Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2022/2037 E. 2023/2267 K. 20.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/2037
KARAR NO : 2023/2267
KARAR TARİHİ : 20.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2020/682 E., 2020/1925 K.
SUÇ : Taksirle öldürme
HÜKÜMLER : İstinaf Başvurularının Esastan Reddi, İstinaf Başvurularının Kabulü ile Kararın Kaldırılarak Davanın Düşürülmesi

Taksirle öldürme suçundan sanıklar …’ın, …’ın, …’nün, …’ün, …’in beraatine, sanıklar …’ın, …’ın, …’nun, …’in, …’ın mahkumiyetine ilişkin Zonguldak 1.zAğır Ceza Mahkemesinin 15.04.2019 tarihli, 2014/232 esas, 2019/159 karar sayılı kararına karşı yapılan istinaf başvurularının sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … yönünden reddine, sanık … yönünden ise kabulü ile kararın kaldırılarak sanık hakkındaki kamu davasının düşürülmesine ilişkin hükümler, katılanlar …, …….vekili, katılanlar …, …, ….. …, …, … vekili, katılanlar … ve … vekili, katılanlar…. vekili, katılanlar …., … ve … vekili, sanık … müdafii, sanık … müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Katılanlar …, …, …, …, …,…, …, …, … vekilinin temyiz dilekçesinde, kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, sanıkların en ağır şekilde cezalandırılmaları gerektiğine değinildiği, dolayısıyla 5271 sayılı Kanun’un 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği gözetildiğinde tebliğnamede bu hususta ret öneren görüşe iştirak edilmemiştir.

Sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası gereği maddesi uyarınca takdîren reddine karar verilmekle, yapılan incelemede:

Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığına bağlı Kamu İktisadi Teşebbüsü olan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Genel Müdürlüğünün Zonguldak’ta bulunan Kozlu Taşkömürü işletme müessesinde, üretimin sürekliliğinin sağlanması ve zamanında yeni üretim panoların oluşturulması amacıyla -630 Katı Hazırlık Projesi çalışmaları başlatılmış, 2002 yılı sonunda çalışmalar tamamlanarak, 2003 yılı yatırım programına alınmıştır. Yapılan proje çalışması sonucu çeşitli kesit ve meyillerde toplam 13.928 metre galeri sürülerek 560/-630 katları arasındaki 15.345.000 ton rezervin üretime hazırlanması hedeflenmiştir.

Ancak hazırlıkların mevcut işçilik ve galeri ilerleme hızları ile yeterli olmayacağı ve bunun üretime olumsuz yansıması dikkate alınarak derin kuyu ihtiyacının giderilmesine paralel olarak ana kat hazırlıklarının da zaman geçirilmeden yapılması, üretimin hedeflenen seviyeye çıkarılarak devamlılığın sağlanması ve sağlıklı bir işletme alt yapısının oluşturulması amacıyla ana kat hazırlıklarının ihale edilerek özel sektör marifetiyle yapılmasına karar verilmiştir.

2004 yılında projenin 1750 metrelik kısmı, ”Kozlu -560 Katı Rekup Galeri ve -630 Kat Hazırlığı I.Kısım Galerilerinin Sürülmesi” adı altında ihalesine edilmiş ve yüklenici işin bitiş tarihi olan Mart 2007 sonu itibariyle anılan katta 1972 metre galeri sürmüştür. Toplam galeri boyu 13.928 metre olan projenin 2003-2007 yılları arasında 2.117 metrelik kısmı tamamlanmıştır.

Geriye kalan 11.811 metrelik kısmın 7.325 metresi ”Kozlu -630 Kat Hazırlığı II.Kısım Galeri ve -560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi adı altında ihaleye çıkarılmış, ihale neticesinde 16.01.2008 tarihinde taraflarının, işveren konumunda TTK Genel Müdürlüğü, yüklenici konumunda Star İnşaat Ticaret Anonim Şirketinin olduğu sözleşme akdedilmiştir.

Sözleşmede, 1. sınıf gazlı kömür ocağında 7325 metrelik galerin sürülme işine dair sözleşme bedeline, işin süresine, sözleşme eklerine yer verilmiştir. İlerleyen aşamalarda kusur atfı sırasında açıklamaların daha anlaşılır olması için sözleşme ve eklerinde olayımıza etki edebilecek bazı maddelere değinmek gerekmiştir;

Sözleşmenin 9 uncu maddesinde ek olarak bildirilen TTK Genel Müdürlüğü Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesi -630 Kat Hazırlığı II. Kısım Galerileri ve -560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi İşine Ait Teknik Şartname’de;

2.2.Yüklenici, işin devamı süresince işyerinde yapılacak çalışmalar nedeniyle, kendi işçilerinin ve idare işçilerinin kazaya uğramalarını, zarar görmelerini ve işlerde hasar ve zarar meydana gelmesini önleyici her türlü güvenlik önlemini almak zorundadır. Yüklenici, kazaların, zarar ve kayıpların meydana gelmesini önlemek amacıyla gereken bütün önlemleri almak ve idare tarafından, kaza, zarar ve kayıp ihtimallerini azaltmak için verilecek talimatların hepsine uymak zorundadır. Ayrıca yüklenici, işyerinde kullanılan …, gereç ve makinelerle patlayıcı maddelerin neden olabileceği kazalardan korunma usullerini ve önlemlerini çalışanlarına öğretmek zorundadır.

4.2.İhale konusu işlerde sadece rekup lağımlarında geçerli olmak üzere ani gaz püskürmesi, kendiliğinden yanma, fay ve jeolojik arıza, yüksek arazi basıncı v.b nedenlerle sahanın geçilemediği durumlarda yüklenici tüm önlemleri alarak ve idare tarafından verilecek talimatlara uyarak ilerleme işlemlerini sürdürecektir.

Yine sözleşmenin aynı maddesinde ek olarak bildirilen TTK Her Türlü Kazı, Hazırlık, Tesis, Nakliye, İnşaat, İmalat, Montaj, Tamir ve Bakım İşlerine ait Genel Emniyet Şartnamesi’nde;

III-Genel Hususlar
5. Yüklenici yeraltında ilk defa çalıştıracağı işçileri için en az 7 iş günü iş yeri intibak eğitimi almasını sağlayacaktır. Yeraltı intibak eğitimi almamış kimseler yeraltında çalışmayacaktır.

IV-Teknik Eleman Bulundurma
1.Yüklenici, sözleşme konusu işin başına sürekli konusunda tecrübeli bir maden mühendisini teknik nezaretçi olarak atayacaktır.

3.Yer altı üretim yöntemi ile çalışan işletmelerde yeterli sayıda maden mühendisini daimi nezaretçi olarak görevlendirecektir.

4.Yüklenici, sözleşme konusu işin başında A sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sertifikasına sahip bir maden mühendisini iş güvenliği uzmanı olarak atayacaktır.

VIII-Diğer Hususlar
6.Yüklenici, yangın, gaz basması v.b. olağanüstü şartlarda TTK tahsiliye hizmetlerinden ve imkanlarından faydalanmak için ayrıca bir protokol yapacaktır. Yüklenici başta teknik elemanları olmak üzere en az 12 kişinin tahsiliyeci olarak yürütülmesini sağlayacaktır. İbarelerine yer verilmiştir.

Sözleşme gereği işlerin yürütülmesi için 07.01.2013 günü saat 08:00-16:00 vardiyasında TTK Kozlu Müessesesi – 630/111063405 doğu rekup lağımına (405 nolu rekup lağımı), yüklenici firma Star İnşaat Ticaret Anonim Şirket yetkilileri tarafından, Hüseyin Kürekçi, …, …, … ve … adlı işçilerin arın ekibi olarak, …, … ve … adlı işçilerin beton ekibi ve … adlı işçinin ise ….. olarak görevlendirildikleri, arın ekibine verilen talimatın, arının sağ tarafına patar atarak, önceki vardiyalarda sol ayağı yerleştirilen bağın, sağ ayak yerini hazırlayarak arın bağını tamamlamak olduğu, beton ekibine de arından 150 m geride basınç nedeniyle deforme olmaya başlayan kısımda beton pasaj yapma talimatı verildiği, arın ekibi tarafından, delme işleminin bitirilmesini müteakip açılan deliklere patlayıcı maddelerin yerleştirildiği ve ateşlemeden önce gaz ölçümünün yapıldığı ve müessesenin Merkezi Gaz İzleme Merkezi ile saat 11:12 sularında temasa geçilerek arındaki gaz durumunun sorulduğu, yasal sınırlar altında %0,4 oranında metan gazı olduğu teyit edildikten sonra ateşleme yapıldığı, bu işlemden bir süre sonra saat 11:19 sıralarında Merkezi Gaz İzleme Merkezinde çalışanlar tarafından, merkezi gaz izleme sisteminden ateşlemenin gerçekleştirildiği 405 nolu rekup lağımında metan sensörünün ölçebileceği en yüksek seviyesi olan %3,5 oranında metan gazı bulunduğunun tespit edildiği, söz konusu lağımda tüm bilirkişi raporlarından ve dinlenilen olay tanıkların beyanlarından, yüksek oranda metan gazı tespiti yapıldığı bu sırada, bir başka deyişle patlatmadan yaklaşık 5-6 dakika sonra degaj olayının meydana gelmiş olduğu ve degaj sonrasında ortaya çıkan metan gazının kısa sürede doğu lağımına, batı ve batı rekup lağımlarına ve sonra da üst katlara sirayet etmiş olduğunun anlaşıldığı,

