YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/2804
KARAR NO : 2023/2294
KARAR TARİHİ : 21.06.2023
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Taksirle öldürme
HÜKÜM : İstinaf başvurularının esastan reddi kararı
İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Gaziosmanpaşa 13. Asliye Ceza Mahkemesinin, 04.01.2023 tarihli ve 2022/516 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 inci maddesinin birinci fıkrası, 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası, 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası ve 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 6 yıl 21 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 2 yıl 10 ay süre ile geri alınmasına ve mahsuba karar verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin, 13.02.2023 tarihli ve 2023/724 Esas, 2023/510 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin ve katılanlar vekillerinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
3. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özet olarak; sanık müdafiinin ve katılanlar vekillerinin temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verilmesi görüşünü içeren 20.03.2023 tarihli ve 2023/30112 sayılı Tebliğname ile dava dosyası Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Katılanlar Vekilinin Temyiz Sebepleri
Katılanlar vekilinin temyiz sebebi; sanık sübut bulan eylemi olası kastla işlemesine ve yargılama yapma görevi ağır ceza mahkemesine ait olmasına rağmen görevsiz mahkemece yapılan yargılama sonunda suçun bilinçli taksirle işlendiği kabul edilip, suç vasfında yanılgıya düşülmesi ve yasal gerekçeden yoksun şekilde istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi nedeniyle re’sen göz önüne alınacak hususlarla birlikte hükmün bozulması istemine ilişkindir.
B. Sanık Müdafiinin Temyiz Sebepleri
1. Dosyada mevcut delil durumuna aykırı biçimde olayın oluş şeklinde hataya düşülüp, ölenin asli kusurlu olduğu gözetilmeksizin, kusur durumuna ilişkin yetersiz raporlara itibar edilerek, eksik araştırma ve inceleme neticesinde sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğuna,
2. Yasal unsurları oluşmadığı hâlde suçun bilinçli taksirle işlendiği kabul edilerek, suç vasfında yanılgıya düşüldüğüne,
3. Temel ceza üst sınırdan belirlenip, sonuç olarak sanığa fazla ceza tayin edildiğine,
4. Sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin yasal ve yeterli olmayan gerekçelere dayalı olarak uygulanmadığına,
5. Sanığın işsiz kalmasına neden olacak şekilde sürücü belgesinin geri alınmasının isabetsiz olduğuna,
İlişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1. İlk Derece Mahkemesince, 09.08.2022 tanzim tarihli ölümlü/yaralanmalı trafik kazası tespit tutanağı ve tutanakta yer alan kaza yeri krokisi, kolluk görevlilerince düzenlenen 11.08.2022 tarihli CD izleme ve şüpheli tespit tutanağı, sanığın kanında uyutucu, uyuşturucu ve uyarıcı madde bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin Adli Tıp Kurumu Kimya İhtisas Dairesinin 10.10.2022 tarihli raporu, ölenin ölüm sebebini tespite yönelik 09.08.2022 tarihli ölü muayene tutanağı ile Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 13.10.2022 tarihli otopsi raporu, soruşturma evresinde adlî trafik uzmanı tarafından hazırlanan 12.09.2022 tarihli bilirkişi raporu, kovuşturma evresinde alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 28.11.2022 tarihli raporu başta olmak üzere dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede;
