Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2022/2167 E. 2023/2286 K. 21.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/2167
KARAR NO : 2023/2286
KARAR TARİHİ : 21.06.2023

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2017/517 E., 2021/547 K.
DAVA : 466 sayılı Yasa uyarınca tazminat
KARAR : Davanın kısmen kabulü

Dairemizce verilen bozma üzerine Mahkemece kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereği yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 427 nci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı 09.03.2015 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; “Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/914 esas sayılı dava dosyasında 23.06.2004-22.09.2004 tarihleri arasında tutuklu kaldığını ve aynı dosyadan beraatine karar verildiğini,mahkeme sonrası ciddi anlamda psikolojik rahatsızlık yaşadığını bu nedenle çalışmış olduğu işinden olduğunu belirterek 10.000 TL maddi ve 7.000 TL manevi olmak üzere toplam 17.000,00 TL tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini” talep etmiştir.

2. Davalı vekili 31.03.2015 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; “davanın süresinde açılmadığını, davacının dava ehliyetine sahip olmadığını, tazminat yasal koşullarının oluşmadığını, istenilen tazminat miktarlarının yüksek olduğunu ve açılan davanın reddi gerektiğini” beyan etmiştir.

3. Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 10.04.2015 tarihli ve 2015/123 Esas, 2015/151 Karar sayılı kararı ile davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.

4. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 30.10.2017 tarihli, 2017/738 Esas 2017/8049 Karar sayılı ilamıyla
“1. 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı CMK’nın Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de; 5320 sayılı Kanunun 6/2. maddesindeki Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144. madde hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağının belirtilmiş olması karşısında, yapılan işlemden kasıt davacının tutuklandığı tarih olup bu tarih itibariyle de tazminat istemi hakkında 466 sayılı Kanun hükümleri esas alınarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, tutuklama işleminin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olmayan 5271 sayılı CMK’nın 141 ve devamı maddeleri gereğince değerlendirme ve uygulama yapılması,

2. Tazminat talebinin dayanağı olan beraat hükmünün kesinleştiğine dair düzenlenen kesinleşme şerhi ve kesinleşme şerhli beraat hükmü örneğinin davacıya tebliğ edilip edilmediği veya davacının hakkında verilen beraat kararının kesinleştiğini öğrenip öğrenmediği, tazminat talebinin dayanağı gerekçeli beraat hükmüne dair 17/11/2014 tarihinde davacıya yapılan tebliğ tebellüğ belgesinin kesinleşme şerhini içerip içermediği hususları ile davacının dayanak ceza dosyasındaki Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/146 esas 28/11/2014 tarihli yazısı ekindeki, 18/11/2014 tarihli dilekçesinin akibeti araştırılıp, dolayısıyla davanın süresinde açılıp açılmadığının şüpheye yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi ve davacı açısından tazminat talep etme şartlarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,

3. Davacıya ait adli sicil kayıtları dosya içine alınmadan eksik kovuşturma ile hüküm kurulması,

4. Davacı hakkında düzenlenen tutuklama müzekkerelerinin infaz edilip edilmediği, infaz edilmiş olması halinde, infaz tarihlerinin ceza infaz kurumundan sorulması suretiyle davacının infaz edilen tutukluluk süresi tereddüde mahal vermeyecek şekilde tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