Merkezi Gaz İzleme Merkezi çalışanları tarafından en yüksek seviyede metan gazı bulunduğunun tespiti üzerine 405 nolu rekup lağımında çalışan ekiplere telefonla ulaşılmaya gayret edildiği ancak 405 nolu rekup ile 410 nolu doğu lağımlarının telefon hatlarının paralel olması sebebiyle her seferinde doğu lağım ekibinin telefona çıktığı, kendilerine diğer lağımla iletişim kurulmaya çabalandığından, telefonu açmamaları söylenerek, defaetle aranmaya devam edildiğinde, 405 nolu rekup lağımından cevap alınaması üzerine yüklenici firma yetkilileri ve Müessese Müdürlüğü İş Güvenliği Şube Müdürünün aranarak durumun haber verildiği, bu haberleşme sonrasında ancak saat 11:55’te kendilerine yapacakları işin hemen inişten önce anlatılan ve öncesinde bu hususta herhangi malumatı olmayan kurtarma ekibinin gönderildiği, kurtarma ekibi tarafından 405 nolu rekup lağımına saat 12:10’da iniş yapılabildiği, ekibin o sıralarda 405 nolu rekup lağımında %57 oranında metan, %9 oranında oksijen gazı ölçtükleri, 5 kişinin ölmüş olduğunu gördüklerini, aşırı derecede gazdan etkilenmiş bir kişiyi, kendisine temiz hava desteği sağlamak için, lağımdaki basınçlı hava istasyonu yanına taşıyarak, merkeze döndükleri, merkezde Müessese iş güvenliği baş mühendisine oradaki durumu anlattıkları, baş mühendisin talimatıyla bu kez aynı kurtarma ekibinden iki gönüllünün, yaşayan işçiye yeterli desteğin tam olarak sağlanması amacıyla pulmatör cihazı ile yeniden anılan yere gönderildiği, iki gönüllünün, yaralının basınçlı hava istasyonundan uzaklaştığını görmesi üzerine yaralıyı, tekrar aynı yere taşıyıp, yerdeki ray demirine bağlayarak tekrar merkeze geldikleri, bir süre sonra ikinci bir kurtarma ekibinin katılımıyla, yaralı ve 410 nolu doğu lağımında mahsur 7 işçinin dışarıya çıkartıldığı, ardından gelen üçüncü kurtarma ekibinin 5 tonluk vagonla 5 ölü kazazedeyi dışarı çıkardıkları, sonrasında vardiya listesinden belirlenen üç kişinin arının 163 metre altında posta kısmından ölü olarak çıkartıldığı ve meydana gelen degaj sonrasında; .. …, …, …, …, …, …. ve … adlı işçilerin otopsi raporlarına göre giruzu patlamasıyla oluşan göçük altında kalmaya bağlı ağız burun tıkanması ve göğüs basısından ileri gelen asfiksi (boğulma) sonucu hayatlarını kaybettikleri olayda;

Olay sonrası yapılan çalışmaların sonunda 2000 ton civarında ince ve pudra-pulvarize toz şeklinde kömür postasının alındığı, posta ile orantılı olarak 20.000-120.000 metreküp arası metan gazının ortama çıkmış olduğunun tahmin edildiği, bu hal ile olayın; olay vardiyasında arında yapılan küçük çaplı lağım atımı peşinden oluşan gaz degajı olduğu ve lağım arınının tavana neredeyse eriştiği taşbaca kömür damarının kendi stampında tavan arasında boşalarak, çıkan postanın lağım boşluğuna doğru yayılması neticesi arkasındaki tavan taşının göçük yaratması sonucu gerçekleştiği anlaşılmıştır. Meydana gelen olayın gerçekleşme şeklinin anlaşılabilmesi için bu degaj (ani metan gazı çıkışı) olayına ve metan gazına ilişkin açıklamalar yapma gereği hasıl olmuştur.

Olayımızda bulunan gibi yeraltı maden ocaklarında hava, gazların, tozların ve buharlarının karışımından oluşmaktadır. Atmosferik hava ve atık gazlara ek olarak zehirli ve patlayıcı/parlayıcı özellikte gazları da içerebilir. Maden havasındaki kirleticilerin miktarı, madenin çeşidi, üretim metodu, havalandırma sistemi, mekanizasyon ve diğer birçok faktörle doğrudan ilgilidir. Çalışanların sağlığını ve güvenliğini korumak, ortama yayılan parlayıcı ve patlayıcı gazları dışarı atmak veya drene etmek için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Madenlerde kaza sonucu en fazla ölüm, metan patlamaları(grizu) nedeniyle yaşanmaktadır. Kimyasal formülü CH4 olan metan renksiz, kokusuz ve patlayıcı bir gazdır, havaya göre daha hafif bir gaz olan metan, zehirli olmamakla birlikte, maden havasında oksijen oranını %12’nin altına düşürecek kadar yoğun ise boğucu bir özellik göstermektedir. Grizu, metanla havanın karışımını ifade etmektedir. Metan patlaması, maden havasında %4-15 metan bulunduğu durumlarda gerçekleşebilir, en güçlü patlama ise %9,5 metan ihtivası ile meydana gelir, %15’in üzerinde metan ihtiva eden ortamlar ise, yanıcı ve parlayıcı özellik taşımaktadır. Tutuşma sıcaklığı 650-750 santigrat derece olan metanın 1 kilogramının yanması neticesinde 13300 Kcal ısı açığa çıkmaktadır ki bu oran 1 kg barutta 580 Kcal’dır.

Metan yeraltı işletmelerinde üç şekilde maden havasına karışabilir;
Kazı sırasında ortama metan yayılması,
Metan boşalması (arından ortama metan yayılımı)
Ani metan çıkışı (degaj)
Metan; hazırlık süresinde açılan baş yukarılarda, kör bacalarda, ayak arkalarında, jeolojik olarak kalınlığı sabit olmayan alanlardaki tavan boşluklarında, panoyla tavan yolunun kesişim noktasında oluşan boşluklarda ve baraj arkalarında görülmektedir. Metan patlaması yeterli miktarda oksijenin (%12 den yüksek), patlayıcı metan gazının (%4-15) bir biraya gelmesi ve fazla ısınmış yüzey, sürtünme ya da elektrik ile oluşan kıvılcım gibi bir tutuşturucu kaynağı ile teması sonucu gerçekleşir, patlama sırasında, ortamın genişliğine göre sıcaklık 1850-2650 dereceye ulaşırken patlama sonrasında basınçlı hava dalgası ve alev dalgası etkili olur.(https://www.csgb.gov.tr/medias/3862/brosur14.pdf)

Hyman (D. M. (1987). A Review of the Mechanisms of Gas Outbursts in Coal. United States Bureau of Mines) tarafından özetlendiği gibi gaz degaj oluşumunun evreleri aşağıdaki gibidir:

1-İçerisinde gaz bulunan kayaç, ani gerilim değişimine maruz kalır. Bu kayaç, madencilik sonucu veya jeolojik özelliklerden dolayı yüksek derecede çatlaklıdır.

2-Çevredeki absorbe olmuş gazlar da çatlaklara dolarak kayacın gaz basıncı ile yüksek gerilime ulaşmasına sebep olur.

3-Kayaç, çatlaklı ve yüksek basınçlı kaya hacmini daha fazla tutamaz ve çatlaklı kaya ve gaz hareket eder ve düşük basınçlı yerlere yönelir (maden açıklığı, kuyu gibi).

4-Hareket sonrasında gaz akışı çatlaklı ancak yerinde kalan kayadan devam ederek degaj boşluğu oluşmasına sebep olur. (http://www.cdc.gov/ niosh/mining/ UserFiles/ works/ pdfs/ic9155.pdf)

Olaydan yaklaşık bir saat sonra yapılan ölçümde, 405 nolu rekup lağımında, %57 oranında metan, %9 oranında oksijen gazının bulunduğunun saptandığı ve ortaya çıkan 2000 ton civarında kömür postasına bağlı olarak 20.000-120.000 metreküp arası metan gazının havada solunduğu düşünüldüğünde meydana eden hadisenin vehameti anlaşılmaktadır.

