Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2022/1730 E. 2023/1016 K. 29.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/1730
KARAR NO : 2023/1016
KARAR TARİHİ : 29.03.2023

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

Sanık hakkında Dairemizin bozma ilamı üzerine kurulan hükme karşı mahkemece direnilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından direnme konuları incelenerek dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Dairemize tevdi kararı üzerine incelenen hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 ncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 nci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 nci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 260 ncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 ncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1.Sürmene Asliye Ceza Mahkemesinin, 24.12.2014 tarihli ve 2014/316 Esas, 2014/361 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında taksirle öldürme suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 85 ncu maddesinin birinci fıkrası, 62 nci maddesi, 50. maddesi, 52 nci maddesi ve 53 üncü maddesi uyarınca 12.100,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

2. Sürmene Asliye Ceza Mahkemesinin, 24.12.2014 tarihli ve 2014/316 Esas, 2014/361 Karar sayılı kararının sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 13.10.2014 tarihli ve 2013/28921 Esas, 2014/19616 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiği ve tali kusurlu sanık hakkında yeterli gerekçe gösterilmeden ehliyetinin üst hadden geri alınmasının kanuna aykırı olması nedeniyle sanığın kazanılmış hakkı saklı tutulmak suretiyle bozulmasına karar verilmiştir.

3. Dairemizin bozma kararı üzerine Sürmene Asliye Ceza Mahkemesinin, 24.12.2014 tarihli ve 2014/316 Esas, 2014/361 Karar sayılı kararı ile Dairemizin bozma ilamına direnilmesine karar verilmiştir.

4. Mahkemenin direnme kararı üzerine direnme konuları, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.11.2021 tarih ve 2017/12-705 Esas, 2021/526 Karar sayılı Kararı ile tali kusurlu sanığın, sürücü belgesinin 5237 sayılı Kanun’un 53 üçüncü maddesinin altıncı fıkrası gereğince 3 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmesinin suçla orantılı olmaması nedeniyle bu konudaki direnme kararının isabetli olmadığına, sanığın, olay anındaki alkol oranının 1.00 promilin altında kalması nedeniyle eylemini basit taksirle gerçekleştirdiği ve bu nedenle mahkemenin bu konu hakkındaki direnme kararının yerinde olduğuna karar verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık Müdafiinin Temyiz Sebepleri
1.Sanığın kusuru olmadığına,

2.Erteleme hükümlerinin uygulanması gerektiğine ,

3. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümlerinin uygulanması gerektiğine,

4. 3 yıl süreyle ehliyetin geri alınmasına karar verilmesinin kanuna aykırı olduğuna,

5. Usul ve yasaya aykırı diğer hususlara
ilişkindir.

III. OLAY VE OLGULAR
1.Mahkemenin Kabulü
Mahkemece, ” Bunun yanında sanığın 0,86 promil alkollü olması hususunun TCK m. 22/3 kapsamında değerlendirilmesi için sanık aleyhine hiçbir delil yoktur. TCK m.22/3 uyarınca bilinçli taksir kavramından söz edebilmek için meydana gelen neticenin öngörülmesi ancak istenmemesi gerekir. Alınan alkol nedeniyle sanığın kazayı öngörme ya da sonucun umursanmama gibi bir durum yoktur. Kazanın gerçekleştiği yerin … sahil yolu olarak adlandırılan çift geliş, çift gidiş yolda meydana gelmesi, meydana gelen kazanın aksi kanıtlanamayan sanığın bir gün önceden aldığı alkolün etkisiyle oluştuğuna dair herhangi bir delil de bulunmamaktadır. Maktülün yola aniden çıkması, sanığın da yayanın yola çıkabileceğini ön görerek ön tedbir mahiyetinde yeterli mesafeden ikazda bulunmamış olmasından dolayı kusurlu olduğu nazara alınarak iddia makamının belirttiği hususların basit taksir kavramındaki “taksire dayalı kusurun ağırlığı” içinde değerlendirilmesi gerektir. Kaldı ki olayda mağdurdaki hastalık nedeniyle de oluşan asli kusur da göz önüne alındığında bilinçli taksirin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır. Yine sanık hakkında her ne kadar tali kusurdan dolayı alt sınırdan ceza tayin edilerek sürücü belgesinin geri alınması tedbiri 3 yıl süreyle verilmiş ve bu husus bozma konusu yapılmış ise de meydana gelen kazanın alkolün etkisiyle oluştuğuna dair delil bulunmamasa da netice itibariyle sanığın alkollü şekilde trafiğe çıktığı ve 0,86 promil alkollü olduğunun tespit edilmesi karşısında, benzer durumlarda alkollü şekilde trafiğe çıkmayan kişilerle durumunun ayrılmasında zorunluluk vardır. Bu nedenle bozma ilamında direniyorum ” denilerek sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.

2. 14.08.2012 tarihinde saat 10.37’de yapılan alkolmetre ölçüm sonucuna göre; sanıkta 0,86 promil alkol tespit edilmiştir.