Sanık sürücü …’ın, yönetimindeki otomobil ile 08.08.2022 tarihinde saat 23.50 sıralarında, açık havada, gece vakti, azami hız limitinin 130 kilometre/saat olarak belirlendiği aydınlatması mevcut yerleşim yeri dışında, platform genişliği 40 metre olan bölünmüş, 14 metre genişliğindeki dört şeritli, asfalt kaplama, yüzeyi kuru, yatay güzergâhı düz, düşey güzergâhı eğimsiz, görüşe engel bir durumun ve yol sorunun bulunmadığı Sultangazi ilçesi TEM otoyolu üzerinde, ön yolcu koltuğunda oturan arkadaşı tanık İsmail ile birlikte ve beyanına göre 120 – 130 kilometre/saat hızla Edirne istikametine seyir hâlindeyken, sağ şeritte seyir halindeki aracı sağından geçmek üzere emniyet şeridine girdiğinde, emniyet şeridi içinde bulunan ve tanık …’in anlatımına göre lastiğinin patlamasından dolayı sürücü … tarafından park edilmiş olan ticari otomobilin (taksinin) sol arka ve yan kısımlarına ve de bu aracın yanında yaya olarak bulunan taksi sürücüsü …’a, yönetimindeki otomobilin sağ ön kısımlarıyla çarptığı, sanık idaresindeki otomobilin hızı ve fren izi uzunluğuna ilişkin herhangi bir belirleme yapılmadığı, kazadan 23 gün sonra 31.08.2022 tarihinde alınan numuneye göre sanığın kanında uyuşturucu veya uyarıcı maddeler ile ilaç etkin maddelerinin bulunmadığının belirlendiği, ayrıca, POLNET Bilgi Sistemi üzerinden 03.01.2023 tarihlinde yapılan sorgulamada sanığın (A1) sınıfı sürücü belgesinin mevcut olduğunun tespit edildiği, meydana gelen trafik kazasından dolayı taksi sürücüsünün genel beden travmasına bağlı kafatası, omur, sternum, kot ve ekstremite kırıklarıyla birlikte beyin kanaması, beyin doku hasarı ve iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu öldüğü, sanığın ise otomobil kullanacaklara verilen ehliyetinin olmaması nedeniyle kazayı ….isimli arkadaşı yapmış gibi onunla anlaşarak adı geçen arkadaşının 09.08.2022 tarihinde tutuklanmasından 1 gün sonra polis merkezine geldiği ve kazaya karışan seyir hâlindeki otomobilin sürücüsünün kendisi olduğunu ve korkudan olay yerinden kaçtığını ifade ettiği, olayın başlangıç ve gelişim süreci ile sonuçlarının bu şekilde gerçekleştiği kabul edilmiştir.
2. Katılanlar … ve …; kazanın oluş şekline ilişkin görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığını ve sanıktan şikâyetçi olduklarını beyan etmişler, ölenin babası olan şikâyetçi Yücel ve ölenin eşi olan şikâyetçi …’in (kendi adına asaleten, yaşları küçük çocukları …ve …’a velâyeten) taleplerine uygun olarak davaya katılmalarına karar verilmiştir.
3. Sanık …; yönetimindeki otomobille alkolsüz ve en sağ şerit üzerinden 120 – 130 kilometre/saat hızla seyir hâlindeyken, bir aracın kendisini sıkıştırmasından dolayı emniyet şeridine geçtiğini, burada sol tekerleri sağ şerit üzerinde bulunan ve yanında bariyer tarafında 4 – 5 kişinin olduğu bir aracın durduğunu gördüğünü, hiçbir önlem almadan duran bu aracın şöför kapısının oralarda da bir kişi gördüğünü, bu kişilere çarpmamak için sola doğru manevra yapmak istediğini, ancak araçlar olduğu için soldaki şeride de geçemediğini ve kazanın bu şekilde meydana geldiğini, kazanın akabinde tepki gösterenlerden korkup arkadaşı tanık İsmail ile birlikte olay yerinden kaçtıklarını, daha önce alkol ve ceza puanından dolayı ehliyetinin geri alınmasından dolayı diğer arkadaşı Günay’la görüşüp ona suçu üstlenmesini teklif ettiğini, sonradan öğrendiği kadarıyla ölenin aracının lastikleri patlamamasına rağmen zorunlu hâller dışında güvenlik şeridinde durduğunu, bu nedenle kazanın sadece kendi kusurundan kaynaklanmadığını ve üzgün olduğunu beyanla üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiş, mahkûmiyet hükmü kurulması hâlinde lehine olan kanun maddelerinin uygulanmasını talep etmiştir.