5. Her ne kadar hükmün gerekçe kısmında “… davacının 26/02/2013 tarihinde Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesi dosyasındaki sürelerin mahsubu için Altıntaş Asliye Ceza Mahkemesinden talepte bulunduğu ve 14/03/2013 tarih ve 2005/127-2007/67 sayılı ek kararı ile davacının Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesi dosyasındaki tutuklulukta geçirdiği 23/06/2004-22/09/2004 tarihleri arasındaki sürenin cezasından mahsubuna karar verildiği…” belirtilmiş olunsa da mezkur mahsup kararının davacı …’in değil de tazminat talebinin dayanağı olan ceza davasının diğer sanığı Süleyman Dögen’in tutuklulukta geçirdiği sürelere dair olduğu anlaşılmakla; CMK’nın 144/1-a maddesinin yürürlükten kaldırılması nedeniyle mahsup tazminata engel oluşturmayacak ise de, davacının gözaltı ve tutukluluk süresinin diğer bir hükümlülüğünden mahsup edilip edilmediği, mahsup işlemi yapıldığının tespiti halinde haklarında mahsup işlemi yapılmayan kişilerle tutukluluğu başka mahkumiyetinden mahsup edilenler arasındaki dengenin, hak ve nesafetin sağlanması gerektiği dikkate alınarak, davacının gözaltında ve tutuklu kaldığı sürelerin ne kadarının diğer hükümlülüğünden mahsup edildiği araştırılarak, tamamının mahsup edildiğinin belirlenmesi halinde sembolik bir miktar maddi ve manevi tazminata hükmolunması, bir kısmının mahsup edildiğinin belirlenmesi halinde ise mahsup edilmeyen kısma ilişkin olarak maddi ve manevi zarar dikkate alınıp, mahsup edilen kısım için de sembolik bir miktar maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

6. Davacı hakkında verilen 10/04/2015 tarihli hükme ilişkin gerekçeli kararın davacıya tebliğ edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

7. Davacı tarafa husumete (vesayete) izin belgesi alması konusunda süre verilerek bu hususun bekletici mesele yapılmasının da mümkün olduğu dikkate alınarak, sonucuna göre davacının hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

8. Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesinin” hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.

9. Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 02.12.2021 tarihli ve 2017/517 Esas, 2021/547 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulü ile 940,03 TL maddi, 4.000.00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

10. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 18.04.2022 tarihli, davalı vekilinin temyiz isteminin reddi görüşünü içerir Tebliğname ile Daireye tevdi olunmuştur.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Davalı vekilinin temyiz isteği; eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna, hükmedilen manevi tazminat miktarının yüksek olduğuna, hükmedilen maddi tazminın faiz başlangıcının gözaltı tarihi olmasının hukuka aykırı olduğuna, davanın kısmen kabulü nedeniyle davalı lehine vekalet ücreti hükmedilmesi gerektiğine ilişkindir.

