Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2023/1181 E. 2023/4360 K. 25.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/1181
KARAR NO : 2023/4360
KARAR TARİHİ : 25.10.2023

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2015/581 E., 2016/334 K.
SUÇ : Kişilerin huzur ve sükununu bozma
HÜKÜM : Beraat
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Aliağa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.03.2016 tarihli ve 2015/581 Esas, 2016/334 Karar sayılı kararı ile; sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince beraat kararı, hakaret suçundan ise 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 125 inci maddesinin birinci fıkrası, 43 üncü maddesi, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 52 nci maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca 3.100,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

2.Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31.07.2021 tarihli ve 2017/4530 sayılı, hükmün onanması görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Katılan Vekilinin Temyiz İsteği; Yerel mahkeme tarafından sanık hakkında “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma” suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılması istemi ile hakkında kamu davası açılmış ise de sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle beraat kararı verilmiş gerekçe olarak da suçun oluşması için failin sırf huzur ve sükunu bozma kastıyla hareket etmesi gerektiği, sanığın hakaret kastıyla hareket ettiğini göstermiş olduğuna, oysa ki dosya kapsamında mevcut tutanaklara göre sanık tarafından gönderilen mesajların müvekkilin huzurunu kaçırmaya yönelik olduğu açık olduğuna, yasal olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğuna, bu nedenle somut olayda kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun unsurları oluştuğundan ve sanık tarafından suçun işlendiği sabit olduğundan mahkumiyet hükmü kurulması gerekirken beraat kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçelerine ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
Yerel Mahkemenin Kabulü;
1.Katılan … ile sanık …’nin karı-koca oldukları ve aralarında bir takım anlaşmazlıkların bulunduğu, olay günü olan 10/04/2015 tarihi ve ertesi gün sanığın, katılana 13/04/2015 tarihli tutanakta tespit edilmiş olan mesajları atmak sureti ile hem hakarette bulunduğu hemde katılanın huzur ve sükününü bozduğu, gerçekleşen bu eylemlerin zincirleme şekilde meydana geldiği, mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerledirildiğinde sanığın üzerine atılı eylemi gerçekleştirdiği iddiasıyla katılanın sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmesi üzerine hakkında “Kişilerin Huzur ve Sükununu Bozma ve Hakaret” suçlarından kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda hakaret suçundan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar verildiği ve bu kararın 07.12.2016 tarihinde itirazın reddi ile kesinleştiği anlaşılmaktadır.

2.Sanığın atılı suçlamaları kabul ettiği ve yargılama aşamasında alınan savunmasında;
“…Müşteki benim resmi nikahlı eşim olur, müştekiye mesajları gönderdiğim tarihte kendisi ile ayrı yaşıyorduk, psikolojim bozuk olduğu için dosya içerisinde bulunan tuttanaktaki mesajları gönderdim, şikayetten vazgeçerse kabul ederim, beraatimi talep ediyorum…” şeklinde beyanda bulunduğu görülmektedir.

3.Katılanın her aşamada sanıktan şikayetçi olduğunu beyan ettiği ve yargılama aşamasında alınan ifadesinde;
“…Sanıktan şikayetçiyim, sanık benim halen resmi nikahlı eşim olur fakat kendisi ile ayrı yaşarız aramızda bir boşanma davası vardır. Olay tarihlerinde de sanık ile ayrı yaşamaktaydık, yine boşanma davamız devam ediyordu, kendisi alkolün etkisiyle bana hakaret içerikli mesajlar atmış idi ben bu mesajları soruşturma evresinde tutanak altına aldırmıştım. Dolayısıyla sanıktan şikayetçiyim, davaya katılmak istiyorum…” şeklinde beyanda bulunduğu, Mahkemece 01.03.2016 tarihinde hakkında katılma kararı verildiği, ayrıca taraflar arasında uzlaşmanın gerçekleşmediği belirlenmiştir.

4.Mahkemece yapılan yargılama neticesinde;
“…Her ne kadar sanık hakkında ayrıca kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan da cezalandırılmasına karar verilmesi için mahkememize kamu davası açılmış ise de; kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun oluşması için failin ”sırf huzur ve sükunu bozma” kastıyla hareket etmesi gerektiği, sanığın hakaret kastı ile hareket ettiği, sırf huzur ve sükun bozma amacının olmadığı bu suretle suçun maddi unsurlarının oluşmadığı vicdani kanaatine varılarak …” gerekçeleri ile sanık hakkında kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince beraat kararı verilmiştir.

5. Aliağa İlçe Emniyet Müdürlüğünce düzenlenen 13/04/2015 tarihli Tutanak içeriği dava dosyasında bulunmaktadır.

6. Sanığa ait güncel adli sicil kaydı ve nüfus kaydı, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin olunarak dava dosyasına eklenmiştir.

IV. GEREKÇE
1. Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; sanığın olay tarihinde resmi nikahlı evli oldukları fakat aralarında devam eden boşanma davası nedeniyle ayrı yaşadıkları katılana tutanak içeriğine göre hakaret içerikli mesajlar gönderdiği buna ilişkin olarak da hakkında hakaret suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği, ancak sanık hakkında ayrıca kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan da cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de; kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunun oluşması için failin ”sırf huzur ve sükunu bozma” kastıyla hareket etmesi gerektiği, sanığın savunmasının aksine sırf katılanı rahatsız etmek amacıyla mesaj yolladığına ve kişilerin huzur ve sükununu bozma kastı ile hareket ettiğine ilişkin delil elde edilemediği dosya kapsamından anlaşılmakla; sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığından sanık hakkında beraat hükmü kurulmasında hukuka aykırılık görülmemiş olup, yerel mahkemenin kararında, oluş ve kabulde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, katılan vekilinin temyiz sebebi yerinde görülmemiştir.

2.Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olduğu, incelenen dava dosyası içeriğine göre sanığın beraatine dair Mahkemenin inanç ve takdirinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirlenerek yapılan incelemede; katılan vekilinin diğer temyiz sebeplerinin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle, Aliağa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.03.2016 tarihli ve 2015/581 Esas, 2016/334 Karar sayılı kararında katılan vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden katılan vekilinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün, Tebliğnameye uygun olarak, oy birliğiyle ONANMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE,25.10.2023 tarihinde karar verildi.