YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/3878
KARAR NO : 2023/2068
KARAR TARİHİ : 08.06.2023
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Taksirle öldürme
HÜKÜM : Mahkûmiyet
Yargıtay 12. Ceza Dairesinin, 14.04.2021 tarihli ve 2019/3686 Esas, 2021/3595 Karar sayılı kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 08.06.2022 tarihli ve KD- 2022/47404 sayılı itirazı üzerine yapılan inceleme neticesinde;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun’un) 308 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kanunî süresinde yapılan lehe itiraz başvurusu üzerine dava dosyası, aynı Kanun’un 308 inci maddesinin ikinci fıkrası gereği Dairemize gönderilmekle, gereği düşünüldü:
I. İTİRAZ SEBEPLERİ
“… 1-Hükmün tefhim edildiği ve hakkında mahkumiyet kararı verilen sanık … müdafiinin hazır olduğu 25/02/2016 tarihli celsede, sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85/1 maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezası verildiği, sonraki uygulamada sanıklara verilen cezada TCK’nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapıldığı belirtilmesine rağmen sanıklara verilen cezada indirim yapılmaksızın ayrı ayrı 2 yıl 6 ay hapis cezası verilerek bu ceza miktarı üzerinden TCK’nın 50/1-a ve 52. maddelerine göre paraya çevirme işlemi yapılmış ve sanıklara neticeten ayrı ayrı 18.200,00 TL adli para cezası verilmiştir.
2-Yerel mahkemece hükmün gerekçesinde ” …Sanıklar hakkında kurulan hükümde her ne kadar hükmün birinci fıkrasına 2 yıl 6 ay yazıldığı, gerekçe yazılırken sehven 3 yıl yerine 2 yıl 6 ay yazıldığı anlaşılmış ise de; hükümde değişiklik yapılamayacağından dokulmamıştır” hususuna yer verilmiştir.
3-Yüksek Dairenizce, mahkumiyet kararı verilen sanıklar …, …, …, …, …, … ve … haklarındaki temyiz incelenmesinde ”a)sanıklar hakkındaki temel ceza 3 yıl hapis cezası olarak tayin edildiği ve sonraki uygulama bu ceza miktarı esas alınarak belirlendiği halde, hüküm fıkrasının ilk paragrafında, sehven 2 yıl 6 ay hapis ibareleri yazılarak hükümde karışıklığa neden olunması, b)yargılama giderinin her bir sanığa sebebiyet verdikleri tutar kadar ayrı ayrı yükletilmesine karar verilmesi gerekirken eşit olarak tahsiline karar verilmesi” hukuka aykırı bulunup hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
4-Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85/1. maddesi uyarınca ayrı ayrı verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasının bu sanıklar yönünden kazanılmış hak teşkil edeceği ve sonraki uygulamaların bu miktar üzerinden yapılması gerektiği bu bağlamda kısa karar ile gerekçeli karar arasında karışıklığa neden olunması ve kazanılmış hakkın ihlal edilmesi nedeniyle mahkumiyet kararı verilen ve itiraza gelmeyen sanıklara da sirayet edecek şekilde mahkumiyet kararı verilen sanıklar yönünden hükmün bozulması gerektiği düşünülmektedir.
Yukarıda ayrıntısı ile arz ve izah edildiği üzere; Demre Asliye Ceza Mahkemesinin 25/02/2016 gün ve 2011/101 E. 2016/35 K. Sayılı sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkındaki ayrı ayrı mahkumiyet kararının bozulması yerine düzeltilerek onanmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur…” şeklinde gerekçelerle, sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkındaki mahkumiyet kararlarına ilişkin düzeltilerek onama ilâmının kaldırılmasına ve hükümlerin bozulmasına karar verilmesi talebine ilişkindir.