4. Tanıklar …’in ve …’in anlatımları dosyaya eklenmiştir.
5. Kusur durumuna ilişkin olarak;
a) 09.08.2022 tanzim tarihli ölümlü/yaralanmalı trafik kazası tespit tutanağında; sanığın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (2918 sayılı Kanun) 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki şerit değiştirme kurallarına, bilinmeyen sebeple emniyet şeridinde aracını durduran ölenin ise aynı Kanun’un 59 uncu maddesindeki “Yerleşim birimleri dışındaki kara yolunda zorunlu haller dışında taşıt yolu üzerinde duraklamak veya park etmek yasaktır.” kuralına uymamaları nedeniyle kusurlu oldukları,
b) Soruşturma evresinde adlî trafik uzmanı tarafından hazırlanan 12.09.2022 tarihli bilirkişi raporunda; sanığın, 2918 sayılı Kanun’un 84 üncü maddesinde asli kusur olarak sayılan arkadan çarpma ve geçme yasağı olan yerlerde geçme kurallarına uymamasından dolayı asli ve tam kusurlu olduğu, ölenin ise aracının aydınlatması mevcut görüşe açık alanda ve emniyet şeridinde durduğu gözetildiğinde kural ihlâlinin bulunmadığı,
c) Kovuşturma evresinde alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 28.11.2022 tarihli raporunda; sanığın idaresindeki otomobil ile seyir hâlindeyken olay mahalline doğru geldiğinde kendisiyle aynı yönde sağ şeritte seyreden aracı geçmek üzere gayrinizami biçimde yolun emniyet şeridi kısmını kullandığı, buraya girmeden önce hareket alanını zamanında kontrol altında da bulundurmadığı ve park hâlindeki … ile aracının yanındaki yayaya mevcut süratiyle önlemsizce çarptığı, aydınlatmanın mevcut görüşün açık olduğu mahalde park hâlindeki aracın tamamen emniyet şeridi içinde bulunması ve sanığın mevcut süratiyle emniyet şeridi kısmına girerek önündeki aracı geçmeye çalışması dikkate alındığında kazanın tamamen sanığın hatalı seyir şeklinden kaynaklandığı görüşüyle sanığın asli ve tam kusurlu olduğu, ölenin ise kusurunun bulunmadığı,
Belirtilmiştir.
6. İlk Derece Mahkemesince, kusur durumuna ilişkin raporlara itibar edilip, kazanın oluşumunda sanığın asli ve tam kusurlu olduğu, ölenin herhangi bir kusurunun bulunmadığı, ayrıca, “… kendi beyanlarına göre 120-130 gibi yüksek bir hızda bulunduğu sırada aynı yönde sağ şeritte seyreden aracı geçmek üzere gayri nizami biçimde yolun emniyet şeridi kısmını kullanan ve de yüksek hızı nedeniyle emniyet şeridine girdikten sonra artık kontrol imkanı kalmayan sanığın günün her saatinde yoğunluğu bulunan şehiriçi otoyolunun emniyet şeridinde bir vesileyle başka şahısların veya başka bir aracın bulunabileceğini öngörmesinin gerekmesine rağmen böyle yapmayarak 120-130 km/h gibi yüksek bir hızla emniyet şeridine keyfi ve kontrolsüz şekilde girip zorunlu hali nedeniyle güvenlik şerinde nizami şekilde duran ölene çarpması…” nedeniyle sanığın bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilerek, bir kişinin ölümünden dolayı sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrasında tanımı yapılan taksirle öldürme suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmuştur.
