edilmesi istenmediği, ruhsat sahibi Bükköy Madencilik A.Ş’nin Maden Kanununa uygun olarak yükümlülüklerini yerine getirdiği, kazanın üçüncü kişilerin (ölen ateşçi … ve ölen vardiya nezaretçisi …) görevlerini ihmal etmeleri ve ateşlemeleri güvenlik kurallarına uymadan yapmaları nedeni ile meydana geldiği, ocağı denetleyerek alınması gerekli güvenlik önlemlerini saptama görevinin maden mühendisi teknik nezaretçi …’e, belirlenen önlemlere ve iş güvenliği mevzuatına göre gerekli uygulamaları yapma, işçilerin verilen talimatlara göre çalışma yapıp yapmadıklarını denetleme görevinin ise daimi nezaretçi ve sorumlu müdür olarak yine … ve ocak şefi …’a ait olduğu tespitleri yer almıştır. Bu noktaya kadar ortak kanaat belirten bilirkişi heyeti, …, …, …’ın sorumluluğu hakkında farklı görüşler ortaya koymuş olup; hukukçu bilirkişi Prof. Doğan Soyarslan’a göre “asıl işveren alt işveren ilişkisinde asıl işveren ocağın başında bulunmasa da ocağın mevzuata uygun çalışmasından sorumlu olduğu, işletme müdürü atamaları, ocağın işletmesini başkalarına devretmelerinin şirketi sorumluluktan kurtarmayacağını, sanıklar …, …, …’ın taksirli olduğu” şeklinde görüş bildirirken, ODTÜ maden fakültesi öğretim üyesi iki bilirkişiye göre ise, “ocağın tekniğe uygun ve güvenli bir şekilde işletilmesi için, Maden Kanunu ruhsat sahibine, maden mühendisi teknik nezaretçi-daimi nezaretçi atama, atanan teknik nezaretçi’nin de 15 günde bir yapacağı kontroller sonucu önerilerini Teknik Nezaretçi Defteri’ne yazma zorunluğu getirdiğini, Maden Kanunu gerekleri ruhsat sahibi şirket tarafından yerine getirildiği, teknik nezaretçi defteri’nde herhangi bir eksiklikten bahsedilmediği, gerek teknik nezaretçi, gerekse taşeron tarafından asıl işveren Bükköy Madencilik A.Ş.’den herhangi bir istekte bulunulmadığından şirket yetkililerinin cezai sorumluluğu bulunmadığı yönünde görüş bildirilmiştir.

3.Yukarıda belirtilen açıklamalar çerçevesinde tanık ifadeleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş müfettişi raporları, teknik inceleme raporları ve bilirkişi raporlarında belirtildiği üzere, yapılan denetimlerde noksanlıklar belirlendiği halde uyarıları dikkate almayarak aynı hatalı yöntemlerle çalışmaya devam eden ve madencilikte deneyimli olan sanıkların 2006 yılından beri işletmede metan gazı olduğunu bilmelerine rağmen bunu gözardı ederek, defterlerde bile bu hususa yer vermeyerek önceki denetimlerde defalarca istenmiş olan ocak gaz ölçümünü otomatik olarak yapacak erken uyarı sistemini kurmayarak, yeterli sayıda gaz ölçüm cihazı bulundurmayıp düzenli olarak kullanılmasını sağlamayarak, hatta basit ve ucuz olan vakvak tabir edilen uyarı aletini dahi temin edip kullandırmayarak, işletmede küldesak (havalandırma bakımından kör ve acil durumda kaçış imkanı bulunmayan ) ayak çalıştırılarak, ocak üretim mahalline yeterli temiz hava akımını sağlayacak sistemi kurmayarak, ocak içindeki kirli ve temiz havanın karışmasını ve ısının yükselmesini göz ardı edip; çapı en az 30-40 cm olması gerekirken, 10-15 cm çapında hava borularıyla havalandırma yaparak, dolayısıyla yeterli ve uygun düzeyde havalandırma sağlanamaması nedenleriyle grizu birikmesine neden oldukları, 19.01.2007 tarihinden itibaren Ocağın, MİGEM (Maden İşleri Genel Müdürlüğü) tarafından resmen “grizulu ocak” statüsüne alındığı ve bunun Bükköy A.Ş yetkilileri tarafından bilinmesine rağmen, teknik nezaretçi defterinde metan gazı ölçümlerinin sıfır olarak gösterilmesi ve havalandırmanın normal olduğu belirtilmesi suretiyle gizlemeye çalıştıkları, bu nedenle idarenin denetimini de önledikleri, ocak içinde her vardiyada her atım öncesi ve sonrası gaz ölçümü yaptırıp kayıt altına aldırmadıkları, her ateşlemede lağım deliklerinin doldurulmasından önce ve doldurulduktan sonra ancak ateşlemeden önce metan gazı ölçümlerinin yapılmaması nedeni ile metan gazı artışının tespit edilememiş bulunması, Maden ve Taşocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzüğü’n 35. maddesinde düzenlenen “Grizulu ve kömür tozlu ocaklarda grizuya karşı güvenlikli elektrikli ateşleme aracı kullanılacaktır” hükmüne rağmen lağım atımında güvenli ve emniyetli olan ateşleme cihazı(manyeto) yerine, kontrolsüz güç kaynağı olan pil ile patlatma yapıldığı, ocakta kullanılan tesisat ve ekipmanların antigrizulu ve yanmaya karşı dirençli olarak tesis ettirmedikleri, ocak içine işçilerin sigara sokmasını ve içilmesini engelleyemedikleri, çalışan işçilere işe başlarken ve devamında tamamına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verdirip belgelemedikleri, fiziki şartları kötü, üretim, nakliyat ve havalandırma bakımından emniyet tedbirlerine uyulmayan ocak işleterek meydana gelen sonuca kayıtsız kalıp kabullendikleri, defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma yöntemini sürdüren sanıkların kusurluluk düzeyinin taksir düzeyini aştığı, Bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle gerçekleşen olay sonucu 19 kişinin öldüğü, sanıkların bu neticeden olası kast hükümleri uyarınca sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu anlaşılmakla, buna göre uygulama yapıldığı belirlenmiştir.