Oluşum şekli yukarıda belirtilen degaj olayının engellenmesi için madencilik çalışmaları sırasında, çalışmaların ön tarafına (arına) sürekli usulüne uygun şekilde sondajlar yapılmalı, çalışanlara, sondajın önemi etkili şekilde kavratılmalı, degaj olayının riskleri anlatılmalı ve bu olayın gerçekleşmesi durumunda yapılacaklar öğretilerek, acil eylem planı ve tahliye ekibi oluşturulmalıdır.

Söz konusu işin gerçekleştirileceği, hazırlık galerisinin sürüleceği kömür ocağının 1. sınıf gazlı ocak olduğu taraflar arasındaki sözleşmenin 3 üncü maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilmiş, sözleşmenin 9 uncu maddesinde ek niteliğinde bildirilen TTK Genel Müdürlüğü Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesi -630 Kat Hazırlığı II.Kısım Galerileri ve – 560 Katı Kılıçlar Galerisi Sürülmesi İşine Ait Teknik Şartname’nin 3 üncü ve 4 üncü maddelerinde jeolojik yapıdan ve degaj olayının meydana gelebileceğinden bahsedilerek, bu durum karşısında yapılacaklar TTK Ani Gaz ve Kömür Püskürmesi (Degajlara) Olaylarına Karşı Alınacak Emniyet Tedbirleri Yönergesi’nde bildirilmiş, yine sözleşmenin aynı maddesinde ek niteliğinde bildirilen TTK Her Türlü Kazı, Hazırlık, Tesis, Nakliye, İnşaat, İmalat, Montaj, Tamir ve Bakım İşlerine ait Genel Emniyet Şartnamesi IX. Bölümünde açıkça sondaj kuralları belirtilmiştir.

Buna göre;
1-Grizu bulunabilecek veya ani grizu boşalma tehlikesi olan yerlerde en az 25 metre boyunda kontrol sondajları yapılmalıdır.

2-Sondaj uç noktası ile arın arasındaki mesafe 5 metre kaldığında sondajlar tekrarlanacak galeri yan cidarı ile sondaj arını arasında her zaman en az 5 m’lik topuk bulunmalıdır. Denilmektedir.

4-Kömür damarına en az 5 metre kala degaj kontrolü yapılmalı, sondajın boyu kömür damarını tamamen kesecek uzunlukta olmalı ve sondaj sayısı metrekareye 1 delikten az olmamalıdır. Degaj sondaj çapı 65 mm’den az olmamalıdır.

Yine Maden ve Taşocakları İşletmelerinde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’ün 177. maddesinde “Bacalar, grizu bulunabilecek eski çalışma yerlerinde veya ani grizu boşalabilecek yönlerde devam ettirildiği takdirde, ilk önce, yukarıdaki maddede sözü edilen kimselerin gözetiminde en az 25 metre boyunda kontrol sondajları yapılır. Diğer zararlı gazların bulunduğu ocaklarda yapılacak kontrol sondajlarının boyu, 5 metredir. Kontrol sondaj deliklerinde, grizu veya diğer zararlı gazların varlığı anlaşılırsa, iş durdurulur; işçiler söz konusu yeri terk ederler; giriş yeri kapatılır, durum yetkililere derhal bildirilir” denilmiştir.

TTK Yeraltı Ocaklarında Jelatinit Patlayıcı Maddesinin Kullanılması Esaslarını Belirleyen Yönergesinde;

5.b-Lağımın 10 veya 20 meyilde lağım doğrultusunda 25 m boyunda yapılacak en az 3 adet pilot sondajları ile ilerleyeceği, sondajın bitimine 5 m kala pilot sondajın tekrarlanacağı belirtilmiştir.

Bu noktada, olayın en önemli sebeplerinden biri olarak değerlendirilen sondaj yetersizliği hususun öncelikle sondaj defteri ardından dosyadaki mevcut tüm bilgi ve belgelere göre incelenmesinde;
Olaydan 4 gün önce 03.01.2013 tarihinde, yukarıda bildirilen esaslara göre 25 metreye tamamlanması gereken pilot sondajının 8,50 metre yapılmasından sonra sondaj tijinin sıkıştığı, sıkışan sondaj tijinin sol tarafından yeniden başlanan diğer sondaj işleminde, 20 metreye gelinmesinin ardından yine tij sıkışması sebebiyle işlemin sonlandırıldığı, bu sıkışmalardan degajın gerçekleşebileceği algılanarak gerekli sondajların yapılması suretiyle ortamdaki gazın dren edilmesinin ardından olağan işlere devam edilmesi gerekirken rutin çalışmaların sürdürüldüğü,

Sözleşme tarafları firma çalışanlarının bir araya gelmesiyle oluşan iş sağlığı güvenliğine ilişkin kurul tutanaklarında 27.07.2011-26.10.2012 tarihleri arasında sondajların mevzuata aykırı şekilde yapıldığının bir çok kez tespit edildiği,

30.10.2012 tarih ve 1303 sayılı yazı ekindeki başmühendis …’nün -630 kotu denetim yazısında (12.10.2012 tarihli) Doğu Rekup Lağımında yalnızca bir adet pilot sondajı yapıldığı, bu rekup lağımının keseceği damar sayısı ve formasyon özelliği göz önüne alınarak en az 3 adet sondajla ilerlenmesi ve 5 m kala sondajların yenilenmesinin degaj riskinin önlenmesi açısından yararlı olacağı kanaatini belirttiği,

Degaj sondaj çapının ucunun 65 mm yerine 45 mm olarak kullanıldığı,

11.04.2011 tarihinde ikinci vardiyada, Yapı Denetim Grup Başkanlığı tarafından yapılan denetimde, 630/405 Doğu Rekup Lağımında etüd sondajı yapılmamış olması nedeniyle çalışmanın durdurulduğu, yeterli sondaj yapıldığında çalışmaya başlanabileceğinin bildirildiği,

Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı müfettişlerince tutulan 27.10.2011 tarihli tutanakta, -630 katında yüklenici firmanın sürdüğü hazırlık galerisine ilişkin degaj sondajlarının yeterli sayıda yapılmadığının saptandığı,

Sanık …’nün 09.01.2013 tarihli savcılıkta alınan beyanında genellikle ölçüm yapılmadığı, kendisinin sözüne güvenildiği, hatta bazen gelip sondajların kontrolünün dahi yapılmadığını, bu tür riskli yerlerde rahatlatma sondajlarının kaç adet yapılması gerektiği hususunda bilgisinin olmadığını dile getirdiği, mağdur …’in mahkeme huzurunda alınan 21.01.2015 tarihli beyanında, metre işi çalıştıkları için zaman zaman ilerlemelerine engel olmasın diye sondaj yapılmadan işe devam ettiklerini, ya da sondaj yapılan yeri kaybettikleri için bilmeden sondajsız ilerlediklerini bildirdiği, aynı gün mahkemede beyanda bulunan mağdur … ve …..’ın da defalarca sondajsız ilerleme yapıldığını ifade ettikleri, tanık …’in de aynı tarihte sondajları kontrol etmeye kimsenin gelmediğini, 04.01.2013 tarihinde sanık …’nün kendisine 18 metre sondaj yaptığını söylemesine karşın föye 20 metre olarak kaydını yaptığını beyan ettiği, tanık …’in de anılan günde mahkemede, sondajların yeterli yapılmadığını, örneğin 14 tane yapılacak denilmesine karşın 7 tane yapıldığını yahut 15 metre yapılacak denilerek 7 metrede bırakıldığını ve yapılmış gibi gösterildiğini, haftaiçi sondaj zamanı geldiğinde sadece pazar günleri sondaj yapıldığı için pazara kadar o şekilde çalışmaları için talimat verildiğini söylediği,

İhaleyle üstlenen 7.325 metre alan için sadece bir kişinin sondör olarak atandığı ve yalnızca bir sondaj makinesinin bulundurulduğu, özel bir mesleki eğitim gerektiren, sertifikalı bir işkolu olan sondörlük için bu hususta herhangi bir eğitim almayan, yıllar içinde tecrübe ederek işi öğrenen birinin çalıştırıldığı, ayrıca kendisine ani degaj olayı yahut sondajlarının önemi konusunda eğitim verilmediği,

Tüm dosya kapsamından, sondajların sayı ve uzunluk olarak yeterli gerçekleştirilmediği, sondaj kayıtlarının sondaj föyüne gelişigüzel işlendiği, kayıtların doğruluğunun yetkililer tarafından kontrol edilmeksizin imzalandığı, tek sondör ve tek sondaj makinesi olması sebebiyle hızlı ilerlemeye engel olduğu düşünülen sondajlara yeterli önem verilmediği, sözleşmenin 3 üncü maddesinde 1.sınıf gazlı ocak sınıfında bulunduğu bildirilen ve 405 Doğu Rekup lağımında 2010 yılında iki kere küçük çapta degaj olayı meydana geldiği bilinen aynı yerde çalışma yapılmasına rağmen çalışanların degaj riskine ve sondaj işinin önemine dair herhangi bir eğitime tabi tutulmadığı, ani gaz çıkışının gerçekleşmesi halinde yapılacakların anlatılmadığı, bilgi eksikliği sebebiyle olaydan 4 gün önce sondaj tiji sıkışmalarının doğru değerlendirilmeyerek gerekli çalışmaların yapılmadığı bu suretle de neticeye zemin hazırlandığı görülmüştür.