7. İlk Derece Mahkemesince, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca kurulan mahkûmiyet hükmünde, “Suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği yer ve zaman, meydana gelen zararın ağırlığı ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı” biçimindeki gerekçelerle temel ceza alt sınırdan uzaklaşılıp 5 yıl 10 ay hapis cezası olarak belirlenmiş, suçun bilinçli taksirle işlenmesinden dolayı hükmolunan cezada 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca (1/3) oranında artırım yapılıp, sonuç ceza 6 yıl 21 ay 10 gün hapis cezası olarak tayin edilmiş, “Suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı” biçimindeki gerekçelerle sanığın 53713 numaralı (A1) sınıfı sürücü belgesinin 2 yıl 10 ay süre ile geri alınmasına karar verilmiş, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler 5237 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca sanığa hükmolunan hapis cezasından indirilmiş, mahkûmiyet hükmü kurulması hâlinde lehine olan kanun maddelerinin uygulanmasını talep eden sanık hakkında, herhangi bir takdirî indirim nedeni tespit edilemediği gerekçesiyle 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesi uygulanmamış, hükmedilen sonuç ceza gözetildiğinde, diğer kişiselleştirme kurumları olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme ve hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilmesi hükümlerinin yasal engelden dolayı uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır.
8. Sanığın, adlî sicil kaydı ve resmî nüfus kayıt örneği dava dosyasında mevcut olup, kaza tarihinde 22 yaşını doldurduğu ve sabıkasız olduğu anlaşılmıştır.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
A. Eksik İncelemeye ve Kusur Durumuna İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden
Dosyada mevcut 09.08.2022 tanzim tarihli ölümlü/yaralanmalı trafik kazası tespit tutanağı ile kolluk görevlilerince düzenlenen 11.08.2022 tarihli CD izleme ve şüpheli tespit tutanağındaki tespitler, olayın gerçekleşme şekli ile sanığın taksirli davranışını dosyada mevcut delil durumuna uygun ve teknik verilere dayalı olarak açıklayan 12.09.2022 tarihli bilirkişi raporu ile Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 28.11.2022 tarihli raporu birbirleriyle uyumlu olup, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar yeterince açıklığa kavuştuğu durumda artık yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek bulunmadığı da gözetildiğinde, sübuta yönelik gerekli araştırma ve incelemelerin yapıldığı, dava dosyasının tekemmül ettirildiği, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, bu bağlamda maddî sorunun isabetli bir şekilde tespit edilerek, kazanın meydana geliş nedeni kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanıp, kazaya etken davranışın sanık tarafından gerçekleştirildiğinin doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin eksik incelemeye ve kusur durumuna ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedenlere dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
B. Suç Vasfına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. Gerek öğreti gerek yerleşmiş yargısal kararlarda yer alan kabullere göre gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin sanık tarafından bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği durumda bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
2. Başlangıç ve gelişim süreci ile sonuçları Olay ve Olgular başlığı altında (A-1) paragrafında ayrıntılı olarak açıklanan somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; sanığın, aydınlatmanın mevcut görüşün açık olduğu otoyolu üzerinde kendisiyle aynı yönde sağ şeritte ilerleyen aracı geçmek için beyanına göre 120 – 130 kilometre/saat hızla seyir şeridi olmayan emniyet şeridi kısmına girdiğinde, herhangi bir ihtiyaç veya zorunluluktan dolayı duran veya park hâlinde bulunan araçlarla bu araçların sürücülerine ve yolcularına çarparak onların yaralanmalarına ya da ölmelerine sebep olabileceğini öngördüğü hâlde şoförlük yeteneklerine, gece emniyet şeridinin boş olacağına, özellikle de şansına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek, emniyet şeridi içinde nizami biçimde bulunan park hâlindeki … ile aracının yanındaki yayaya çarparak, bir kişinin ölümüne neden olduğu, ancak, araçların darbeyi aldıkları ilk bölümler, çarpma noktası, emniyet şeridinde alınan mesafe, kazanın oluş şekli ile savunmanın kapsamına göre, meydana gelen muhtemel sonucu kayıtsız kalarak kabullendiğine ve arzuladığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı, bu nedenle olası kastın uygulanma koşullarının oluşmadığı, gerçekleşmesini istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek şekilde objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın bir kişinin ölümüne neden olma eyleminde bilinçli taksirle hareket ettiği, sonuç olarak sanığın eylemine uyan suç vasfının doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, katılanlar vekilinin ve sanık müdafiinin suç vasfına ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
C. Temel Cezanın Belirlenmesine İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/12-833 Esas, 2020/415 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere; taksirle işlenen suçlarda, 5237 sayılı Kanun’un “Taksir” başlıklı 22 inci maddesinin dördüncü ve aynı Kanun’un “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeler birlikte göz önüne alınarak, failin kusur durumu öncelikle değerlendirilip, suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun ağırlığı ölçütleri dikkate alınarak temel cezanın belirlenmesi ve temel ceza belirlenirken kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendindeki “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendindeki “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütlerine dayanılmaması gerekir.
