YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/9554
KARAR NO : 2023/928
KARAR TARİHİ : 22.03.2023
T U T U K L U
D U R U Ş M A V E T A H L İ Y E
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
Sanığın hükmün onanması istemi yönünden, sanığın vekâletnameli müdafii tarafından kanunî süresi içinde 06.10.2022 tarihli dilekçe ile hükmün temyiz edilmesinden sonra, sanığın, tutuklu olarak bulunduğu cezaevi kanalıyla gönderdiği “Mağduriyetim ve Dosyamın Onanması Hk.” konulu 19.12.2022 tarihli dilekçe ile tahliyesini ya da dosyasının bir an önce incelenerek onanmasını talep etmiş olması ve aynı dilekçede temyiz isteminden vazgeçtiğine dair bir ifadesinin bulunmaması karşısında, sanığın hükmün onanmasından ibaret isteminin temyizden vazgeçme niteliğinde olmadığı anlaşılmıştır.
Sanık müdafii ve katılanlar vekilinin temyiz istemleri yönünden, İlk Derece Mahkemesince verilen hükme yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin hükmü temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
Katılanlar vekilinin duruşmalı inceleme talebinin, 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. … Ağır Ceza Mahkemesinin, 20.01.2022 tarihli ve 2021/318 Esas, 2022/27 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası ve 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 2 yıl süre ile geri alınmasına ve mahsuba karar verilmiştir.
2. … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin, 13.09.2022 tarihli ve 2022/2048 Esas, 2022/2144 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin ve katılan … vekilinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
3. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özet olarak; sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin temyiz istemlerinin esastan reddi ile hükmün onanmasına karar verilmesi görüşünü içeren 21.11.2022 tarihli ve 2022/136891 sayılı Tebliğname ile dava dosyası Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Katılanlar Vekilinin Temyiz Sebepleri;
1. Sanık sübut bulan eylemi olası kastla işlemesine rağmen suçun bilinçli taksirle işlendiği kabul edilip, suç vasfında yanılgıya düşüldüğüne,
2. Sanık lehine 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin uygulanmasının isabetsiz olduğuna,
İlişkindir.
B. Sanık Müdafiinin Temyiz Sebepleri;
1. Kazaya karışan aracın kaza anındaki sürücüsünün sanık olduğu tereddütsüz şekilde ispatlanmamış olmasına rağmen mevcut şüphe sanık aleyhine değerlendirilip, kazaya neden olan sürücünün sanık olduğu kabul edilerek, eksik araştırma ve inceleme neticesinde sanık hakkında beraat kararı yerine sübut bulmayan suçtan dolayı mahkûmiyet hükmü kurulduğuna,
2. Bir kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan kazada, mağdurun şikayetinden vazgeçmiş olması karşısında, sanığın sübutu kabul edilen eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrasındaki taksirle öldürme suçunu oluşturacağı gözetilmeden, sanık hakkında aynı Kanun ve maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mahkûmiyet hükmü kurularak ve yasal unsurları oluşmadığı hâlde suçun bilinçli taksirle işlendiği kabul edilerek, suç vasfında yanılgıya düşüldüğüne,
3. Temel cezanın alt sınırdan belirlenmesi gerektiğinin gözetilmediğine,
4. Suçun bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca alt sınırdan artırım yapılması gerektiği gözetilmeden üst sınırdan (1/2) oranında artırım yapılması suretiyle sanığa fazla ceza tayin edildiğine,
5. Sanığın sürücü belgesinin 1 yıl yerine 2 yıl süreyle geri alınmasının isabetsiz olduğuna,
6. Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme ve hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına çevrilmesi hükümlerinin yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle uygulanmadığına,