Olayın diğer bir önemli sebebi acil kurtarma planın bulunmaması ve tahsiliye (kurtarma) ekibinin oluşturulmaması hususunun incelenmesinde;
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun (6331 sayılı Kanun) 11 inci ve 12 nci maddesi, Merkezi Gaz İzleme Sistemi Yönergesi’nin 6 ncı maddesi, Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin Ek-1 inci maddesinde sondajla maden çıkarılan işlerin yapıldığı işyerleri ile yeraltı ve yerüstü maden işlerinin yapıldığı işyerlerinde uygulanacak asgari genel hükümler olarak düzenlenen arama, kurtarma ve tahliye başlığı altında 14, aynı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 15 ve 16 ncı maddelerinde acil durumlarda yeterli sayıda destek elemanının görevlendirilmesi ve eğitilmeleri, kullanılacak ekipmanların uygun yerde kullanıma hazır durumda bulundurulması, solunum cihazları, kurtarma istasyonları, güvenlik tatbikatı ve ilk yardım ekipmanları ile ilgili düzenlemelerin bulunmakta, 25.07.1996 tarihli, Grizulu ve Yangına Elverişli Ocaklarda Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Yönetmelik’in 6 ncı maddesinde, erken uyarı sisteminin kurulmasını zorunlu kılmaktadır.

Ocakta tüm işçileri tehlike anında haberdar edebilecek merkezi bir alarm veya uyarı sisteminin bulunmadığı, metan sensörlerin sesli ya da ışıklı uyarı yapma becerisi olmadığı, dakikalarca aynı hatla iki ayrı lağıma bağlı telefonla olay yerinde çalışanlarına ulaşılmaya çalışıldığı, olayın nedeni, boyutu ve yeri tam olarak tespit edildikten sonra işçilerin en kısa sürede tahliyelerinin sağlanması için acil eylem planı uygulamak yerine lokal tedbirlerle müdahaleye çalışıldığı, olayın ve tehlikenin büyüklüğünün kavranamadığı, bu nedenle işçilerin tahliyesi hususunda hayati öneme sahip zamanın boşa harcandığı, bir kriz yönetiminin kurulamadığı, ocak dışında gerekli çalışmaları ve müdahaleleri yapabilecek acil durum yöneticisinin kalmadığı ve ocak içi ve dışında kaosun meydana geldiği, sözleşmede yer almasına rağmen herhangi bir tahlisiye ekibinin oluşturulmadığı gibi, çalışanlara acil bir durumda nasıl davranacaklarına ilişkin herhangi bir eğitimin verilmediği, gerçekleşmesi muhtemel degaj olayının ve risklerinin anlatılmadığı, ocakta bu boyutta bir olaya karşı genel bir tatbikatın yapılmadığı ve gerekli eğitimlerin verilmediği, şirket yetkililerinin böyle bir duruma karşı hazırlıksız oldukları, ocağı iyi bilen ve acil durumlarda gerekli tedbirleri alarak krizi yönetmekle görevli kişilerin ocağa girmemeleri nedeniyle gelen ekiplerin doğru şekilde yönlendirilemediği, böyle bir olayda dışarıdan gelecek yardım ve tahlisiye ekiplerine gerekli bilgi ve belgelerin, ocak haritalarının en kolay şekilde temimine imkan sağlanamadığı, ocakta kullanılan telefonların çoğunun ev tipi telefonlar olduğu görülmekle, muhtemel felakete süregelen hazırsızlığın ve felaketin gerçekleşmesi üzerine gerçekleştirilen kriz yönetiminin başarısızlığının, neticeye doğrudan etki eden bir kusur olduğu saptanmıştır.

Benzer şeklide 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4 ve 10 uncu maddelerinde ve İş Sağlığı ve Güvenliği Risk Değerlendirmesi Yönetmeliği’nde İş sağlığı ve güvenliği risk değerlendirmesi düzenlenmiş olup işyerinde meydana gelebilecek her türlü iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin risklerin değerlendirilmesinin işveren tarafından yapılacağı veya yaptırılacağının hükme bağlandığı ancak buna rağmen acil durum eylem planının hazırlanmadığı, acil durumlarda müdahale etmek üzere kriz masası ekibi, yangın müdahale ekibi, çevresel kaza acil durum ekibi, ilk yardım ekibi, güvenlik ekibi, yardım ve ulaştırma koordinasyon ekibi, yemekhane acil durum ekibi gibi çalışma gruplarının oluşturulmadığı gibi olay tarihinde meydana gelen hadisede olduğu gibi ani ve yoğun bir gaz gelimine karşı risklerin değerlendirilmediği, oysa eski imalat sahalarında kömürün çıkartılmasıyla oluşan büyük boşluklarda biriken zararlı gazların meydana gelebilecek göçükler ve katmanlardaki oturmalar dolayısıyla kırık ve çatlaklardan ocağın içine doğru püskürmesinin madencilikte bilinen ve öngörülebilen en tehlikeli risklerden olduğu, olayın meydana geldiği maden ocağında bu şekilde bir gaz gelimi olabileceğinin bazı bilim insanları tarafından araştırmalara konu edilip bu konuda bilimsel çalışmalar yapıldığının işletme idaresi tarafından bilinmesine rağmen bu çalışmalardaki bilgilerin dikkate alınmadığı, merkezi bir alarm ve haberleşme ile ilgili risk değerlendirmesinin yapılmadığı bu şekildeki kusurlu eylemlerin neticeye doğrudan etki ettiği anlaşılmıştır.

Mevzuata aykırı şekilde ateşleme yapılmasının olaya etkisi;
11.03.1997 tarihli, Grizulu Ocaklarda Elektrik Enerjisi Kullanılması Hakkında Yönetmelik’in 27 nci maddesinde, ani gaz boşalması ihtimali bulunan ocaklarda, ateşleme işleminden önce, ateşleme yapacak yerin hava dönüş yolu üzerindeki bütün personelin çekilmesini ve elektrik enerjisinin kesilmesini sağlayarak bunlardan ateşleyiciyi haberdar edecek bir emniyet nezaretçisinin bulundurulmasının zorunlu olduğu ve bu kişinin lağımlar ateşleninceye ve neticeden kendisinin haberdar edilene kadar o bölgeden ayrılamayacağının vurgulandığı, buna rağmen herhangi bir emniyet nezaretçisinin görevlendirilmeksizin ve orada görevli 9 kişinin hava dönüş yolunda bulunduğu esnada ateşlemenin gerçekleştirildiği,

TTK Ani Gaz ve Kömür Püskürmesi (Degajlara) Olaylarına Karşı Alınacak Emniyet Tedbirleri Yönergesi’nin 7 nci maddesinin dördüncü fıkrasında, ateşlemelerin vardiya sonunda ve mümkün mertebe tek kademede yapılacağı hükmüne yer verildiği, buna karşın, rekup lağımında patlatma işlemi vardiya ortasında yapıldığı gibi önceki çalışmaları tamamlamak için yapılan kısmi atışın arındaki sıkışmış zonu tetikleyerek olaya temel hazırladığı,

Maden ve Taş Ocakları ile Açık İşletmelerde ve Tünel Yapımında Alınacak İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Önlemlerine İlişkin Tüzük’ün 38 inci maddesinin d fıkrasında, ani grizu çıkmasından kuşkulanılması halinde veya lağımlar kömür damarına yaklaşıyorsa gecikmeli kapsül yerine emniyetli kapsülün kullanılması gerektiğinin hükme bağlanmasına karşın, ateşleme sırasında gecikmeli kapsülün kullanıldığı,

Ateşleme mahallinde bulunan oksijen odalarının yerlerinin işaretlenmediği, hava fisketelerinin ise degaj riskini karşılayacak, istasyona sığınan işçiyi posta altında yaşatacak yapıda olmadıkları,