2. Öte yandan, 5237 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki düzenleme uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması, böylece suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulmalıdır.
3. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; tam kusurlu olarak bir kişinin ölümüne neden olan sanık hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası tayin ve takdir etmek durumunda olan İlk Derece Mahkemesince, “… Günün her saatinde yoğunluğu ve taşıdığı insan kapasitesi nedeniyle sürücülere zorunlu ve azami şekilde dikkat ve özenli bir şekilde … kullanma yükümlülüğünü yükleyen trafik şartları bulunan İstanbul TEM Otoyolunda kendi beyanlarına göre 120-130 gibi yüksek bir hızda bulunduğu sırada aynı yönde sağ şeritte seyreden aracı geçmek üzere gayri nizami biçimde yolun emniyet şeridi kısmını kullanarak burada tanık … anlatımlarından anlaşıldığı üzere aracının lastiğinin hemen az önce patlamış olması nedeniyle zorunlu olarak aracını emniyet şeridine alıp taksi olan aracındaki müşterilerini indirip yardım çağıran kusursuz öleni tam kusurlu bir şekilde adeta biçen sanık hakkında tayin olunan cezanın suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği yer ve zaman, meydana gelen zararın ağırlığı ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı göz önünde bulundurularak alt sınırdan uzaklaşılarak tayinini gerektiği…” biçimindeki yerinde, yeterli ve kanunî gerekçelerle temel cezanın 5 yıl 10 ay hapis cezası olarak belirlenmesinin, işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı, hak, adalet ve nasafet kuralları ile dava dosyası içeriğine uygun olduğu anlaşıldığından, sanık müdafiinin temel ceza miktarına ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
D. Sonuç Hapis Cezasının Miktarına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. 5237 sayılı Kanun’un “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61 inci maddesindeki düzenleme ile Dairemizin istikrar kazanan uygulamalarına göre; hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl olarak belirlenecek, temel ceza ilgili kanun maddesinde öngörülen zaman birimine göre tayin edilecek, temel ceza üzerinden varsa önce artırımlar, daha sonra da indirimler yapılacak, mevcut ceza üzerinden artırma ve indirme oranına göre hesaplanan miktar, bir önceki ceza miktarına eklenecek veya indirilecek, zorunluluk olmadıkça yıl ile belirlenen cezalar aylara, ay ile belirlenen cezalar günlere bölünmeden hesaplama yapılacak, zorunluluk hâlinde yıl ile belirlenen cezalar aylara, ay ile belirlenen cezalar günlere bölünecek, temel cezanın ay olarak belirlenmesi hâlinde yapılan artırım sonucu bulunan ceza yılı geçse bile yıl olarak ifade edilmeyecek; ancak temel cezanın yıl olarak belirlenmesi ve zorunluluk nedeniyle yılın aylara bölünmesi hâlinde artırım veya indirim yapılarak tespit edilen toplam ay miktarındaki yılı aşan aylar yıl olarak, yılı aşmayan aylar ise ay olarak ifade edilip, sonuç ceza yıl ve ay olarak belirlenecek, ayrıca, bir ay 30 gün olarak tespit edildiğinden artırım ya da indirim sonucu bulunan 30 gün ve üzeri hapis cezası aya çevrilecek, artırma ve indirme yapılırken sonuç küsüratlı çıktığında sanık lehine davranılacaktır.