II. GEREKÇE
1. Demre Asliye Ceza Mahkemesinin 25/02/2016 gün ve 2011/101 E. 2016/35 K. sayılı kararında sanıklar …, …, …, …, …, … ve …’un taksirle ölüme neden olma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 inci maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesinin birinci fıkrası, 50 nci maddesinin dördüncü fıkrasının atfıyla birinci fıkrasının (a) bendi ile 52 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca 18.200,00 TL adli para cezası ile mahkumiyetlerine ilişkin hükümlere yönelik, sanıklar … ve … müdafii, sanıklar …, …, … ve … müdafii ve sanık …’ün temyiz istemleri üzerine, Dairemizin 14.04.2021 tarihli ve 2019/3686 Esas, 2021/3595 Karar sayılı kararı ile;
“Sanıklar hakkında temel ceza 3 yıl hapis cezası olarak tayin edildiği ve sonraki uygulama bu ceza miktarı esas alınarak belirlendiği halde, hüküm fıkrasının ilk paragrafında, sehven, “2 yıl 6 ay hapis” ibareleri yazılarak, hükümde karışıklığa neden olunması” gerekçeleri ile düzeltilerek onama kararı verildiği anlaşılmaktadır.
2. Yerel mahkemece hükmün gerekçesinde ”…Sanıklar hakkında kurulan hükümde her ne kadar hükmün birinci fıkrasına 2 yıl 6 ay yazıldığı, gerekçe yazılırken sehven 3 yıl yerine 2 yıl 6 ay yazıldığı anlaşılmış ise de; hükümde değişiklik yapılamayacağından dokulmamıştır” hususuna yer verilmiştir.
3. Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında ayrı ayrı verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasının bu sanıklar yönünden kazanılmış hak teşkil edeceği ve sonraki uygulamaların bu miktar üzerinden yapılması gerektiği bu bağlamda kısa karar ile gerekçeli karar arasında karışıklığa neden olunması ve kazanılmış hakkın ihlal edilmesi nedeniyle mahkumiyet kararı verilen ve itiraza gelmeyen sanıklara da sirayet edecek şekilde mahkumiyet kararı verilen sanıklar yönünden hükmün bozulması gerektiği kanaati ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sanıklar lehine itiraz yoluna başvurulmuştur.
4. Uyuşmazlığın çözümü için, öncelikle kararın ne anlama geldiği açıklanarak, somut olayımızda incelemeye konu hükümdeki hatanın yazım, hesap yada uygulama hatalarından hangisine girebileceği tartışılarak, yapılan hatanın sanık lehine kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağının aşağıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan ve benzer olaylardaki içtihatlara, kanuni düzenlemelere ve öğretideki görüşlere ayrıntılı bir şekilde yer veren Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 15/03/2016 gün, 2014/482 E-2016/125 K sayılı içtihadı ışığında belirlenmesi gerekmektedir. 15/03/2016 tarihli ilamda;
“Hukukta karar; herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı, hüküm, olarak ifade edilmiştir. Bu tanımdan yola çıkıldığında, yargısal karar; bir yargılama işlemi sonunda belli bir yönteme bağlı olarak verilmiş, kesin yargıyı ifade eden belge olarak tanımlanabilir. Bu durumda kararın en önemli özelliği olarak, “kesinlik” karşımıza çıkmaktadır. Kesinlik kelimesinin sözlük anlamı; bir bilginin, bir kanaatin şüpheye düşmeden onaylanması durumudur. CMK’nın 223. maddesi “Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.” hükümlerini içermektedir.
Gerekçeye yer verilmeden sadece kısa karar olarak adlandırılan “hüküm-sonuç” bölümünün açıklanmasından sonra, maddi olayın açıklandığı “sorun” bölümü ile delillerle sonuç arasındaki bağın, yani neden bu sonuca ulaşıldığının anlatıldığı ve hukuki nitelendirmenin yer aldığı “gerekçe” bölümünün hüküm fıkrasına da yer verilmek suretiyle, kısa kararın açıklanmasından itibaren on beş gün içinde yazılması gerekmektedir. Bu şekilde sorun, gerekçe ve hüküm-sonuç bölümünden oluşan karara ise uygulama da gerekçeli karar denilmektedir.
Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş uygulama ve kabullerine göre, hükmün esasını kısa karar oluşturmaktadır. Tutanağa geçirilmesi ve açıklanması suretiyle hukuken geçerlilik kazanmış kısa kararın/hükmün önemine binaen mahkemelerin kısa karar oluştururken son derece dikkatli ve ciddi davranmaları gerekmektedir.
Uygulamada hükmün kurulması sırasında yapılan hatalar, “uygulama hatası”, “hesaplama hatası”, “yazım hatası” şeklinde tasniflere tâbi tutulmaktadır. Uygulama hatası; yargılama araçlarının belirli biçimde hatalı takdir edilmelerinden kaynaklanan hukuki yanılgılardır. Hesaplama hatası, cezanın artırımı veya eksiltimi sırasında yapılan matematiksel işlem hatalarıdır. Yazım hataları ise, olağan bir dikkat ve özenin gösterilmesi halinde gerçekleşme-yecek olan isim, yaş vb. bilgilerin yanlış yazılmasıdır. Esasen hesaplama ve yazım hataları da uygulama neticesinde ortaya çıkmış hatalar olduğundan sonuç itibarıyla birer uygulama hatasıdır. Kaldı ki bazen yapılan yanlışlığın ne tür bir hata olduğu da tam belirlenememektedir.
Yargı makamlarınca verilen hükümlerin kesin ya da kesinleşmiş olması bireylerin güven içinde yaşamaları için zorunludur. Her yargılamada gerçeğe, adalet ve hakkaniyete ulaşılması çabası bulunsa da ceza muhakemesinin de bir sonu olmalıdır. Aksi halde ceza muhakemesinin amaçları arasında olan toplumsal barış ve güven sağlanamaz; sürekli bir çekişme ve belirsizlik ortamı varlığını korur. (Veli Özer Özbek, İnfaz Hukuku, Ankara 2015, Seçkin Yayıncılık, 7. baskı, s. 70)
Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak, ilk derece mahkemelerince verilen ve içerisinde hata barındıran hükümlerin temyiz incelemesine konu edilmesi halinde “aleyhe değiştirmeme zorunluluğu” ya da “aleyhe düzeltme yasağı” kavramlarına değinilerek uyuşmazlık çözüme kavuşturulmalıdır.
Cezayı aleyhe değiştirememe yasağı, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi, bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip, inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
Latince “reformatio in pejus judici appellato non licet” olarak adlandırılan, “bir hükmün aleyhe değiştirilmesi caiz değildir. Şeklinde tercüme edilen, öğreti ve uygulamada ise, “lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı” olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin 4. fıkrasında; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür.
Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 307/4. maddesinde ise; “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” düzenlemesine yer verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 gün ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan “cezanın aleyhe değiştirilmemesi” ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
Bu genel açıklamalardan sonra temyiz incelemesi sırasında hükümdeki uygulama, hesaplama ve maddi (yazım) hatalarının aleyhe temyiz olmaması halinde nasıl değerlendirilmesi gerektiği tartışılmalıdır.
Hükümdeki isim, yaş vb. bilgilerin yanlış yazılmasından kaynaklanan maddi (yazım) hataları aleyhte değiştirme yasağı kapsamında olmadığından Yargıtay’ca düzeltilebileceği aşikardır.
Temyiz yargılama makamı olan Yargıtay’ın görevi, kural olarak, denetimini yaptığı hükümde hukuka aykırılık bulunup bulunmamasına göre hükmü bozmak veya onamaktır. Temyiz incelemesi sırasında Yargıtay, temyiz nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlığı çözecek nitelikte bir karar verecektir. Temyiz edilen hükümde hukuka aykırılık bulunmaması halinde hüküm onanacak, hukuka aykırılık bulunması halinde ise CMUK’un 321. maddesine göre hüküm bozulacak ya da bozulan hüküm yerine aynı kanunun 322. maddesine göre Yargıtay’ca davanın esasına hükmedilecektir. Buna göre; Yargıtay temyiz dilekçesinde ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın son karara etkili olan tüm kanuna aykırılıkları inceleyip, aykırılık saptaması halinde de bozma kararı verme hak ve yetkisine sahiptir. Bu konuyla ilgili olarak getirilen sınırlamalar, 1412 sayılı CMUK’un 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326. maddesinin son fıkrasında yer alan, “Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” kuralı ile 05.03.1941 gün ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, katılanın münhasıran kendi şahsi haklarına hasrettiği temyiz istemi üzerine, sanık lehine bozma yapılamamasıdır. Bu iki istisna dışında, Yargıtay’ca incelenen ve kanuna aykırılık taşıdığı belirlenen bir hükmün, temyiz edenin sıfatı nazara alınarak, sanık lehine veya aleyhine bozulmasına bir engel bulunmamaktadır.