TTK Ani Gaz ve Kömür Püskürmesi (Degajlara) Olaylarına Karşı Alınacak Emniyet Tedbirleri Yönergesi’nin 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ateşleme yerinin galeriyi havalandıran tali pervanenin bulunduğu tarafta, arından en az 200 m uzakta olacağı bildirilmiş olması dikkate alınmaksızın, 95 metre uzaklıkta ateşleşmenin yapıldığı, yine aynı maddenin beşinci fıkrasında ateşleme işleminde, ateşlemeden etkilenebilecek yerde 3 kişiden fazla kimse bulundurulmayacağı belirtilmesine rağmen kaza öncesinde bu mahalde ateşleme işleminde ateşlemeden etkilenebilecek 9 kişinin bulunmasına kayıtsız kalınarak, daha fazla kişinin olaydan etkilenmesine sebep olunduğu,

Degaj sonucu arından geriye doğru 150-160 metrelik bir alanın kömür postası ile dolduğu, ateşleme mahallinin bulunması gereken 200 metre mesafe ve ateşleme sonrasında, arından itibaren postanın geldiği mesafe dikkate alındığında, ateşleme mahali gerçekten 200 metrede ve ateşleme sırasında işçiler de bu mahalde usulüne uygun şekilde korunuyor olmaları durumunda ölümlerin önüne geçilebileceği gözetildiğinde mevzuata aykırı şekilde yapılan ateşlemenin gerçekleşen neticenin ağırlığına olan etkisi anlaşılmaktadır.

Olayın diğer sebeplerinin incelenmesinde;
Mağdur …’in mahkeme huzurunda alınan 21.01.2015 tarihli beyanında, metre işi çalıştıkları için ilerlemelerine engel olmasın diyerek bir süre sondajsız işe devam ettiklerini, yine katılan …’ın da aynı tarihli beyanında ilerlemeden ödün vermemek için defalarca sondajsız iş yaptıklarını bildirdikleri gözetildiğinde kesene usulü çalıştırılan yüklenici firmanın işçilerin, daha fazla ilerleme yapıldığında ellerine daha fazla para geçeceğinden emniyet tedbirlerini ve kendi güvenliklerini ihmal etmek pahasına çalışmaya devam ettikleri,

Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 141 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ruhsat sahasında yeraltı üretim yöntemiyle çalışan işletmelerde daimi nezaretçi atamasının yapılmasının zorunlu olduğu düzenlemesine yer verilmesine ve 16.01.2008 tarihli sözleşme eki olan TTK Her Türlü Kazı, Hazırlık, Tesis, Nakliye, İnşaat, İmalat, Montaj, Tamir ve Bakım İşlerine ait Genel Emniyet Şartnamesi’nin IV-Teknik Eleman Bulundurma başlıklı kısmın 3 üncü maddesinde daimi nezaretçi atamasının yapılmasını zorunlu kılmasına rağmen, daimi nezaretçi bulundurulmaksızın çalışmanın sürdürüldüğü,

6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun (6331 sayılı Kanun) 6 ncı ve 38 inci maddeleri gereğince 50’den fazla çalışanı bulunan çok tehlikeli sınıf niteliğindeki işyerinde iş güvenliği uzmanı bulundurulmasının zorunlu olduğu ibaresine değinilmesine ve yine aynı şartnamenin 4 üncü maddesinde iş güvenliği uzmanı atamasının yapılmasını mecburi şart olarak belirlenmesine karşın, iş güvenliği uzmanı istihdam edilmeksizin faaliyetlere devam edildiği,

Bahsi geçen şartnamenin 5 inci maddesinde teknik nezaretçi atamasının yüklenici firma tarafından yapılması öngörülmüş olmasına rağmen, bu konuda kayıtsız kalınarak, aynı zamanda ruhsat sahibi asıl işveren kurumda Hizmet Alım Şube Müdürlüğü görevini yürüten …’ın teknik nezaretçi olarak atanması suretiyle iki işte birden çalışan sanığın bu pozisyondaki görevini etkin şekilde yapılmasının önüne geçildiği,

Adı geçen şartnamenin 3 üncü bölümündeki 5 inci maddeye aykırı olarak müteveffa işçilerden herhangi birinin işe başlamadan önce 7 günlük intibak eğitiminin aldırılmadığı, alınan eğitimlerin yalnızca genel iş güvenliği ve ferdi oksijen maskesi kullanımı konularını içerdiği, sistematik olmadığı, belgelerin Milli Eğitim Bakanlığı onaylı olmadığı gibi eğitim verenlerin de bu konuda eğitici belgelerin bulunmadığı, yer altı madden ocağında çalışmanın riskleri ve özellikle degaj olayına ilişkin işçilere bilincin kazandırılmadığı, olay sonrası ölen işçilerden hepsinin yanında maskesinin bulunmasına karşın herhangi birine takılı vaziyette olmamasının, oksijen maskesi kullanımına ilişkin verilen eğitimin yetersizliğin göstergesi olduğu,

Öncesinde madencilikle ilgili herhangi bir çalışması olmayan, çalışanlarını genellikle TTK Genel Müdürlüğü emekli personelden, ekipmanları kiralama yoluyla yine işveren kurumdan temin eden yüklenici firmanın ihtisas ve teknoloji anlamında işin yürütülmesinde yetersiz kaldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde,

Sanıklardan proje sorumlusu ve teknik nezaretçilik görevini sürdürenlerin işveren baskısıyla işlerini kaybetme korkusuyla hareket etseler dahi sorumlulukların devam edeceği, yüklenici firma yetkilisi diğer sanıkla beraber her üçünün de, hangi mevzuat gereği hangi önlemin alınması gerektiğini bilmeleri gerektiği, bulundukları konum gereği mevzuata aykırı durumları saptamaları, gidermeleri veya giderme kabiliyeti olan makamlara bildirmeleri, gerekli önlemleri almasını sağlamaları, aksi halde ara faaliyete ara verme dahil her türlü önlemin alınması için vazifeleri gereği gerekiyorsa resmi makamlar dahil tüm mekanizmaları harekete geçirmeleri gerekirken işçilerin insani şartlarda çalışmaları için uygun ortam sağlamadıkları, mevzuata aykırı olarak yapılan ya da mevzuat gereği yapılması gerekli hususları göz ardı ederek, noksanlıkları ikmal etmek yerine görmeyerek, ihmaller zincirini tamamlamak suretiyle öngörülebilir olayın meydana gelmesine sebebiyet verdikleri anlaşılmaktadır.

Dosyadaki bilirkişi raporlarının incelemesinde;
Olay yerinde defaetle inceleme yapılması sonucu Bülent Ecevit Üniversitesi Maden Mühendisliği bölümü öğretim üyesi, maden yüksek mühendisi, iş güvenliği uzmanı, profesör doktor…., aynı üniversitenin Elektrik ve Elektronik bölümünde araştırma görevlisi, elektrik yüksek mühendisi …. maden mühendisleri ….. olmak ü zere 5 kişiden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan ve Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim ettirilen 09.05.2013 havale tarihli raporda, olay günü Kuzey Doğu Rekup Lağımı -630 katında meydana gelen kazanın, çok büyük boyutlu bir ani degaj olayı (ani gaz ve kömür püskürmesi) olduğu, yüklenici firmanın sözleşmeye ve 3213 sayılı Madencilik Kanunu’nun (3213 sayılı Kanun) 31 inci maddesine göre teknik nezaretçi olarak, galeri sürme işini sürekli olarak takip edecek ve yalnızca bu görevi yapacak bir maden mühendisini görevlendirmediği, daimi nezaretçi ve iş güvenliği uzmanı ataması yapmadığı, yine sözleşmede öngörüldüğü gibi proje sorumlusunun benzer işlerde 5 yıllık deneyimi bulunan bir kimse olarak seçmediği, risk analizi yaptırmadığı, çalışanlara verilen eğitimlerin, iş sağlığı ve güvenliği eğitici belgesi olan kimseler tarafından verilmemesi ve eğitim alanlara Milli Eğitim Bakanlığı onaylı belgelerin verilmemiş olması sebebiyle yetersiz kalmasına kayıtsız kaldığı, işçilerin kesene usulü çalıştırdığı, sondajların belirlenen 65 mm çapındaki uçlar yerine 45 mm çapındaki uçlarla yaptırdığı, sondajların yapıldığı makinelerin sürekli arızalanmasına karşın değiştirmediği, denetlenmesi gereken en önemli adımlardan olan sondaj işleminin yalnızca mesleki tecrübesi bulunan tek bir kişinin insiyatifine bıraktığı, degaj riski bulunan alanda, delme ya da patlatma yapılırken komple atım yerine kısmi patlatma yapıldığı, patlatmanın arından en az 200 metre geride olması gerekirken 95 metre geride yapılmasına ve patlatma alanında bulunması gereken telefonun 10 metre geride olmasına ve olay yerinde patlatma sırasında 3 kişiden fazla kişi bulunmasına müsaade ettiği, ani gaz boşalması ihtimaline binaen, personelin çekilmesini ve elektrik enerjisinin kesilmesini sağlayacak emniyet nezaretçisini bulundurmadığı, acil durumlar için telefonla iletişim dışında herhangi bir tahliye ikaz sistemi bulundurmadığı hususları birlikte gözetildiğinde;