III. DAVA KONUSU
İlk Derece Mahkemesince; davacının 23.06.2004 tarihinde tutuklandığı, 22.09.2004 tarihinde tahliye edildiği, yapılan yargılama sonucunda Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.09.2006 tarih ve 2005/146 E. 2006/239 K. sayılı kararı ile beraatine karar verildiği, bu kararın 05.02.2007 tarihinde kesinleştiği, Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesi dosyası içeriği ve bu mahkemenin cevabi yazılarına göre, kesinleşme şerhli gerekçeli kararın davacıya tebliğ edildiğine dair bir belgeye rastlanmadığı, ancak davacının dilekçe ile mahkemeden talepte bulunması üzerine 17.11.2014 tarihinde gerekçeli kararın davacıya tebliğ edildiği, ancak tebliğe ilişkin belgelerde kesinleşme şerhinden bahsedilmediği, 466 sayılı Yasa hükümlerine göre dava açma süresinin kararın tebliğinden itibaren 3 ay, her halde 10 yıl içerisinde açılabileceğinin belirtildiği, davacıya kesinleşme şerhli gerekçeli karar tebliğ edilmemiş olması nedeniyle hak düşürücü süre içerisinde davasını açabileceği, buna göre de davanın 09.03.2015 tarihinde açılmış olmasına 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması ile süresinde olduğu, Silifke M Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun 10.07.2018 tarih ve 2018/13837 sayılı yazıları ile davacının 23.06.2004-22.09.2004 tarihleri arasında tutukluluğunun infaz gördüğü, tutuklulukta geçen sürelerinin başka bir cezasından mahsup edilmediği, yine bozma ilamına da konu olan davacıya ait 18.11.2014 tarihli tazminat talebine ilişkin dilekçenin araştırılmasında, Mersin 4. Ağır Ceza Mahkemesinin cevabına göre, bu dilekçesinin gereği için mahkememize gönderilmiş olduğunun belirtildiği ve bu dilekçeye istinaden başka bir tazminat davasına da rastlanmadığı, yine UYAP kayıtlarının incelenmesi sonrasında ve Muhakemat Müdürlüğü cevabi yazıları ile de davacının bu tutukluluğu ile ilgili başkaca bir tazminat davası açmadığının anlaşıldığı, bozma ilamında belirtilen 10.04.2015 tarihli gerekçeli kararın da mahkememizin tazminat hususunda vermiş olduğu bozulan kararın olduğu, yine Mahkememizin 2010/269 Esas sayılı dosyasının da bu dosyamız ile bir ilgisinin bulunmadığı, davacının gelirine ilişkin bir belge sunamadığı nazara alındığında çalışamamaktan kaynaklı zararları için ancak asgari ücret talep edebileceği, çalışamamaktan kaynaklı zararları için asgari ücret üzerinden yapılacak hesaplama için ise bilirkişi raporu alınmasına gerek bulunmadığı, yapılacak olanın matematikteki 4 işlem hesabı olduğundan, zarar miktarının mahkememizce hesaplanmasının mümkün bulunduğu, 2004 yılı birinci altı aylık kısım için net asgari ücret miktarının 303,07 TL olduğu, davacının 2004 yılının haziran ayında 8 gün tutuklu kaldığı, buna göre 2004 yılı birinci altı aylık kısım için belirlenen net asgari ücret miktarının haziran ayı 30 günden ibaret olmasına göre, 30’a bölünüp 8 ile çarpılması neticesinde 80,81 TL, 2004 yılı ikinci altı aylık kısım için net asgari ücret miktarının 318,23 TL olduğu, 2004 yılı temmuz ayı için 318,23 TL, 2004 yılı ağustos ayı için 318,23 TL, 2004 yılı eylül ayında ise 21 gün tutuklu kalmış olmasına göre (ceza infaz kurumuna girdiği gün sayıldığına göre çıktığı gün sayılmaz) eylül ayı 30 günden ibaret olduğundan, 2004 yılı ikinci altı aylık kısım için belirlenen net asgari ücret miktarının 30’a bölünüp, 21 ile çarpılması neticesinde 222,76 TL ki toplam 940,03 TL çalışamamaktan kaynaklı maddi zararının oluştuğu, her ne kadar davacı, Silifke Asliye Ceza Mahkemesinde yargılaması nedeniyle avukat tuttuğunu ve avukatlık ücretinin de kendisine ödenmesini talep etmiş ise de; ceza dava dosyasında yargılaması nedeniyle tutmuş olduğu avukata ödemiş olduğu miktarın bu dava kapsamında tazminata konu edilemeyeceği, vekalet ücretinin ceza dava dosyasında davacıya verilmiş olması gerektiği, eğer verilmemiş ise davacının bunu o zamanlar temyiz edebileceği, yani bu dava kapsamında kendisine bu yönü ile bir hak kazandırmayacağı, vekalet ücretinin de taraflar arasındaki hukuki bir ilişki olduğu, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin yerleşik içtihatlarının da bu yönde olduğu, sonuç itibariyle davacının 940,03 TL maddi zararının oluştuğu anlaşılmakla, davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 940,03 TL maddi tazminatın, taleple bağlılık kuralı gereği Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/146 E. 2006/239 K. sayılı beraat kararı tarihi olan 28.09.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı hazineden tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,