7. Koşulları bulunmadığı hâlde katılanlar lehine vekâlet ücreti hükmedildiğine ve yargılama giderlerinin sanık aleyhine fazla hesaplandığına,
İlişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü;
1. İlk Derece Mahkemesince, 13.05.2021 tanzim tarihli ölümlü/yaralamalı trafik kazası tespit tutanağı ve tutanakta yer alan kaza yeri krokisi, 13.05.2021 tanzim tarihli olay yeri inceleme raporu ile rapora ekli fotoğraflı kroki, kaza öncesi, kaza anı ve kaza sonrasına ilişkin internetteki bir haber sitesinde yayımlanan video ile olay yeri çevresindeki petrol istasyonu ve bir sitenin kameralarınca kaydedilen görüntülerin çözümüne ilişkin kolluk görevlilerince düzenlenen 13.05.2021 ve 18.05.2021 tarihli kamera görüntüsü izleme ve çözümleme tutanakları, kazaya karışan … sürücüsünün teşhisine ilişkin 16.05.2021 tarihli tutanak, kazaya karışan sürücünün alkollü olup olmadığını tespite yönelik 13.05.2021 tarihli tıbbî laboratuvar tetkik sonuç raporu, ölen yolcunun alkollü olup olmadığını tespite yönelik 13.05.2021 tarihli tıbbî laboratuvar tetkik sonuç raporu ile Adli Tıp Kurumu Kimya İhtisas Dairesi Başkanlığının 20.09.2021 tarihli raporu, kaza sonucu yaralanan mağdur yolcunun … durumuna ilişkin … Devlet Hastanesi Başhekimliği tarafından düzenlenen 16.07.2021 tarihli kati rapor, ölen yolcuyla ilgili 14.05.2021 tarihli ölü muayene tutanağı, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde trafik bilirkişileri tarafından hazırlanan 17.05.2021 ve 24.11.2021 tarihli bilirkişi raporlarları başta olmak üzere dosyada mevcut belge ve bilgiler, soruşturma ve kovuşturma evrelerinde alınan beyanlarla birlikte dikkate alınarak yapılan değerlendirmede;
Sanık sürücü …’ın, sevk ve idaresindeki otomobil ile 13.05.2021 tarihinde saat 19.55 sıralarında, açık havada, gündüz vakti, azami hız limitinin 50 kilometre/saat olarak belirlendiği yerleşim yeri içinde, yaya kaldırımı ile beraber toplam 10 metre genişliğindeki iki yönlü, iki şeritli, asfalt kaplama, yüzeyi kuru, yatay güzergâhı düz, düşey güzergâhı eğimsiz, görüşe engel bir durumun bulunmadığı caddede, ön yolcu koltuğunda oturan arkadaşı … ve arka yolcu koltuğunda oturan onun arkadaşı Masum ile birlikte Mugada istikametine seyir hâlindeyken, direksiyon hakimiyetini kaybedip, 24 metre sürtünme izi bırakan aracının ön kısımlarıyla önce sağ tarafındaki yaya kaldırımına, daha sonra elektrik direğine çarptığı ve çarpmanın akabinde savrulan aracın ters dönüp son konumunu aldığı, aracın hızı ve fren izi uzunluğuna ilişkin herhangi bir belirleme yapılmadığı, aynı gün saat 20.14’te istenilen tetkik ve alınan numuneye göre sanığın 243 miligram / desilitre – 2,40 promil alkollü olduğunun belirlendiği, ayrıca, sanığın, (B) sınıfı sürücü belgesinin mevcut olduğunun tespit edildiği, meydana gelen tek taraflı trafik kazasından dolayı sanığın yönetimindeki aracın ön yolcu koltuğunda oturan ve 2,60 promil alkollü olduğu belirlenen …’in genel beden travmasına bağlı sağ dirsek, sol uyluk ve boyun omur kırıkları ile birlikte kafa içi değişiklikler ve omurilik yaralanması nedeniyle saat 21.18’de öldüğü, sanığın yönetimindeki aracın arka yolcu koltuğunda oturan mağdur …’un sağ ayak bileğindeki kırık nedeniyle etkisi basit bir tıbbî müdahaleyle giderilemez şekilde yaralandığı ve adı geçen mağdurun sanıktan şikayetçi olmadığı, olayın başlangıç ve gelişim süreci ile sonuçlarının bu şekilde gerçekleştiği kabul edilmiştir.
2. Katılanlar … ve …, sanıktan şikâyetçi olduklarını beyan etmiş olup, ölenin babası ve annesi olan şikâyetçilerin duruşmanın 20.01.2022 tarihli son oturumunda davaya katılmalarına karar verilmiştir.