a.Anılan eylemleriyle olayın meydana gelmesinde, yüklenici firma çalışanları sanıklar …, …’ın asli kusurlu, sanık …’ın ise kusurlu olduğu,

b.Sanıklar …, … ve …’ün, ani gaz geliri ve degaj tehlikesi bulunan bir ocakta sorumluluk alabilecek eğitimleri, bilgileri ve tecrübeleri bulunmadığından kusurları olmadığı, sanık …’nün sondajların nerede, kaç adet, hangi doğrultuda ve kaç metre yapılacağının yeterli eğitimi ve bilgisi olmamasına karşın sadece kendisinin insiyatifine bırakıldığından kusurunun bulunmadığı,

c.Asıl işverenin sayılan eksiklikler üzerinde denetim yetkisini kullanarak gerektiğinde iş bıraktırılması gibi önlemlere başvurarak iş güvenliği mevzuatına aykırı çalışmayı engellemesi, tüm rekup lağımlarında stampa göre geçilecek tüm damarların gaz içerikleri ve degaja yatkınlıkları konusunda yüklenici şirketi bilgilendirmesi gerektiği gözetildiğinde kazanın gerçekleşmesinde, aksine davranışlarıyla asıl işveren kurum çalışanları …, … ve …’ın kusurlu oldukları bildirilmiştir.

Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim ettirilen üç maden yüksek mühendisi ODTÜ öğretim görevlisi, bir hukukçu ve bir elektrik mühendisi olmak üzere 5 kişiden oluşan bilirkişi heyetince hazırlanan 23.12.2013 havale tarihli bilirkişi raporunda, ani degaj tehlikesinin bulunduğu kömür ocağında tehlikenin giderilmesi için metan drenajı uygulama yapılması, sondajların sayısı ve uzunluğunun mevzuata uygun şekilde gerçekleştirilmesi, yapılan sondajların özenle denetlenmesi, yeterli sayıda sondaj makinesi ve sondör bulundurulması, sondörün ani degaj olayı ve sondajların önemi konusunda eğitilmesi, ateşlemenin arına 200 metreden daha yakın mesafeden yapılmaması, iş güvenliği uzmanı istihdam edilmesi, ateşlemenin etki alanında 3 kişiden fazla kimsenin bulundurulmaması, emniyet nezaretçisinin görevlendirilmesi, mevzuata göre arının bir kısmı yerine bir tamamında ateşleme yapılması, tehlike anında devreye girecek acil tahliye ikaz sistemi bulundurulması, işçilerin kesene usulü çalıştırılmaması gerekirken;

a.Aksine davranışlarıyla yüklenici firma çalışanları sanıklar …, … ve …’ın asli kusurlarıyla neticeye sebebiyet verdikleri,

b.Yüklenici firmanın yaptığı işleri denetlemekte yetersiz kalan, denetlemekle tespit ettiği eksikliklerin giderilmesi hususunda yükleniciye yaptırım uygulamayan, ani degaj olayının gerçekleştiği galeri arınına gerekli özelliklere sahip gaz ölçme sensörlerinin montesini sağlamayan asıl işveren müessesinde işveren vekili sanıklar … ve …’ın kusurlarıyla olaya neden oldukları,

c.Asıl işveren firma çalışanı teknik nezaretçi sanık …’ın, ateşleme ve sondaj işlemleri sırasındaki hataları tespit etmek ve ateşleyici ile sondörü uyarmak suretiyle görevinin gereklerini yerine getirmesi gerekirken ihmali eylemleriyle kazaya neden olduğu,

d.Yüklenici firma vardiya mühendisleri sanıklar …, … ve …’ün yapılan sondajların sayılarını ve uzunluklarını kontrol etmeksizin sondaj föylerini imzalamaları sebebiyle neticenin gerçekleşmesinde sorumlulukları bulunduğu,

e.Yüklenici firma çalışanı sondör …’nün tanık beyanlarına göre sondaj verilerini gerçeğe aykırı olarak işlemesi sebebiyle olayın meydana gelmesinde kusurunun bulunduğu saptanmıştır.

Yargılama aşamasında aldırılan, 04.04.2017 havale tarihli İTÜ Maden Fakültesi, Maden Mühendisliği bölümü öğretim görevlilerinden oluşan üç kişilik bilirkişi heyet raporunda, gerçekleştirilen sondajların sayısının ve uzunluğunun yetersiz kaldığı, sondajların kontrolünün sağlanmadığı, tek bir sondöre ve sondaj makinesi bulundurulduğu, sondöre yaptığı işin önemi ve ani degaj olayı konusunda eğitim verilmediği, iş güvenliği uzmanı bulundurulmadığı, ateşleme alanının, arına 200 metreden yakın olduğu, ateşleme alanında 3 kişiden fazla kimsenin olmasına izin verildiği, ateşleme sırasında emniyet nezaretçisi görevlendirilmediği, mevzuata göre yasak olan gecikmeli kapsül kullanıldığı, ateşleme için vardiya sonunun beklenmediği, işçilerin kesene usulü çalıştırıldığı, risk değerlendirilmesi yaptırılmadığı hususları beraber değerlendirildiğinde;

a.İş yerinde ateşleme nezaretçisi, teknik nezaretçi, iş güvenliği uzmanı istihdam etmeyen, risk analizi yaptırmayan, sondaj işinde yeterli ekipman ve eleman bulundurmayan yüklenici firma çalışanları sanıklar …, … ve … asli kusurlu,

b.Asıl firma çalışanları sanıklar … ve …’ın yüklenici firmanın çalışmasını denetlemeyerek, yeterli yaptırımı uygulamayarak olaya tali kusurlarıyla sebep oldukları,

c.Sanıklar …, …, …, …’nün yeterli eğitimleri olmadığından kusurlarının bulunmadıkları,

d.Ani gaz ve ve kömür püskürmesi olayına sebebiyet veren basınçlı gaz tabakasının, aynanın sol üst köşesinde bulunduğu, bu bölgenin ve degaj olayının yapısı itibariyle, yapılacak tüm degaj sondajı faaliyetlerinde bu gazlı zonu kesmeden ilerlemenin her zaman ihtimal dahilinde bulunması sebebiyle olayda kaçınılmazlık unsurunun değerlendirilmesi gerektiği ve bu unsurun olayda tali kusur olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir.

Yargılama aşamasında, soruşturma aşamasında 23.12.2013 havale tarihli raporu hazırlayan bilirkişi heyetine ek rapor tanzim ettirilmiş, 15.03.2018 tarihli raporda, asıl işveren ve alt işveren yetkililerinin yeterli önlemleri almadığı, bazı çalışanların olayda kusurlu olduğu kanaatine varıldığından, gerekli tüm önlemlerin alınmasına rağmen olayın meydana gelmesi şeklinde tanımlanabilecek kaçınılmazlık olgusunun kazada bulunmadığına değinilmiştir.

Yine yargılama aşamasında, soruşturma aşamasında 09.05.2013 havale tarihli raporu hazırlayan bilirkişi heyetine ek rapor tanzim ettirilmiş, 18.12.2018 tarihli raporda, üst işveren ve taşeron firmanın üstlerine düşen sorumlulukları yeterli şekilde yerine getirmedikleri yinelenmiş ancak Zonguldak Havzası’nın geçirmiş olduğu iki büyük tektonik hareket nedeniyle bazı belirsizliklerin bulunması ve dünya çapında gerçekleşen degaj olayları düşünüldüğünde olayda aksi tesadüfler sebebiyle kısmen kaçınılmazlıktan söz edilebileceği vurgulanmıştır.

Bilirkişi raporlarında değinilen kaçınılmazlık hususunun irdelenmesinde;
Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin, 07.11.2019 tarihli, 2019/220 Esas, 2019/6669 Karar sayılı kararında ”…Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder.

Kaçınılmazlık (beklenmedik durum, fevkalade hâl, kaza, kötü tesadüf, umulmayan hâl) sorumlu kişinin irade ve davranışından bağımsız olarak herkese ödev yükleyen genel bir davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun kaçınılmaz surette ihlali sonucunu doğuran olaydır (Eren, F.: Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara 1975, s.139; Tandoğan, H.: Türk Mesuliyet Hukuku, İstanbul 2010, s. 461).

Kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için öncelikle irade dışı olarak nitelendirilebilecek bir olayın meydana gelmesi gerekmektedir. Yağmur, fırtına, sel, buzlanma gibi olaylar, hastalık gibi psiko-fizyolojik olaylar kaçınılmaz bir olay olarak kabul edilebilir (Eren, s.141; Tandoğan, s.461; Güneren, A.: İş Kazası ve Meslek Hastalığından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Ankara 2018, s.706).
Diğer taraftan kaçınılmaz hâl teşkil eden olay nedeniyle bir davranış kuralı veya borç ihlal edilmeli, diğer bir söyleyişle ifa edilememesine neden olmuş olmalıdır. Ayrıca kaçınılmazlıktan bahsedilebilmesi için beklenmeyen hâl teşkil eden olay ile borcun ihlali arasında uygun illiyet bağı da bulunmalıdır (Eren, s.142; Tandoğan, s.461; Güneren, s.706).

Kaçınılmazlığın son ve en önemli unsuru ise genel davranış normunun veya sözleşmeden doğan borcun ihlalinin önlenemez (kaçınılamaz) olmasıdır. Önlenemezlik, alınabilecek tüm tedbirlerin alınmış olmasına karşılık davranış kuralının veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlal edilmiş olduğunu ifade etmektedir. Olay önlenemez olmasına karşılık bir davranış kuralına veya sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa kaçınılmazlıktan söz edilemeyeceği kuşkusuzdur. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler önlenemez olaylara karşın genel davranış normunun veya sözleşmeden doğan borcu önleme olanağı sağlamaktadır (İyimaya, Ahmet: Sorumluluk ve Tazminat Hukuku Sorunlar, Ankara 1990, s. 175; Güneren s.706). Örneğin; bir inşaat işçisinin üzerinde çalışacağı tabiyeyi hazırlamak için duvara beton çivisi çakarken çivinin başının kırılıp gözüne kaçması olayında çivinin kırılması irade dışı ve önlenemez bir olay olmakla birlikte kırılan bu çivinin işçinin gözüne kaçması önlenemez bir olay değildir. Zira çalışma esnasında gözlük kullanılarak bu neticenin önüne geçilebilir. O hâlde böylesi bir durumda olayın önlenemez olduğu gerekçesiyle kaçınılmazlıktan bahsetme imkanı yoktur…” Denilmektedir.

12.05.2010 tarihli ve 27579 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 45 inci maddesinin üçüncü fıkrasında da anılan karara uygun olarak kaçınılmazlık unsuruna değinilmiştir, buna göre;

”(3)İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır. Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesi durumudur. İşveren alınması gerekli herhangi bir önlemi almamış ise olayın kaçınılmazlığından söz edilemez.” İbaresine yer verilmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, dosya kapsamından, degaj olayının önlenmesi için belirlenen kurallara uyularak düzenli olarak yapılması gereken ve alınması gerekli en önemli tedbir sondaj çalışmalarının yeterli sayıda ve uzunlukta gerçekleştirilmediği, bununla birlikte meydana gelen bu ani gaz çıkışının, bu kadar ağır sonuçlar doğurmasının da bir kısım sanıkların ihmali davranışlarından kaynaklandığının anlaşıldığı, yapılan ihale neticesi akdedilen sözleşme gereği işin yürütülmesine başlanan 2008 yılından, olayın vuku bulduğu 2013 yılına değin geçen 5 yıllık sürede, yukarıda değinilen türlü eksikliklerin öngörülerek, önleminin alınabilir olduğu gözetildiğinde, hadisenin sonucunda çalışanların zarar görmemesinin engellenebileceği dolayısıyla da kaçınılmazlık unsurunun somut olayda bulunmadığı kabul edilmelidir.

A.Sanıklar … ve … Hakkında Kurulan Hükümlere İlişkin Temyiz İtirazları Yönünden;
Yapılan yargılama sonucunda, ilk derece mahkemesince, sanıklar … ve … hakkında taksirle öldürme suçundan, 85 inci maddesinin ikinci fıkrası, 62 nci maddesi, 50 nci maddesinin dördüncü fıkrası, 52 nci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları gereğince 24.300 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiş olup, İstinaf Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesince kurulan hükümlere yönelik katılanlar vekilleri ve sanıklar müdafilerinin istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verildiği, 5271 sayılı Kanun’un 286 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde yer verilen; “Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar”ın temyizi mümkün olmaması karşısında hükmedilen cezanın türü ve miktarı itibariyle istinaf başvurusu sonucu verilen kararın kesin olması sebebiyle katılanlar vekilinin ve sanık müdafiinin temyiz isteminin REDDİNE,

B. Sanık … Hakkında Kurulan Hükme İlişkin Temyiz İtirazları Yönünden;
İstinaf aşamasında, sanık …’ın Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden temin olunan güncel nüfus kayıt örneğine göre, 23.08.2020 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması karşısında, Bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak, sanık hakkındaki davanın düşürülmesine karar verilmesinde hukuka aykırı bir durum görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar …, …, …, … vekilinin ve katılanlar … ve … vekilinin sanık hakkında olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine, Katılanlar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … vekilinin kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, sanığın en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğine, katılanlar …, …, …, …, … vekilinin sanık hakkında olası kast yahut bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğine, katılanlar …, … ve … vekilinin ceza miktarının artırılması gerektiğine ve sanık hakkında olası kast yahut bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz sebeplerinin reddiyle, usul ve Kanuna uygun bulunan Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda 05.11.2020 tarihli, 2020/682 E. 2020/1925 K. sayılı “istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılarak sanık hakkında kamu davasının düşürülmesine” dair hükmünün isteme uygun olarak 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

C.Sanıklar …, …, …, … Hakkında Kurulan Hükümlere İlişkin Temyiz İtirazları Yönünden;
Yüklenici firma çalışanları vardiya mühendisleri sanıklar …, …, …’in sondaj föyünü denetleyen olarak imzaladıkları gözetildiğinde, sondaj işinin sürdürülmesinde görev aldıkları, iş güvenliği konusunda herhangi bir yetki yahut sorumluluklarının olduğunun dosya kapsamından anlaşılamadığı, neticeyi engelleyebilme adına icrai karar alma, yahut tedbiren ocağı kapatma ve üretimi durdurma şeklinde yetkilerinin bulunmadığı, işletme organizasyonu içerisinde bulunan ve kendilerinden hiyerarşik olarak üst konumda bulunan sanıklar tarafından da mevcut eksikliklerinin bilinmesine karşın yetkileri çerçevesinde neticeyi engelleyici yaptırımlar uygulamadıkları, gerçekleşen degaj olayının ve neticesindeki ölümlerin tek sebebinin sondaj çalışmalarının yetersizliğinden kaynaklanmadığını, bilirkişi raporlarının bir kısmında, ani gaz püskürme olaylarının uygun sondajlarla büyük oranda azaltılabileceği ancak tamamen engellenemeyebileceğinin bildirildiği, sanıklara degaj ve sondajla ilgili riskler hakkında yeterli bilginin verilmediği hususları birlikte gözetildiğinde sanıklar hakkında kurulan hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Sondaj ustası olarak çalışan sanık …’ye işiyle ilgili herhangi bir eğitim verilmediği gibi, sanığa degaj ve sondajla ilgili riskler hakkında da yeterli bilginin verilmediği, organizasyonun büyüklüğü düşünüldüğünde kendisinin üzerinde hiyerarşik zincirde işinde yetkin, eğitimli onlarca kimsenin bulunmasına karşın sanığın yaptığı işlerin takibinin gelişigüzel yapıldığı, tüm insiyatifin kendisine bırakıldığı hususları beraber değerlendirildiğinde, sanık hakkında kurulan hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar …, …, …, … vekilinin ve katılanlar … ve … vekilinin sanıklar hakkında olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine, Katılanlar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … vekilinin kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, sanıkların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğine, katılanlar …, …, …, …, … vekilinin sanıklar hakkında olası kast yahut bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğine, katılanlar …, … ve … vekilinin ceza miktarının artırılması gerektiğine ve sanıklar hakkında olası kast yahut bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz sebeplerinin reddiyle, usul ve Kanuna uygun bulunan Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda 05.11.2020 tarihli, 2020/682 E. 2020/1925 K. sayılı “istinaf başvurusunun esastan reddine” dair hükmünün isteme uygun olarak 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

D.Sanıklar …, … ve … Hakkında Kurulan Hükümlere İlişkin Temyiz İtirazları Yönünden ;
Sanıkların eylemlerinin hukuki açısından nitelendirilmesinin yapılması için temyiz sebeplerinde yer alan olası kast ve bilinçli taksir hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.

