Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2023/1512 E. 2023/4364 K. 25.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/1512
KARAR NO : 2023/4364
KARAR TARİHİ : 25.10.2023

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2016/118 E., 2016/491 K.
SUÇ : Kişilerin huzur ve sükununu bozma
HÜKÜM : Beraat
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Datça Asliye Ceza Mahkemesinin 13.07.2016 tarihli ve 2016/118 Esas, 2016/491 Karar sayılı kararı ile; sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince beraat kararı karar verilmiştir.

2.Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14.04.2021 tarihli ve 2016/357800 sayılı, hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Katılanın Temyiz İsteği; mağdur edildiğine, kararın haksız olduğuna, kredi taksitlerini düzenli olarak 2 Lira 54 Kuruş fazlasıyla ödeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı icraya verilerek mağdur eden Aktif Bank’tan davacı olduğuna, eksik inceleme ile karar verildiğine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Yerel Mahkemenin Kabulü;
1.Katılan …’nun, dosyada mevcut Aktifbank tarafından gönderilen 01/12/2015 tarihli cevabi yazı ve eklerinden anlaşılacağı üzere, 2013 yılı içinde, Aktifbank isimli bankadan, toplam 8 adet kredi kullandığı, katılanın 2014 yılı Haziran Temmuz aylarında, kredi taksiti ödemelerini aksatması nedeniyle, banka tarafında, yasal takip işlemlerinin başlatıldığı ve bu kapsamda, sanığın icra takip elemanı olarak çalıştığı, İstanbul ilinde bulunan hukuk bürosunun yasal takip ile ilgili iş ve işlemleri takip ettiği, sanığın katılandan para tahsili yapmak amacıyla arayarak, borcun ödenmesinin istendiği, katılanın katılanın kızı olan tanık …. ile kardeşleri olan tanıklar …., … ve kızının arkadaşı olan tanık ….’nin sürekli olarak, cep telefonlarından arayarak katılana ulaşmaya çalıştığı ve telefon görüşmelerinde, görüştüğü kişilere, katılanın parayı ödemesi için, yurt dışından dönüşte tutuklanacağını, bir daha yurt dışına çıkamayacağını ve benzeri sözler söyleyrek baskı yaptığı, tanıkların da bu görüşmeleri katılana haber verdiği, katılanın huzur ve sükununu bozduğu iddiasıyla sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmesi üzerine sanık hakkında “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.

2.Sanığın atılı suçlamaları kabul etmediği ve yargılama aşamasında alınan savunmasında;
“Müştekiyi tanımıyorum. Bizim ofisimizde müştekinin borçlu olduğu icra takip dosyası vardır. Alacaklı aktif yatırım bankasıdır. Borçlarını ödememiş temerrüde düşmüş şahsı aradığımı hatırlamıyorum ancak aramış isemde bu icra takibi nedeniyle aramışımdır. Kredi emekli maaşını rehin göstererek çekilmiş bir kredidir. Muvafakat beyanı için aramışızdır. Evrakı kendisine fakslamışız. Hangi numaradan aradığımı hatırlamıyorum. Ofisimizin cep hattı ve sabit hattı olmak üzere 300 e yakın hattı vardır. Suç kastım yoktur. Ben işimi yaptım. ” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.

3.Katılanın her aşamada sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği ve yargılama aşamasında alınan ifadesinde;
“Ben daha önceki beyanlarımı tekrar ederim. Ben Aktifbank’tan 2013 yılında kredi çekmiştim. Benim maaşım bankaya ipoteklidir. Maaşımdan kredi borcum kesiliyor. Ancak benim borcum Aktifbank kayıtlarına göre ödenmedi görünüyor. Onlarda MAS Hukuk Bürosuna bu alacaklarını devretmişler. MAS Hukuk bürosundan … isimli kişi oranın elamanı olduğunu söyleyerek beni ve yakınlarımı defalarca aramıştı. Yakınım olan, olmayan kişilere ulaşarak beni utandırmak amacı ile borcum olduğunu ve ödemediğimi söylüyor. Ayrıca MAS isimli hukuk bürosunda çalıştığını söyleyerek ve isimlerinin … ve … olduğunu bildiğim, soyisimlerini bilemediğim kişiler de beni aramışlardı. Ayrıca halen MAS hukuk bürosu tarafından aranıyorum ve rahatsız ediliyorum. Buna ilişkin de Savcılığa ayrıca suç duyurusunda bulundum. Ben olay nedeni ile beni ve yakınlarımı defalarca arayıp, benim huzurumu ve sükunumu bozan, … isimli kişiden şikayetciyim. Ben bu kişiyi hiç tanımıyorum. Hiç görmedim. Sadece adının … olduğunu biliyorum. Bunu da kendisi beni aradığında söylemişti, oradan biliyorum. Şikayetciyim, davaya katılmak istiyorum, olay nedeni ile giderilmesini talep ettiğim maddi bir zararım yoktur, uzlaşmak istemem” şeklinde beyanda bulunduğu, Mahkemece 14.04.2016 tarihinde hakkında katılma kararı verildiği, ayrıca taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmediği belirlenmiştir.