3. Mağdur …, ölen arkadaşı …’in gezmek için kendisini çağırdığını ve … evinin önüne geldiğinde direksiyonda …’in olduğunu, sağ ön yolcu koltuğunda ise uykulu hâlde sanığın oturduğunu, kendisinin araca binip arka yolcu koltuğuna oturduğunu, …’in idaresindeki araçla bir benzin istasyonuna geldiklerini ve benzinlikte … su alırken direksiyona sanığın geçtiğini, …’in ise sağ yolcu koltuğuna oturduğunu ve benzinlikten sonra sanığın yönetimindeki araçla biraz hızlı seyir hâlindeyken, sanığın, karşı taraftan … geldiğini görüp, bu araca yakın gittiğini fark ederek, direksiyonu sağa ve sola çevirmesinin ardından direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu kaza olduğunu, kazadan dolayı yaralandığını; ancak, sanıktan şikâyetçi olmadığını ifade etmiştir.
4. Sanık …, ölen arkadaşı … ile bayramlaşıp, gezdiklerini ve beraber alkol aldıklarını, adı geçen arkadaşının sevk ve idaresindeki araçla seyir hâlindeyken alkolün etkisiyle yolcu olarak oturduğu koltukta bilincini kaybetmesinden dolayı mağdur …’un ne zaman ve nerede araca bindiğini, kazanın nasıl olduğunu hatırlamadığını, tedavisi için götürüldüğü hastanede yoğun bakımda uyandığında kazadan 4 gün geçmiş olduğunu, kazadan dolayı kolunda eğrilik kaldığını, sağ gözüyle sol kulağının hastalandığını, sevdiği arkadaşının ölümüne üzüldüğünü beyanla üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiştir.
5. Tanıklar … ve …, yürüyüş yaptıkları esnada, sanığın sevk ve idaresindeki otomobilin biraz hızlıca yanlarından geçip, düz giderken, sanığın, karşı yönden gelen aracı görmesi üzerine, önce bu aracın önüne doğru gidip, aniden direksiyonu kırması sonucu kazanın meydana geldiği şeklinde anlatımda bulunmuşlardır.
6. Kusur durumuna ilişkin olarak;
a) 13.05.2021 tanzim tarihli ölümlü/yaralamalı trafik kazası tespit tutanağında, sanığın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında … sürme yasağı” başlıklı 48 inci maddesini ihlâl etmesi ve aynı Kanun’un 52 nci maddesindeki aracının hızını, kullandığı aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmaması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu,
b) Soruşturma evresinde trafik bilirkişisi tarafından hazırlanan 17.05.2021 tarihli raporda, sanığın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında … sürme yasağı” başlıklı 48 inci maddesini ihlâl etmesi ve aynı Kanun’un 56 ncı maddesindeki şerit izleme ve değiştirme kurallarına uymaması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu,
c) Kovuşturma evresinde trafik bilirkişisi tarafından hazırlanan 24.11.2021 tarihli raporda, sanığın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 47 nci maddesindeki trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan ve yönetmelikte gösterilen diğer kural, yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere uyma zorunluluğuna uymaması, aynı Kanun’un “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında … sürme yasağı” başlıklı 48 inci maddesini ihlâl etmesi ile 52 nci maddesindeki aracının hızını, kullandığı aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmaması nedeniyle asli ve tam kusurlu olduğu,
Belirtilmiştir.
7. İlk Derece Mahkemesince, kusur durumuna ilişkin bilirkişi raporlarına itibar edilip, kazanın oluşumunda sanığın asli ve tam kusurlu olduğu, ayrıca, kaza anında güvenli sürüş yeteneğini olumsuz olarak etkileyecek ölçüde alkollü olan ve yönetimindeki aracı yasal hız sınırının üzerinde süratlice süren sanığın bilinçli taksirle hareket ettiği kabul edilerek, bir kişinin ölümü ve bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasından dolayı sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrasında tanımı yapılan taksirle öldürme suçundan mahkûmiyet hükmü kurulmuştur.