IV. GEREKÇE
Yapılan inceleme neticesinde yerel mahkemenin kararında, oluş ve kabulde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı görülmüştür.

A.Sanıklar Müdafiilerinin Kusura,Eksik İncelemeye İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden;
Yargılama aşamasında düzenlenen 25.12.2009 tarihli keşif ve bilirkişi raporu,Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğünce görevlendirilen heyetçe yerinde inceleme sonucu hazırlanan 13.12.2009 tarihli rapor, 07.01.2010 tarihli Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Raporu,05.10.2010 tarihli İstanbul Teknik Üniversitesi heyet bilirkişi raporu,24.05.2011 tarihli Ortadoğu Teknik Üniversitesi heyet bilirkişi raporu ve 21.03.2016 tarihli heyet bilirkişi raporunun, oluş ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı anlaşıldığından, sanıklar müdafiilerinin kusura ve eksik incelemeye ilişkin temyiz istemleri yönünden hükümlerde bu yönler itibariyle bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.

B.Sanıklar Müdafiilerinin Olası Kast Şartlarının Gerçekleşmediğine, Lehe Hükümlerin Uygulanması Gerektiğine İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden;
Dosya içeriğine göre, sanıkların defalarca yapılan tespitler ve uyarılara rağmen hatalı, eksik ve tehlikeli çalışma yöntemini sürdürdüğü, bu şekildeki çalışma ile grizu patlaması olabileceğini öngörmelerine rağmen, patlamayı gerçek anlamda engelleyici nitelikte bir çalışma yapmadıkları, aksine mevcut tehlikeli durumu gizlemek suretiyle, “olursa olsun” düşüncesi ile hatalı ve hileli faaliyetlerine devam ettikleri; bu nedenle olası kastla öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu anlaşıldığından; sanıklar müdafiilerinin olası kast şartlarının gerçekleşmediğine ilişkin temyiz istemleri yönünden hükümde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.

5237 sayılı Kanunun 50 nci maddesinin birinci ve dördüncü fıkrasına göre taksirli suçlardan dolayı hükmolunan taksirli suçlardan dolayı hükmolunan uzun süreli hapis cezasının, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre, adli para cezasına çevrilebileceği düzenlenmiş olup, olası kastla öldürme suçundan cezalandırılan sanıklar hakkında lehe hükümlerin uygulanmaması yönünden hükümlerde bir hukuka hukuka aykırılık bulunmamıştır.

C. Usul Ve Yasaya Aykırı Diğer Hususlar Yönünden
Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanıklar tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanıklar müdafiilerinin yerinde görülmeyen diğer temyiz sebepleri de reddedilmiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.09.2022 tarihli ve 2019/102 Esas, 2022/351 Karar sayılı kararında sanıklar müdafiileri tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden sanıklar müdafiilerinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükümlerin, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2023 tarihinde karar verildi.