Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2023/1345 E. 2023/4362 K. 25.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/1345
KARAR NO : 2023/4362
KARAR TARİHİ : 25.10.2023

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2015/287 E., 2016/135 K.
SUÇ : Kişilerin huzur ve sükununu bozma
HÜKÜM : Beraat
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Büyükçekmece 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.01.2016 tarihli ve 2015/287 Esas, 2016/135 Karar sayılı kararı ile; sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereğince beraat kararı karar verilmiştir.

2.Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01.04.2021 tarihli ve 2016/287363 sayılı, hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Katılan Vekilinin Temyiz İsteği; beraat kararının usul ve yasaya aykırı olduğuna ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Yerel Mahkemenin Kabulü;
1.Suç tarihinde katılan ile sanığın 2 yıllık evli oldukları, sanık …’in hakkında katılana yaklaşmaması hususunda tedbir kararı olduğu halde katılanın yaşadığı ikamete giderek huzur ve sükununu bozduğu iddiasıyla katılanın sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmesi üzerine sanık hakkında “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır.

2.Sanığın atılı suçlamaları kabul etmediği ve yargılama aşamasında alınan savunmasında;
“Müşteki … aramızda halen boşanma davası bulunan eşimdir. Beraber kaldığımız sitede yaşamaktadır. Tedbir kararını tebliğ aldıktan sonra ben kendisine kesinlikle yaklaşmadım. Şikayet günü ise sitenin sosyal hizmetlerinden kardeşim … yararlanmak ortak kullandığımız … plakalı … ile için gitmiştir. Site güvenliği kardeşimi ben zannetmiştir. Ben kesinlikle tedbir kararına aykırı davranmadım. Suçsuzum beraatımı istiyorum. Kardeşim … buradadır dinlenmesini talep ediyorum. Savunmalarım bundan ibarettir. Ekleyeceğim başka bir husus yoktur. Önceki ifadelerim de doğru ve geçerlidir. O ifadelerimi de aynen tekrar ederim. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu da dahil olmak üzere yasalarda sanıklar lehine yazılı olan tüm hüküm ve kurumların benim hakkımda da uygulanmasını isterim” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.

3.Katılanın her aşamada sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği ve yargılama aşamasında alınan ifadesinde;
“Ben daha önce soruşturma aşamasında beyanda bulundum, doğrudur, aynen tekrar ederim, sanık ile aramızda boşanma davası devam etmektedir, suç tarihinde sanığın bana yaklaşmaması konusunda tedbir kararı bulunmakta idi, evde bulunduğum sırada sitenin güvenliği arayarak sanığın siteye giriş yaptığını bildirdi, ancak sanık benim daireme gelmemiştir, zilime de basmadı, sanırım güvenliği gördüğü için evime gelmeden gitti, olay nedeniyle sanıktan şikayetçiyim, davaya katılmak istiyorum, daha sonra yeniden bir tedbir kararı aldırdım, onu da başka tarihte ihlal etmiştir” şeklinde beyanda bulunduğu, Mahkemece 08.12.2015 tarihinde hakkında katılma kararı verildiği, ayrıca taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmediği belirlenmiştir.

4.Mahkemece yapılan yargılama neticesinde;
“…Her ne kadar sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, yargılama sırasında dinlenilen tanık …’ın siteye giren kişinin kendisi olduğunu söylediği, tanık …’nın ise siteye giren kişinin sanık olduğunu söylediği, tanık beyanları arasında çelişki bulunduğu, müştekinin polise haber vermesi üzerine polisin gelerek site içerisini kontrol ettiği ancak sanığı sitede göremedikleri, müştekinin beyanına göre de sanığın müştekinin ziline basmadığı, evine gitmediği, müştekinin sanığı görmediği anlaşılmakla sanığın olay tarihinde müştekinin evinin bulunduğu siteye gittiğine ilişkin kesin delil saptanamamış olup; sanığın olay tarihinde siteye gittiği kabul edilse dahi aleyhinde tedbir kararı bulunan sanığın müştekiye ne kadar yaklaştığının belli olmadığı, sanığın “sırf” huzur ve sükunu bozma amacı ile gittiğine ilişkin mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin delil bulunmadığı, şüpheden sanığın yararlanması gerektiği…” gerekçeleri ile sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi gereğince beraat kararı verilmiştir.

5.Tanıklar …., …., ….’nın anlatımları dava dosyasında bulunmaktadır.

6. Sanığa ait güncel adli sicil kaydı ve nüfus kaydı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin olunarak dava dosyasına eklenmiştir.

IV. GEREKÇE
1. Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; her ne kadar sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kamu davası açılmış ise de; sanığın üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, katılanın beyanı, tanık anlatımı ve dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde sanığın savunmasının aksine sırf katılanı rahatsız etmek amacıyla ve kişilerin huzur ve sükununu bozma kastı ile hareket ettiğine ilişkin delil elde edilemediği dosya kapsamından anlaşılmakla; atılı suçu işlediği şüphe boyutunda kalan sanık hakkında beraat hükmü kurulmasında hukuka aykırılık görülmemiş olup, yerel mahkemenin kararında, oluş ve kabulde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, katılan vekilinin temyiz sebebi yerinde görülmemiştir.

2.Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olduğu, incelenen dava dosyası içeriğine göre sanığın beraatine dair Mahkemenin inanç ve takdirinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirlenerek yapılan incelemede; katılan vekilinin diğer temyiz sebeplerinin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle, Büyükçekmece 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.01.2016 tarihli ve 2015/287 Esas, 2016/135 Karar sayılı kararında katılan vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden katılan vekilinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün, Tebliğnameye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE,25.10.2023 tarihinde karar verildi.