8. İlk Derece Mahkemesince, sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kurulan mahkûmiyet hükmünde, “Meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğu” biçimindeki gerekçelerle temel ceza alt sınırdan uzaklaşılıp 5 yıl hapis cezası olarak belirlenmiş, suçun bilinçli taksirle işlenmesinden dolayı hükmolunan cezada 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca takdîren (1/2) oranında artırım ve “Tayin olunan cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri ve sanığın duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz hali bulunmadığı” biçimindeki gerekçelerle 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca takdîren (1/6) oranında indirim yapılarak, sonuç ceza 6 yıl 3 ay hapis cezası olarak tayin edilmiş, sanığın (B) sınıfı sürücü belgesinin 2 yıl süre ile geri alınmasına karar verilmiş, hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler 5237 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca sanığa hükmolunan hapis cezasından indirilmiş, müdafii tarafından mahkûmiyet hükmü kurulması hâlinde lehine olan kanun maddelerinin uygulanması talep edilen sanık hakkında hükmedilen sonuç ceza gözetildiğinde, diğer kişiselleştirme kurumları olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme ve hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilmesi hükümlerinin yasal engelden dolayı uygulanamayacağı sonucuna varılmıştır.
9. Sanığın, adlî sicil kaydı ve resmî nüfus kayıt örneği dava dosyasında mevcut olup, kaza tarihinde 28 yaşını doldurduğu ve çeşitli suçlardan adlî sicil ve arşiv kaydı bulunmasının yanı sıra daha önce alkollü olarak … kullanmasından dolayı hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkûmiyet kararları verildiği anlaşılmıştır.
10. Katılanlar … ve …’in Avukat S.A. ve diğerlerini vekil olarak tayin ettiklerine ilişkin … 1. Noterliğinin 01.09.2021 ve 20.20.2021 tarihli vekâletnamelerinin dosyada mevcut olduğu görülmüş, aynı vekille temsil edilen katılanlar lehine karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre tek maktu vekâlet ücreti hükmedilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü;
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
A. Eksik İncelemeye ve Sübuta İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden;
Dosyada mevcut 13.05.2021 tanzim tarihli ölümlü/yaralamalı trafik kazası tespit tutanağı, kolluk görevlilerince düzenlenen 13.05.2021 ve 18.05.2021 tarihli kamera görüntüsü izleme ve çözümleme tutanakları, 16.05.2021 tarihli teşhis tutanağı ve bu tutanakta imzaları bulunan tarafsız tanık konumundaki … ve …’nın anlatımları ile mağdur yolcu Masum’un beyanı birbirleriyle uyumlu olup, sübuta yönelik gerekli araştırma ve incelemelerin yapıldığı, dava dosyasının tekemmül ettirildiği, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, bu bağlamda maddî sorunun isabetli bir şekilde tespit edilerek, kazaya karışan aracın kaza öncesinde ve kaza anında sanığın yönetiminde olduğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanıp, kazaya neden olan eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin eksik incelemeye ve sübuta ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
B. Suç Vasfına İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden;
1. Gerek öğreti gerek yerleşmiş yargısal kararlarda yer alan kabullere göre gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin sanık tarafından bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği durumda bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.
2. Öte yandan, Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulu tarafından, 1,01 promil ve üzerinde kan alkol düzeyine sahip sürücülerin bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduklarının, bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin emniyetli sürüş yeteneklerinin olumsuz olarak etkilendiğinin, kandaki alkol oranının her saat için ortalama 0,15 promil azaldığının bilimsel olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.
3. Ayrıca, 5237 sayılı Kanun’un “Taksirle öldürme” başlıklı 85 inci maddesinin birinci fıkrasında bir kişinin ölümü şeklinde meydana gelen sonuç cezalandırılırken, suçun daha fazla cezayı gerektirir nitelikli hâli olarak düzenlenen ikinci fıkrasında, taksirli fiil tek olmakla birlikte birden fazla kişinin ölümü ya da bir kişinin ölümüyle en az biri şikâyetçi olmak şartıyla bir veya daha fazla kişinin yaralanması şeklinde meydana gelen iki sonuç cezalandırılmakta, birden fazla sonucun cezalandırıldığı bu suçun bilinçli taksirle işlenmesi ve mağdurun nitelikli şekilde yaralanması hâlinde ise aynı Kanun’un 89 uncu maddesinin beşinci fıkrası uyarınca mağdurun şikâyetçi olması koşulu da aranmamaktadır.