Kanun maddesinin yanlış yorumlanmasının söz konusu olduğu, hâkimin takdirine bağlı ve bilinçli uygulamalardaki hata ve aykırılıkların yani uygulama hatalarının aleyhte değiştirme yasağı kapsamında kalacağı, suç tarihi, sanığın ismi, yaşı vb. şekildeki yazım hatalarının ise bu yasak kapsamında değerlendirilemeyeceği konusunda da tereddüt bulunmamaktadır.
Hesap hatalarının ise bu yasak kapsamında kalıp kalmadığı konusunun, hesap hatasının sonuç cezaya etkisi gözetilerek çözümlenmesi gerekmektedir. Çünkü 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan “cezayı aleyhe bozma veya düzeltme yasağı”nın konusunu temel ceza ya da indirim-artırım sırasındaki ara ceza miktarı değil sonuç ceza oluşturmaktadır.
Bu bağlamda, cezanın belirlenmesi aşamasında artırım ya da indirim yapılırken hesap veya yazım hatası yapılıp bir sonraki hesaplamanın yapıldığı ya da sonuç cezanın açıklandığı fıkrada bu hatadan dönülerek doğru sonuca ulaşılmış, dolaysıyla aradaki hesap ya da yazım hatası sonuca etkili olmamış ise, yapılan hesap ya da yazım hatası “cezayı aleyhe bozma veya düzeltme yasağı” kapsamında kalmayacak, aksi halde, yani yapılan hesap ya da yazım hatası, sanığın daha az ceza almasına yol açacak şekilde sonuç cezanın belirlenmesine yol açmış ve hüküm bu sonuç üzerine kurulmuş ise, hatalı da olsa açıklanan ve hükmedilen bu ceza miktarı anılan kurala konu olacaktır. Aleyhe temyiz bulunmadığı halde sonuç cezanın hesap hatası, yazım hatası denilerek düzeltilmesi veya kazanılmış hak saklı tutulmadan bozmaya konu edilmesi 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 326/4. maddesindeki amir kurala aykırı olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mahkemece sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında temel ceza 3 yıl hapis cezası olarak tayin edildiği ve sonraki uygulama bu ceza miktarı esas alınarak belirlendiği halde, hüküm fıkrasının ilk paragrafında, sehven, “2 yıl 6 ay hapis” ibareleri yazılarak hükümde karışıklığa neden olunmuş ise de; hükmün gerekçe kısmında bu hususun yazım hatası olduğunun açıklandığı, kaldı ki; kararın ve söz konusu madde ile artırımın yapıldığı paragrafın başlangıcı ve gelişmesi dikkate alındığında; bir yazım hatası olduğu, sonuç cezanın doğru hesaplandığı, kararın esasına ilişkin tereddüt yaratmadığı, hukuka aykırılık teşkil etmediği anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
III. KARAR
1. Gerekçe bölümünde belirtilen nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı İTİRAZININ oy birliğiyle REDDİNE,
2. 5271 sayılı Kanun’un 308 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Yargıtay 12. Ceza Dairesinin, 14.04.2021 tarihli ve 2019/3686 Esas, 2021/3595 Karar sayılı düzeltilerek onama kararı ile ilgili itirazı incelemek üzere dava dosyasının, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.06.2023 tarihinde karar verildi.