5237 sayılı Kanun’un “Kast” başlıklı 21 inci maddesi;

“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”

Şeklinde düzenlenmekle, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.

Olası kastın tanımlandığı 21 inci maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde; “…Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.

Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.

Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.

Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.”

Şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.

Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilinerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Failin, gerçekleştireceği hareketin kanunî tipe vücut vereceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.

Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.

Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve “olursa olsun” düşüncesi ile göze almakta, neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.

5237 sayılı Kanun’un hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç, kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasında taksir;
“… dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.”

Şeklinde tanımlanmıştır.

Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk ceza hukuk sisteminde kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

5237 sayılı Kanun’da taksir; “basit” ve “bilinçli” taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22 nci maddenin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir;

“Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi …”

Şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt, taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

5237 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinin ikinci fıkrasında; “Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi …” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında; “Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır.” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.

Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde; “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir…Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir.” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 17. Baskı, Ankara 2017, s.303-304.)

Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar …, …, …, … vekilinin ve katılanlar … ve … vekilinin sanıklar hakkında olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine, Katılanlar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … vekilinin kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, sanıkların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğine, katılanlar …, …, …, …, … vekilinin sanıklar hakkında olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine, katılanlar …, … ve … vekilinin ceza miktarının artırılması gerektiğine ve sanıklar hakkında olası kast hükümlerinin uygulanması gerektiğine, sanık … müdafiinin kusur durumuna ve ceza miktarına, sanık … müdafiinin kusur durumuna, olayda kaçınılmazlık unsurunun bulunduğuna ve bilirkişi raporlarının hükme esas almaya elverişli olmadığına ilişkin temyiz sebeplerinin reddine, ancak;

Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda;

1-07.11.2006dan proje sorumlusu olduğu zamana değin aynı yerde vardiya mühendisi olarak çalışan, 23.03.2011 tarihinden bu yana, işvereni yüklenici firma tarafından işveren adına, projenin hazırlanmasından, uygulanmasından ve uygulamanın kontrolünden sorumlu olarak görevlendirilen, maden mühendisi sanık …’ın, işveren vekili olarak, sözleşmenin gereklerine uygun olarak daimi nezaretçi atanması, tahlisiye ekibi ve kurtarma protokolü oluşturulması hususunda işverenine gerekli uyarılarda bulunması, sondaj işleminin yetersizliğine ilişkin gelen uyarıları dikkate alarak uygun hale getirilmesini sağlaması, risk değerlendirilmesi raporu hazırlatması, ateşleme işinin ve degaj olayının risklerini gözeterek çalışanlarına gerekli çalışma ortamını hazırlaması ve çalışanların anılan noktalarda etkin bir eğitimden geçirilmesine imkan yaratması, gerekirken aksine iş güvenliği mevzuatına aykırı bu eylemleriyle, kazaya sebebiyet verebileceğini objektif olarak öngördüğü halde neticenin meydana gelmeyeceğine inanmak suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlarıyla, bilinçli taksirle hareket ettiğinin anlaşılması karşısında, cezasında 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmemesi,

2-Yüklenici şirketin yönetim kurulu başkanı, anılan şirketi münferiden temsile yetkili sanık …’in, şirketi adına imzaladığı sözleşmede yer almasına karşın iş güvenliği uzmanı, daimi nezaretçi, teknik nezaretçi görevlendirmesi yapmadığı, çalışanlarına işin riskine yönelik uygun eğitim aldırmadığı, teknik nezaretçinin ruhsat sahibi asıl işveren kurumda çalışan bir kimse olmasına kayıtsız kalarak, teknik nezaretçi görevinin etkin şekilde yapılmasını sağlamadığı, tahlisiye ekibi ve kurtarma protokolü oluşturulmasını gerçekleştirmediği, risk değerlendirmesi yaptırarak burada öngörülen riskleri bertaraf edecek çalışma ortamını çalışanlarına temin etmesi gerektiği ve tüm bu ihmali davranışlarını 2008 yılından, hadisenin vuku bulduğu 2013 yılına değin geçen 5 yıllık süre boyunca devam ettirdiği değerlendirildiğinde anılan davranışlarıyla neticeye asli kusuruyla sebep olduğu ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bu eylemleriyle, kazaya sebebiyet verebileceğini objektif olarak öngördüğü halde neticenin meydana gelmeyeceğine inanmak suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlarıyla, bilinçli taksirle hareket ettiğinin anlaşılması karşısında, cezasında 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmemesi,

3-03.03.2011 tarihinden olay anına değin teknik nezaretçi görevini yürüten, aynı zamanda Türkiye Kozlu Taşkömürü İşletme Müessesi Genel Müdürlüğü Yapı Denetim Grup Başkanı ve Hizmet Alım Şube Müdürü maden mühendisi sanık …’ın, Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği’nin 134 üncü maddesine göre tüm maden ocağında, görevi ile ilgili inceleme yapma ve gerekli her türlü bilgiyi alma ve kanun kapsamında gerekli önlemlerin aldırılması yetkisine sahip olduğu, en az 15 günde bir görev aldığı işyerindeki faaliyetlerle ilgili eksiklik ve aksaklıkları, öneri ve önlemleri belirleyerek, ”Teknik Nezaretçi Defteri”ne rapor etmekle yükümlü olduğu, işyerinde yaptığı incelemeler neticesinde can ve mal güvenliği açısından tehlikeli bir durumu tespit etmesi halinde, maden üretimine yönelik faaliyetleri durdurma yetkisine sahip olduğu, sözleşme tarafları firma çalışanlarının bir araya gelmesiyle oluşan iş sağlığı güvenliğine ilişkin kurul tutanaklarında sanığın görevli olduğu 27.07.2011-26.10.2012 tarihleri arasında sondajlara ilişkin çok kez uyarının yer almasına karşın kendisinin bu eksiklerin tamamlanmasında takipçi olmadığı, yerel mahkemece yapılan incelemede 46 sayfası dolu teknik nezaretçi defterinde, sanık tarafından 20.12.2012-21.12.2012 tarihlerinde degaj sondajlarına ilişkin uyarıların yazıldığı görülmüşse de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı denetimlerinde 09.05.2012-23.05.2012 tarihlerinde tutulan tutanaklarda ”Teknik Nezaretçi Defteri”nin öneri ve önlemleri içermediğinin bildirildiği, bununla birlikte sondaj sayı ve uzunluklarının yetersizliğinin yanında olayın meydana gelmesinde etken iş güvenliği uzmanının, daimi nezaretçinin bulundurulmaması, risk değerlendirmesi raporunun olmaması, çalışanların eğitim eksikliği, ateşleme esnasında uygun koşulların sağlanmaması, tahsiliye ekibinin oluşturulmaması, acil durum planı hazırlanmaması v.b. gibi birden fazla ihmal hakkında kendisi tarafından yüklenici şirkete herhangi bir tespit ve önerisinin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyerek, neticeye asli kusuruyla sebep olduğu ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bu eylemleriyle, kazaya sebebiyet verebileceğini objektif olarak öngördüğü halde neticenin meydana gelmeyeceğine inanmak suretiyle dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranışlarıyla, bilinçli taksirle hareket ettiğinin anlaşılması karşısında, cezasında 5237 sayılı Kanun’un 22 nci maddesinin üçüncü maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmemesi,

4-Sanık …’ın gerçekleştirdiği maden yöneticiliği işinin ve sanık …’in yürüttüğü şirket yöneticiliği işinin yapılmasının ruhsatnameye tabi işlerden olmadığından 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin altıncı fıkrasında belirli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde üç aydan üç yıla kadar bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasının mümkün bulunmadığı nazara alınmadan çalışma hürriyetini kısıtlayacak şekilde madencilik ile ilgili faaliyetlerinden 3 yıl süre ile yasaklanmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu gözetilerek, Ağır Ceza Mahkemesi hükmündeki 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası uygulanmasına ilişkin kısmın hüküm fıkrasından çıkartılmasına karar verilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, katılanlar …, …, …, … vekilinin ve katılanlar … ve … vekilinin, katılanlar …, …, … vekilinin, katılanlar …, …, …, …, … vekilinin, katılanlar …, … ve … vekilinin temyiz sebepleri bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, açıklanan nedenlerle isteme uygun olarak, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda 05.11.2020 tarihli, 2020/682 E. 2020/1925 K. sayılı “istinaf başvurusunun esastan reddine” dair hükmünün 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca BOZULMASINA; bozma kararı doğrultusunda işlem yapılmak üzere 5271 sayılı Kanun’un, 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (7165 sayılı Kanun) 8 inci maddesi ile değişik 304 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, dosyanın gereği için Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesine; kararın bir örneğinin de Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3.Ceza Dairesine iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE;
20.06.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.