Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2023/1520 E. 2023/4365 K. 25.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/1520
KARAR NO : 2023/4365
KARAR TARİHİ : 25.10.2023

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2015/466 E., 2016/133 K.
SUÇ : Kişilerin huzur ve sükununu bozma
HÜKÜM : Beraat
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ: Onama

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Erzin Asliye Ceza Mahkemesinin 03.02.2016 tarihli ve 2015/466 Esas, 2016/133 Karar sayılı kararı ile; sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereğince beraat kararı karar verilmiştir.

2.Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 22.04.2021 tarihli ve 2016/391681 sayılı, hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. O Yer Cumhuriyet Savcısının Temyiz İsteği;
” …Erzin Asliye Ceza Mahkemesi’nin 03/02/2016 gün ve 2015/466 Esas ve 2016/133 Karar sayılı kararı ile; sanık hakkında üzerine atılı Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma suçu ile ilgili olarak,yapılan kovuşturma neticesi Mahkemece beraat kararı verilmiş ise de; sanığa ait olan ve alınan ifadesinde kendisinin kullandığını beyan ettiği … numaralı GSM hattı ile müştekiye ait … numaralı GSM hattının dosyada mevcut HTS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere 2 hafta boyunca defaatle arandığının anlaşıldığı, şüphelinin alınan ifadesinde kendisine ait olan hattın yanında çalışan tarım işçilerince kullanıldığını, müştekiyi kendisinin rahatsız etmediğini yanında çalışan işçilerince kendi telefonu ile rahatsız edilmiş olabileceğini savunmuş ise de, Müştekinin beyanlarının savunmaya matuf, suçtan kurtulmaya yönelik nitelikte beyanlar olduğu, müşteki savunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bir kimsenin 2 hafta boyunca bir başka kimseye telefonunu defalarca kez vermesinin olağan olmadığı ve sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair delilin izah edildiği üzere mevcut olduğu,Dosya kapsamında sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair dosyada mevcut HTS raporları ile telefon inceleme tutanağının yeterli delil olduğunun anlaşıldığı, Erzin Asliye Ceza Mahkemesi’nin sanığın cezalandırılması yoluna gidilmeksizin beraat kararının usul ve yasaya aykırı olduğu…” gerekçelerine ilişkindir.

B. Katılan Vekilinin Temyiz İsteği; sanığın suçu işlediğinin sabit olduğuna, cezalandırılması gerektiğine, beraat kararının usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Yerel Mahkemenin Kabulü;
1.Suç tarihinde 17 yaşında olan katılanın sanık tarafından telefonla rahatsız edildiği ihbarı üzerine, soruşturma işlemlerine başlandığı, dosyada mevcut telefon inceleme tutanağında sanığa ait GSM hattından katılanın telefonunun 13/05/2015 günü saat 14.39-14.43 arasında 30 kez arandığı ve mesajlar gönderildiğinin belirlenmesi üzerine, katılana ait telefonu çok sayıda arama yaparak ve mesaj göndermek suretiyle sanığın üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiği iddiasıyla, katılanın şikayetçi olduğunu beyan etmesi üzerine sanık hakkında “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.

2.Sanığın atılı suçlamaları kabul etmediği ve yargılama aşamasında alınan savunmasında;
“Olay tarihinde 0541 764 31 30 numaralı telefonu ben kullanmaktaydım. Ancak ben müşteki şahsı hiç rahatsız etmedim. Ben tarım işçiliği yaparken benim telefonumu orada bulunan diğer işçiler istiyorlardı. Ancak kimin kullandığını bilmiyorum. Bende veriyordum. Ben … diye birisini tanımıyorum. Atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Öncelikle beraatime, mahkemece ceza verme yoluna gidecekse lehime olacak tüm yasal ve takdiri indirim hükümleri ile birlikte CMK 231/5-6-son maddesi gereğince suçun sübutu halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kabul ve talep ederim” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.

3.Katılanın her aşamada sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği, yargılama aşamasında ifadesinin alınamadığı ve Mahkemece ” Bu aşamaya kadar yapılan bütün usuli iş ve işlemlere rağmen, kendisine ve geçerli adresine ulaşılamadığından beyanları mahkeme huzurunda tespit edilemeyen müştekinin beyanlarının mahkeme huzurunda tespitinden 5271 sayılı CMK md. 235 gereğince vazgeçilmesine aynı kanunun 211. maddesi kıyasen tatbiki suretiyle müştekinin dosyada bulunan önceki beyanının okunmasına” şeklinde karar verildiği, Mahkemece kendisini vekili ile temsil ettiren ve katılma isteminde bulunan katılan hakkında 03.02.2016 tarihinde katılma kararı verildiği, ayrıca taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmediği belirlenmiştir.