4.Mahkemece yapılan yargılama neticesinde;
“…Katılan … ‘nun, dosyada bulunan, Aktifbank tarafından gönderilen 01/12/2015 tarihli cevabi yazı ve eklerinden anlaşılacağı üzere, 2013 yılı içinde, Aktifbank isimli bankadan, toplam 8 adet kredi kullandığı, müştekinin 2014 yılı Haziran Temmuz aylarında, kredi taksiti ödemelerini aksatması nedeniyle, banka tarafında, yasal takip işlemlerinin başlatıldığı ve bu kapsamda, sanık …’nin icra takip elemanı olarak çalıştığı, İstanbul ilinde bulunan … isimli hukuk bürosunun yasal takip ile ilgili iş ve işlemleri takip ettiği, şüpheli …’nin, müştekiden para tahsili yapmak amacıyla arayarak, borcun ödenmesi için baskı yapmaya başladığı, katılanın sürekli aranarak rahatsız olması nedeniyle telefonlara cevap vermemesi üzerine, şüphelinin bu kez, müştekinin kızı olan tanık …’yı, kardeşleri olan tanıklar … ve …’ü ve kızının arkadaşı olan tanık …’nı sürekli olarak, cep telefonlarından arayarak katılana ulaşmaya çalıştığı ve telefon görüşmelerinde, görüştüğü kişilere, katılanın parayı ödemesi için, yurt dışından dönüşte tutuklanacağını, bir daha yurt dışına çıkamayacağını ve benzeri sözler söyleyrek baskı yaptığı, tanıkların da bu görüşmeleri katılana haber verdiği, Sanık savunmasında MAS Hukuk Bürosunda, icra takip görevlisi olarak çalıştığını, katılanı bir kaç kez görevi gereği aramış olabileceğini, ancak rahatsız etmediğini beyan etmiştir. Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun maddî unsuru bir kimseye ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi veya ona karşı ısrarla gürültü yapılmasıdır. Ancak bu hareketlerin sırf mağdurun huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılması gerekmektedir. Böylece madde, suçun oluşması için özel bir maksatla hareket edilmesi şartını getirmektedir.

Bu suçun oluşması için, failin ısrarla bir kimseye telefon etmesi, gürültü yapması ya da hukuka aykırı başka bir davranışta bulunması yeterli değildir. Bu eylemi sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye karşı yapması gerekir. Somut olayda katılan hakkındaki icra dosyasını takip eden MAS hukuk bürosu isimli avukatlık bürosunda çalışan sanığın katılanın borcunu ödetmek amacıyla, kendisini ve yakınlarını aradığı, suçun maddi usuru olan ”ısrarla, gece gündüz demeden telefon edilmesi” ve ”sırf mağdurun huzur ve sükûnunu bozmak maksadı” şartlarının oluşmadığı, böylece sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından…” gerekçeleri ile sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince beraat kararı verilmiştir.

5.Tanıklar …., …., …, ….’nün anlatımları dava dosyasında bulunmaktadır.

6. Sanığa ait güncel adli sicil kaydı ve nüfus kaydı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin olunarak dava dosyasına eklenmiştir.

IV. GEREKÇE
1. Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, katılanın beyanı, tanık anlatımı ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın savunmasının aksine sırf katılanı rahatsız etmek amacıyla ve kişilerin huzur ve sükununu bozma kastı ile hareket ettiğine ilişkin delil elde edilemediği, katılan hakkındaki icra dosyasını takip eden avukatlık bürosunda çalışan sanığın katılanın borcunu ödetmek amacıyla, kendisini ve yakınlarını aradığı anlaşılmakla; sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurları oluşmadığından sanık hakkında beraat hükmü kurulmasında hukuka aykırılık görülmemiş olup, yerel mahkemenin kararında, oluş ve kabulde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, katılanın temyiz sebebi yerinde görülmemiştir.

2.Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olduğu, incelenen dava dosyası içeriğine göre sanığın beraatine dair Mahkemenin inanç ve takdirinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirlenerek yapılan incelemede; katılanın diğer temyiz sebeplerinin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle, Datça Asliye Ceza Mahkemesinin 13.07.2016 tarihli ve 2016/118 Esas, 2016/491 Karar sayılı kararında katılan tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden katılanın temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün, Tebliğnameye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE,25.10.2023 tarihinde karar verildi.