Davacı, haksız tutuklu kalması nedeniyle 466 sayılı yasa uyarınca 7.000.00 TL manevi tazminat talep etmiş ise de; davacının 23.06.2004 tarihinde tutuklandığı, 22.09.2004 tarihinde tahliye edildiği, yapılan yargılama sonucunda Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.09.2006 tarih ve 2005/146 E. 2006/239 K sayılı kararı ile beraatine karar verildiği, davacının duymuş olduğu elem ve ızdırap, isnat edilen suçun ağırlığı, davacının sosyal statüsü, mevkii ve verilecek olan tazminatın sebepsiz zenginleşme aracı olamayacağı hususu değerlendirilerek, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, 4.000,00 TL manevi tazminatın, taleple bağlılık kuralı gereği Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/146 E. 2006/239 K sayılı beraat kararı tarihi olan 28.09.2006 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı hazineden alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
1. Tazminat talebinin dayanağı olan Silifke 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/146 Esas – 2006/239 Karar sayılı ceza dosyası kapsamında, davacının hırsızlığa teşebbüs suçundan 23.06.2004-22.09.2004 tarihleri arasında 2 ay 29 gün gözaltı/tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine karar verildiği, kararın 05.02.2007 tarihinde kesinleştiği, davanın gözaltı/tutuklama tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanuna tabii olduğu anlaşılmıştır.

2. Davacı hakkındaki tutuklama işlemi, 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleştiğinden 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 6. maddesine göre, davacıların tazminat talebinin 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerine tabi olduğu, 466 sayılı Kanunun 2. maddesine göre “verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde” davanın açılması gerektiği, Kanunda öngörülen 3 aylık sürenin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23/03/2010 tarih ve 2009/256 esas, 2010/57 sayılı kararı ile, “kesinleşen kararların tebliğinden” itibaren başlayacağının kabul edildiği, ancak, kesinleşmiş kararların tebliğini öngören bir kanuni düzenleme bulunmaması nedeniyle, kararın tebliğ edilmemesi halinde tazminat davasının hangi sürede açılacağı hususunun belirtilen kararda tartışılmadığı, Ceza Genel Kurulunun 06.05.2014 tarih ve 141-229 sayılı kararında 466 sayılı Kanuna göre incelenen tazminat davasının usul ve yasaya uygun yapılan kesinleşmesinden itibaren her halükarda 10 yıl içinde, eğer kesinleşmiş beraat kararı tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden veya beraat kararının kesinleştiğini öğrenmesinden itibaren 3 ay içinde davanın açılması gerektiği hususu ile birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı hakkında verilen beraat hükmünün 05.02.2007 tarihinde kesinleştiği, davacının cezaevi aracılığıyla gönderdiği 13.11.2014 havale tarihli dilekçe ile mahkemeden gerekçeli kararın tarafına tebliğini talep ettiği, ilk derece mahkemesince davacıya gerekçeli kararın 17.11.2014 tarihinde tebliğ edildiği, tebliğ evrağına göre davacıya kesinleşme şerhli karar tebliğ edilmemiş ise de davacının 18.11.2014 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı dilekçe ile tutuklu kaldığı süre için tazminat hakkının hesaplanarak tarafına verilmesini talep ettiğinin anlaşılması karşısında; davacının bu tarihte kararın kesinleştiğini öğrendiğinin kabulü gerektiği, yukarıda bahsedilen Ceza Genel Kurulu kararında belirtildiği üzere davanın beraat kararının kesinleştiğini öğrenmeden itibaren 3 aylık süre geçtikten sonra 09.03.2015 tarihinde açıldığı anlaşılmakla; ilk derece mahkemesince süresinde açılmayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kısmen kabulüne karar verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur.

V. KARAR
Gerekçe bölümünün 2 nolu bendinde açıklanan nedenle Mersin 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 02.12.2021 tarihli ve 2017/517 Esas, 2021/547 Karar sayılı kararına yönelik davalı vekilinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğnameye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.06.2023 tarihinde karar verildi.