4.Mahkemece yapılan yargılama neticesinde;
“Sanık hakkında her ne kadar üzerine atılı, kişilerin huzur ve sükunu bozma suçundan dolayı, 5237 sayılı TCK’nın 123/1 maddelerinden cezalandırılması istemi ile mahkememize kamu davası açılmış ise de, yapılan yargılama sonucunda toplanan deliller kapsamında, sanığın ısrarlı bir şekilde müştekiyi tanımadığını söylemesi, tarım işçiliği yaparken diğer işçilerin sanığa ait telefonu kullanıyor olma ihtimali, müştekinin de soruşturma aşamasındaki beyanında bu şahsın kim olduğunu bilmediğini söylemesi, birbirlerini tanımayan sanık ve müşteki arasında bu şekilde bir suç oluşturacak düzeyde anlamlı bir sebep olmaması, HTS kayıtları ve telefon hattının sanığa ait olmasının tek başına atılı suçu işlediğine dair yeterli delil sayılamayacağı nedenleriyle sanığın üzerine atılı suçu işlediğine ve cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilememesi karşısında, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı anlaşıldığından, sanığın üzerine atılı müsnet suçtan dolayı beraatine karar verilmiştir. Sanığın müsnet suçu işlediğine dair tam kanaat oluşmadan mahkumiyet kararı verilemeyeceği de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yeni sayılabilecek 03/07/2012 Tarih, 2012/8-324 Esas, 2012/261 Karar sayılı bir bozma ilamında şu şekilde ifade olunmuştur: “Amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latince; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi ya da suç vasfının belirlenmesi konusunda herhangi bir kuşkunun belirmesi halinde de geçerlidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak suç vasfının tespiti ile buna dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz.” Burada da ifade edildiği gibi yeterli delil bulunmayan hallerde sanığın müsnet suçu işlemediği şeklinde yorumlanmıştır…” gerekçeleri ile sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereğince beraat kararı verilmiştir.

5. Telefon inceleme tutanağı, HTS Kayıtları ve kolluk tutanakları dava dosyasında bulunmaktadır.

6. Sanığa ait güncel adli sicil kaydı ve nüfus kaydı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin olunarak dava dosyasına eklenmiştir.

IV. GEREKÇE
1.Suç tarihinde 17 yaşında olan katılanın sanık tarafından telefonla rahatsız edildiği ihbarı üzerine, soruşturma işlemlerine başlandığı, dosyada mevcut telefon inceleme tutanağında sanığa ait GSM hattından katılanın telefonunun 13/05/2015 günü saat 14.39-14.43 arasında 30 kez arandığı ve mesajlar gönderildiğinin belirlenmesi üzerine, katılana ait telefonu çok sayıda arama yaparak ve mesaj göndermek suretiyle sanığın üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiği iddiasıyla, katılanın şikayetçi olduğunu beyan etmesi üzerine sanık hakkında “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçundan kamu davası açıldığı olayda; her ne kadar Mahkemece sanık hakkında “…sanığın ısrarlı bir şekilde müştekiyi tanımadığını söylemesi, tarım işçiliği yaparken diğer işçilerin sanığa ait telefonu kullanıyor olma ihtimali, müştekinin de soruşturma aşamasındaki beyanında bu şahsın kim olduğunu bilmediğini söylemesi, birbirlerini tanımayan sanık ve müşteki arasında bu şekilde bir suç oluşturacak düzeyde anlamlı bir sebep olmaması, HTS kayıtları ve telefon hattının sanığa ait olmasının tek başına atılı suçu işlediğine dair yeterli delil sayılamayacağı nedenleriyle…” gerekçeleri ile beraat kararı verilmiş ise de; sanığa ait olan ve alınan ifadesinde kendisinin kullandığını beyan ettiği GSM hattı ile katılana ait GSM hattının dosyada mevcut HTS kayıtlarına göre iki hafta boyunca sürekli ve ısrarla arandığı ve mesajlar gönderildiğinin belirlendiği, sanığın alınan ifadesinde kendisine ait olan hattın yanında çalışan tarım işçilerince kullanıldığını, katılanı kendisinin rahatsız etmediğini yanında çalışan işçilerince kendi telefonu ile rahatsız edilmiş olabileceğine yönelik savunmasının da, suçtan kurtulmaya yönelik nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında; sanığın sübut bulan eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 123 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçunu oluşturduğu gözetilmeden, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraat karar verilmesi hukuka aykırı görülmüş olup, o yer Cumhuriyet savcısı ile katılan vekilinin temyiz sebepleri yerinde görülmüştür.

2.Sanığa isnat edilen eylemin, 5237 sayılı Kanun’un 123 üncü maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen ”kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçuna ilişkin olduğu, “kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçu için 5237 sayılı Kanun’un 123 üncü maddesinin birinci fıkrasında temel ceza miktarının ”üç aydan bir yıla kadar hapis” olarak belirlendiği; 5271 sayılı Kanun’un, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan ”Basit Yargılama Usulü” başlıklı 251 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan; ”Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanun’un geçici 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan ”01.01.2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19.08.2020 tarihli 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas-2020/33 Karar sayılı ve 16.03.2021 tarihli 31425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 14.01.2021 tarihli ve 2020/81 Esas-2021/4 Karar sayılı iptal kararları ile ”…kovuşturma evresine geçilmiş…, …hükme bağlanmış…” ibarelerinin, aynı bentte yer alan ”…basit yargılama usulü…” yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle; kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan kesinleşmiş hükümler haricindeki düzenlemelerin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişikliklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre; ”mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararlarının neticeleri itibariyle maddi ceza hukukuna ilişkin ve 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle, sanık lehine olan uygulamanın belirlenerek yerine getirilmesi ve gereği için dosyanın, ”Basit Yargılama Usulü” yönünden yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk görülmüştür.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle, Erzin Asliye Ceza Mahkemesinin 03.02.2016 tarihli ve 2015/466 Esas, 2016/133 Karar sayılı kararına yönelik o yer Cumhuriyet savcısı ile katılan vekilinin temyiz istekleri yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğnameye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE,25.10.2023 tarihinde karar verildi.