2. Bu açıklamalar ışığında sanığa hükmolunan sonuç hapis cezası miktarının hesaplanması neticesinde; sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre belirlenen 5 yıl 10 ay hapis cezasından aynı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca (1/3) oranında artırım yapıldığında, hükmedilmesi gereken hapis cezası miktarının 7 yıl 9 ay 10 gün yerine 6 yıl 21 ay 10 gün olarak belirlenmesi suretiyle sonuç olarak sanığa eksik ceza tayin edilmesi hukuka aykırı bulunmuş ise de bu sebebe yönelik katılanlar vekili tarafından ve aleyhe temyiz bulunmamasından dolayı tespit edilen hukuka aykırılığa işaret edilmekle yetinilmiş ve eleştiri konusu yapılan bu husus temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni olarak kabul edilmemiş, sanık müdafiinin sonuç ceza miktarının fazla olduğuna ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiştir.
E. Takdirî İndirim Nedenlerinin Uygulanmamasına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.11.2019 tarihli ve 2018/14-521 Esas, 2019/635 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere; takdirî indirim nedeni uygulanıp uygulanmayacağına karar verilirken göz önünde bulundurulması gereken kıstaslar, 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin ikinci fıkrasında, “…failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar…” şeklinde, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikte ve örnekseme yoluyla gösterilmiş; ancak, karar tarihinden önce, anılan fıkrada değişiklik yapılarak, takdirî indirim nedenleri tahdidi hâle getirilmiş ve takdirî indirim nedenlerinin uygulama alanı daraltılmıştır.
2. 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin, 27.05.2022 tarihli ve 31848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7406 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesi ile değişik ikinci fıkrasında, takdirî indirim nedeni uygulanıp uygulanmayacağına karar verilirken göz önünde bulundurulması gereken kriterler, “… failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri…” şeklinde sınırlı olarak sayılmış, ayrıca, duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışların, takdirî indirim nedeni olarak dikkate alınamayacağı ve takdirî indirim nedenlerinin kararda gerekçeleriyle gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
3. Ancak, 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin ikinci fıkrasında 7406 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile yapılan değişiklikten önce de, takdirî indirim nedenlerinin varlığına ya da yokluğuna ilişkin kararların gerekçeli olması gerektiği; zira, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 5271 sayılı Kanun’un 34 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılmasının zorunlu olduğu, takdirî indirim nedenlerinin uygulanmasına veya uygulanmamasına dair gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dava dosyası içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağı istikrar kazanan yargısal kararlarda vurgulanmıştır.
4. Gerekçe; verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Kanunî ve yeterli olmayan, dava dosyası içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi, kararın, kanunî bir gerekçeye dayanmaması nedeniyle hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfîliğe yol açacaktır.
5. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; daha önce alkol ve ceza puanından dolayı ehliyetinin geri alındığını ifade eden sanık hakkında, “… Olaydan sonra olay mahallinde kaçıp kazayı … isimli şahıs yapmış gibi bu şahısla anlaşıp bu şahsın suçu üstlenmesi nedeniyle de tutuklanmasına neden olan sanık hakkında sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar da göz önünde bulundurulduğunda takdiri indirim nedeninin uygulanmasını gerektirecek herhangi bir nedenin ise mahkememizce tespit edilemediği…” şeklindeki dava dosyası içeriğine uygun, yerinde, yeterli ve kanunî gerekçeye dayalı olarak takdirî indirim nedeni uygulanmamasına karar verildiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin takdirî indirim nedenlerinin uygulanmamasına ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
F. Sürücü Belgesinin Geri Alınmasına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden
1. 5237 sayılı Kanun’un “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlıklı 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası, “Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.” şeklinde düzenlenmiştir.
2. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.11.2021 tarihli ve 2017/12-705 Esas, 2021/526 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere; 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin altıncı fıkrasında iki tane hak yoksunluğu tanzim edilmiştir. Bunlar; mesleğin veya sanatın yerine getirilmesinin yasaklanması ve sürücü belgesinin geri alınmasıdır. Bu hak yoksunluklarına ancak taksirli suçlardan mahkûmiyet hâlinde hükmedilebilir ve bu hak yoksunluklarına hükmetmek zorunlu değildir. Hâkim hak yoksunluğuna hükmedebileceği gibi, hak yoksunluğuna hükmedilmesine yer olmadığına da karar verebilir. Taksirli suçtan dolayı mahkûmiyet kararı verilmesi hâlinde üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere hak yoksunluğuna hükmedilebilecektir. Bu süre, taksirin yoğunluğuna ve zararın ağırlığına göre tespit edilecektir.
3. Öte yandan, 5237 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki düzenleme uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması, böylece suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
4. Ayrıca, Dairemizin istikrar kazanan kararlarında vurgulandığı üzere; sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilirken, sanığa ait sürücü belgesinin sınıfı belirtilmeli, kazaya karışan aracı sürme yetkisi veren sınıf ile sınırlı olarak sanığın sürücü belgesi geri alınmalıdır.
5. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; kovuşturma evresinde POLNET Bilgi Sistemi üzerinden 03.01.2023 tarihlinde yapılan sorgulamaya göre sanığın motosiklet kullanacaklara verilen (A1) sınıfı ehliyetinin bulunması ve yargılamaya konu trafik kazasını yönetimindeki otomobil ile yapması nedeniyle Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin “Sürücü Belgelerinin Sınıfları” başlıklı 75 inci maddesi uyarınca otomobil kullanacaklara verilen (B) sınıfı sürücü belgesi olmayan sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin altıncı fıkrasının amacına aykırı şekilde sanığa ait 53713 numaralı (A1) sınıfı sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuş olup, bu durum, 5271 sayılı Kanun’un “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303 üncü maddesinde sayılan hâller arasında gösterilmemiştir.
6. Ne var ki uzun süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin uygulanmasına ilişkin hatalı uygulama nedeniyle eleştiri ile yetinilmesi mi yoksa düzeltilerek onama kararı mı verilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkin uyuşmazlıkla ilgili olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.02.2020 tarihli ve 2017/2-1047 Esas, 2020/117 Karar sayılı kararında yer alan; “… Diğer taraftan, karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesinde dokuz bent hâlinde sayılan hâller arasında yer almayan bir hukuka aykırılığın giderilmesinin söz konusu olduğu durumlarda, istisnai ve sınırlayıcı hükümler içeren bu maddenin genişletilmesinin mümkün olmadığı ileri sürülebilir ise maddi ceza hukukunun aksine usul hukukunda kıyasın mümkün olduğu gözetilip; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının, yargının görevi olduğunu düzenleyen Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrası ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğunu hüküm altına alan 90. maddesinin 1 ve 5. fıkraları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ‘Adil yargılanma hakkı’ başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen makul sürede yargılanma ilkesi üst norm olarak dikkate alındığında bahsi geçen hukuka aykırılıklar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre Yerel Mahkeme hükmünün düzeltilmek suretiyle onanması mümkündür…” şeklindeki açıklamalar dikkate alındığında, sanığa ait motosiklet kullanacaklara verilen (A1) sınıfı sürücü belgesinin geri alınması biçiminde tespit edilen hukuka aykırılığın Yargıtay tarafından giderilmesi mümkün görülmüştür.
V. KARAR
Gerekçe bölümünün (F) bendinde açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesinin, 13.02.2023 tarihli ve 2023/724 Esas, 2023/510 Karar sayılı kararının 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 303 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği İlk Derece Mahkemesince kurulan hükmün sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin bölümünde yer alan “TCK’nın 53/6. fıkrası gereğince sanığın 53713 ehliyet nolu ve 706007 seri nolu sürücü belgesinin suçun işleniş biçimi, meydana gelen zararın ağırlığı ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığı göz önünde bulundurularak 2 YIL 10 AY SÜRE İLE GERİ ALINMASINA,” ibarelerinin hükümden çıkarılması suretiyle, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca Gaziosmanpaşa 13. Asliye Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
21.06.2023 tarihinde karar verildi.