4. Başlangıç ve gelişim süreci ile sonuçları Olay ve Olgular başlığı altında (A-1) paragrafında ayrıntılı olarak açıklanan somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; kazadan yaklaşık 19 dakika sonra yapılan ölçümde 2,40 promil alkollü olduğu belirlenen sanığın, güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak ölçüde alkollü olmasına rağmen direksiyon başına geçip, yönetimindeki otomobili sürmeye devam ettiği, sürüşle ilgili becerilerinde azalma olduğu ve bu hâli ile yaralama ya da ölüme neden olabileceğini öngördüğü hâlde tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, özellikle de şansına güvendiği, böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek, karşı yönde kendi şeridinde ilerleyen aracı zamanında fark edemeyip, bu araca çarpabileceği endişesiyle son anda kontrolsüzce sağa yönelerek, direksiyon hakimiyetini kaybetmesi neticesinde sevk ve idaresindeki otomobilde yolcu olarak bulunan bir kişinin ölümü ve bir kişinin de sağ ayak bileğindeki kırık nedeniyle etkisi basit bir tıbbî müdahaleyle giderilemez şekilde yaralanması ile sonuçlanan tek taraflı trafik kazasına neden olduğu, bununla birlikte meydana gelen muhtemel sonucu kayıtsız kalarak kabullendiğine ve arzuladığına dair dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmadığı, bu nedenle olası kastın uygulanma koşullarının oluşmadığı, gerçekleşmesini istemediği ancak öngördüğü sonucun meydana gelmesini engelleyecek şekilde objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmayan sanığın bir kişinin ölümüne ve bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına neden olma eyleminde bilinçli taksirle hareket ettiği ve nitelikli şekilde yaralanan mağdurun sanığa yönelik şikâyetinin bulunmamasının hukukî nitelendirme açısından önemli olmadığı, dolayısıyla sanığın eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrasında değil aynı Kanun maddesinin ikinci fıkrasında tanımlanan taksirle öldürme suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin suç vasfına ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedenlere dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
C. Temel Cezanın Belirlenmesine ve Sürücü Belgesinin Geri Alınma Süresine İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden;
1. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.10.2020 tarihli ve 2017/12-833 Esas, 2020/415 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere; taksirle işlenen suçlarda, 5237 sayılı Kanun’un “Taksir” başlıklı 22 nci maddesinin dördüncü ve aynı Kanun’un “Cezanın belirlenmesi” başlıklı 61 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeler birlikte göz önüne alınarak, failin kusur durumu öncelikle değerlendirilip, suçun işleniş biçimi, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin taksire dayalı kusurunun ağırlığı ölçütleri dikkate alınarak temel cezanın belirlenmesi ve temel ceza belirlenirken kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendindeki “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendindeki “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütlerine dayanılmaması gerekir.
2. Öte yandan, 5237 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki düzenleme uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında orantı bulunması, böylece suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulmalıdır.
3. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak ölçüde alkollü olmasının etkisiyle direksiyon hakimiyetini kaybederek, tek taraflı ve tam kusurlu olarak bir kişinin ölümüne ve bir kişinin sağ ayak bileğindeki kırık nedeniyle etkisi basit bir tıbbî müdahaleyle giderilemez şekilde yaralanmasına neden olan sanık hakkında, 5237 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası tayin ve takdir etmek durumunda olan İlk Derece Mahkemesince, “Meydana gelen zararın ağırlığı, sanığın taksire dayalı kusurunun yoğunluğu” biçimindeki yerinde, yeterli ve kanunî gerekçelerle temel cezanın 5 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin ve daha önce alkollü olarak … kullanmasından dolayı hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkûmiyet kararları verilen sanığın sürücü belgesinin 2 yıl süreyle geri alınmasına ilişkin takdirin, işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı, hak, … ve nasafet kuralları ile dava dosyası içeriğine uygun olduğu anlaşıldığından, sanık müdafiinin temel cezanın belirlenmesine ve sürücü belgesinin geri alınma süresine ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedenlere dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
D. Bilinçli Taksir Artırım Oranına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden;
Sanığın, tek taraflı ve tam kusurlu olarak trafik kazasına neden olduğu ve bilinçli taksirle hareket ettiği sabit ise de, Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre hız aşımının bilinçli taksir koşullarını oluşturması için mahal şartlarının iki katından fazla olması gerekmekte olup, sanığın, azami hız limitinin 50 kilometre/saat olarak belirlendiği yerleşim yeri içinde yönetimindeki otomobili yasal hız sınırının iki katını aşacak şekilde süratlice sürdüğüne dair herhangi bir tespit bulunmamasından dolayı bilinçli taksir oluşturan hâlin güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak ölçüde alkollü olarak … kullanmaktan ibaret olduğu, bu durumda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.01.2019 tarihli ve 2017/12-701 Esas, 2019/6 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere; somut olayın özellikleri de gözetilerek, bilinçli taksir oluşturan hâlin, niteliği, gerçekleştirilme şekli ve sayısı gibi kriterlere göre bir değerlendirme yapılıp, 5237 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçiminde düzenlenen orantılılık ilkesine de aykırı düşmeyecek şekilde artırım oranı belirlenmesi gerekirken, sanığın, güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak ölçüde alkollü olarak … kullanmasının yanı sıra tanıkların kaza anında sanığın kullanımında olan aracın hızının yasal sınırların üzerinde olduğuna yönelik beyanlarına da dayanılarak, temel cezada üçte birden yarıya kadar artırım öngören 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, dosya içeriğine uygun düşmeyen yetersiz gerekçelerle üst sınırdan (1/2) oranında artırım yapılmasının isabetsiz ve orantılılık ilkesine de aykırı olduğu anlaşıldığından, sanık müdafiinin bilinçli taksir artırım oranına ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmüş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmuştur.
E. Takdiri İndirim Nedenlerinin Uygulanmasına İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden;
1. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.11.2019 tarihli ve 2018/14-521 Esas, 2019/635 Karar sayılı kararında da açıklandığı üzere; takdirî indirim nedeni uygulanıp uygulanmayacağına karar verilirken göz önünde bulundurulması gereken kıstaslar, 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin ikinci fıkrasında, “…failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar…” şeklinde, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikte ve örnekseme yoluyla gösterilmiş; ancak, hüküm tarihinden sonra, anılan fıkrada değişiklik yapılarak, takdirî indirim nedenleri tahdidi hale getirilmiş ve takdirî indirim nedenlerinin uygulama alanı daraltılmıştır.
2. 5237 sayılı Kanun’un “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62 nci maddesinin, 27.05.2022 tarihli ve 31848 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7406 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesi ile değişik ikinci fıkrasında, takdirî indirim nedeni uygulanıp uygulanmayacağına karar verilirken göz önünde bulundurulması gereken kriterler, “… failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki pişmanlığını gösteren davranışları veya cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri…” şeklinde sınırlı olarak sayılmış, ayrıca, duruşmadaki mahkemeyi etkilemeye yönelik şeklî tutum ve davranışların, takdirî indirim nedeni olarak dikkate alınamayacağı ve takdirî indirim nedenlerinin kararda gerekçeleriyle gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
3. Ancak, 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin ikinci fıkrasında 7406 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile yapılan değişiklikten önce de, takdirî indirim nedenlerinin varlığına ya da yokluğuna ilişkin kararların gerekçeli olması gerektiği; zira, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve 5271 sayılı Kanun’un 34 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli yazılmasının zorunlu olduğu, takdirî indirim nedenlerinin uygulanmasına veya uygulanmamasına dair gerekçelerin hak, … ve nasafet kuralları ile dava dosyası içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağı istikrar kazanan yargısal kararlarda vurgulanmıştır.
4. Gerekçe; verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Kanunî ve yeterli olmayan, dava dosyası içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi, kararın, kanunî bir gerekçeye dayanmaması nedeniyle hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfîliğe yol açacaktır.
5. Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; boşanmış ve bir çocuklu olup, okuryazar ve inşaat işçisi olduğunu beyan eden, çeşitli suçlardan adlî sicil ve arşiv kaydı bulunmasının yanı sıra daha önce alkollü olarak … kullanmasından dolayı hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan mahkûmiyet kararları verilen, güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıracak ölçüde alkollü ve tam kusurlu olarak neden olduğu tek taraflı trafik kazasından sonra, kaza anında aracın, ölümünden dolayı üzgün olduğunu ve çok sevdiğini ifade ettiği ölen arkadaşı tarafından sevk ve idare edildiğine, hatta onun verdiği sahte alkollü içkinin etkisiyle daha öncekilerden farklı olarak olay günü bilincini kaybettiğine dair öleni suçlayıcı soyut savunmalarda bulunan ve duruşma tutanağına yansıyan bu yöndeki savunmalarına itibar edilmeyip, maddî sorunun çözümüne katkısı bulunmadığı kabul edilen, duruşmada ölenin ailesine başsağlığı dilemekle yetinip, onların zararlarını giderme yolunda hiçbir çabası olmayan ve hükmün gerekçesinde “… Öncelikle sanığın ve ölenin mahkememizce Uyuşturucu Kullanma ve Uyuşturucu Ticareti suçları hakkında devam eden yargılamalarının olduğu ve bu suçlar kapsamında … bilinen şahıslardan olduklarını belirtmek gerekir…” şeklindeki mevcut davayla ilgisi bulunmayan kesinleşmemiş dava dosyalarına hiç gerekmediği hâlde atıf yapılan sanık hakkında, hükmolunan cezanın geleceği üzerindeki olası etkilerinin somut dayanakları da denetime olanak verecek şekilde açıklanmadan, “Tayin olunan cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri ve sanığın duruşma tutanaklarına yansıyan olumsuz hali bulunmadığı” biçimindeki, hak, … ve nasafet kuralları ile dava dosyası içeriğine uygun düşmeyen yetersiz gerekçelere dayalı olarak takdirî indirim nedeni uygulanmasına karar verildiği anlaşıldığından, katılanlar vekilinin takdirî indirim nedenlerinin uygulanmasına ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmüş, hükümde bu nedene dayalı hukuka aykırılık bulunmuştur.
F. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Erteleme ve Hapis Cezasının Adlî Para Cezası Seçenek Yaptırımına Çevrilmesi Hükümlerinin Uygulanmamasına İlişkin Temyiz Sebepleri Yönünden;
5271 sayılı Kanun’un 231 inci maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceği, 5237 sayılı Kanun’un 51 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmuş ve altmışbeş yaşını bitirmemiş olanların iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilmeleri hâlinde cezalarının ertelenebileceği ve aynı Kanun’un 50 nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme uyarınca bilinçli taksirle işlenen suçtan dolayı hükmolunan uzun süreli hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına çevrilemeyeceği dikkate alındığında, yapılan yargılama sonunda 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında, sözü geçen kişiselleştirme kurumlarının yasal engelden dolayı uygulanamayacağı anlaşıldığından, sanık müdafiinin hükmün açıklanmasının geri bırakılması, erteleme ve hapis cezasının adlî para cezası seçenek yaptırımına çevrilmesi hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, hükümde bu nedenlere dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
G. Yargılama Giderlerine İlişkin Temyiz Sebebi Yönünden;
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168 inci maddesi ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkûmiyetine karar verilen sanık aleyhine ve aynı vekille temsil edilen katılanlar lehine tek maktu vekâlet ücreti hükmedilmiş olup, 5271 sayılı Kanun’un 324 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.” ile aynı Kanun’un 325 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.” şeklindeki düzenlemelere göre sanığa fazladan yargılama gideri yüklenmediğinin anlaşılması karşısında, sanık müdafiinin yargılama giderlerine ilişkin temyiz sebebi yerinde görülmemiş, hükümde bu nedenlere dayalı hukuka aykırılık bulunmamıştır.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde (D) ve (E) bentlerinde açıklanan nedenlerle sanık müdafiinin ve katılanlar vekilinin temyiz istemleri yerinde görüldüğünden … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin, 13.09.2022 tarihli ve 2022/2048 Esas, 2022/2144 Karar sayılı kararının 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca … Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise … Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
22.03.2023 tarihinde karar verildi.