3.Soruşturma aşamasında yapılan keşfe istinaden trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen 08.10.2012 tarihli rapora göre; olay yerindeki mevcut iz ve delillere bakıldığında sanığın ölene çarptıktan sonra 61 metre kadar öleni aracın önünde sürüklediği ve 73 metre sonra durduğu dikkate alındığında, sanığın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen “Araçların hızını kavşaklara, dönemeçlere, … üstlerine yaklaşırken azaltmamak” kuralını ihlâl etmesi nedeniyle tali kusurlu; ölenin ise yaya geçidinin olmadığı, alt ve üst geçidin bulunmadığı yolda aracın geçişini zorlaştıracak biçimde aniden yola çıkarak yol içinde yürümek suretiyle kazanın oluşumuna sebebiyet vermesi nedeniyle aynı Kanun’un 84. maddesinde yer alan yayalara ait kusurlardan sayılan “Yol içerisinde koşmak, yürümek, oynamak, oturmak” kuralını ihlâl ettiğinden asli kusurlu olduğu belirtilmiştir.

4.Kovuşturma aşamasında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen 09.05.2013 tarihli rapora göre; sanığın, yönetimindeki otomobil ile seyri sırasında yolun kenarında görmüş olduğu yayanın yola çıkabileceğini öngörerek ön tedbir mahiyetinde yeterli mesafeden ikazda bulunmaması, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedenleriyle alt düzeyde tali kusurlu; ölenin ise, taşıt yolunu etkin bir şekilde kullanmaması, seyir hâlinde bulunan vasıtaların hız ve yakınlığını dikkate almadan yola girip sanık idaresindeki otomobilin çapmasına maruz kalarak can güvenliğini tehlikeye düşürmesi, ilk geçiş hakkını sanığın yönetimindeki otomobile bırakmayıp dikkatsiz, özensiz ve nizamlara aykırı hareket etmesi nedeniyle asli kusurlu olduğu belirtilmiştir.

IV. GEREKÇE
1. Sanığın Kusuru Yönünden;
1.Sanığın, sevk ve idaresindeki otomobil ile 14.08.2012 tarihinde saat 10.05 sıralarında, yerleşim yeri dışında, 10 metre genişliğinde, tek yönlü, üç şeritli, asfalt kaplamalı, kuru yüzeyli, hafif eğimli, düz yolda seyir hâlindeyken olay yerine geldiğinde kendi seyrine göre yolun sağ taraftan yola giren yayaya çarptığı, çarpmanın etkisi ile 61 metre sürüklenen adı geçen yayanın olay yerinde hayatını kaybettiği, sanığın kazadan yaklaşık 32 dakika sonra yapılan ölçümde 0,86 promil alkollü olduğunun tespit edildiği ve bilirkişi raporlarına göre sanığın, seyri esnasında yolun kenarında görmüş olduğu yaya ölenin yola çıkabileceğini öngörerek ön tedbir mahiyetinde yeterli mesafeden ikazda bulunmaması ve aracının hızını kavşaklara ve dönemeçlere yaklaşırken azaltmaması hususlarına riayet etmemesi nedeniyle tali kusurlu, ölenin ise seyir hâlinde bulunan vasıtaların hız ve yakınlığını dikkate almadan yola girip sanığın idaresindeki otomobilin çapmasına maruz kalarak can güvenliğini tehlikeye düşürmesi ve ilk geçiş hakkını sanığın yönetimindeki otomobile bırakmayıp dikkatsiz, özensiz ve nizamlara ayrıkı hareket etmesi nedeniyle asli kusurlu bulunduğu sabit olan olayda; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun suç tarihinden sonra 11.06.2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik 48. maddesinin altı ve yedinci fıkralarında;

“Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır.
Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer … sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlemelere yer verilmiş, maddenin altıncı fıkrasında, yapılan tespit sonucunda kandaki alkol miktarı 1,00 promilin üzerinde çıkan sürücüler hakkında TCK’nın 179. maddesinin 3. fıkrası hükümlerinin uygulanacağı, yedinci fıkrasında ise hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer … sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde, ayrıca TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.

Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Kurulunun kandaki alkol düzeyinin saatte 0.15 promil azaldığı ve kandaki 1.01 promil ve üzerindeki alkol düzeyinin sürücülerin güveni sürüş yeteneklerini olumsuz etkilediği yönündeki tespitleri karşısında, olaydan 32 dakika sonra yapılan ölçümde 0.86 promil alkollü olduğu belirlenen sanığın olay anında kanındaki alkol düzeyinin 1.00 promilin altında olduğu ve bu düzeyin sanık sürücünün güvenli sürüş yeteneğini ortadan kaldıran oranda olmadığı, ayrınca sanığın, savunmasının aksine yerleşim yeri dışında, görüşe açık düz yolda seyir hâlindeyken ölene çarpıp yaralanmasına veya ölümüne sebebiyet verebileceğini öngördüğünden ve otomobiline, şoförlük tecrübe ve yeteneklerine, şansına ve yolun boş olacağı ihtimaline güvenerek neticenin gerçekleşmesine sebebiyet verdiğinden de bahsedilemeyeceğinden mahkemece sanık hakkında basit taksir hükümleri gereğince mahkumiyet hükmü kurulmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

2. Erteleme Hükümlerinin Uygulanması Gerektiği Yönünden;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 15.06.2021 tarihli 2018/12-185 Esas, 2021/279 Karar sayılı kararında ” Gerekçeli kararda değinilen “sanığın sabıkasının bulunmaması ve yargılama sürecindeki davranışları dolayısıyla tekrar bir suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaatin oluşması” şeklindeki gerekçenin hem hapis cezasının seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevirilmesi hem de hapis cezasının ertelenmesi bakımından uygulanabilir olması, adli para cezası ertelenmesine yasal olanak bulunmaması sebebiyle TCK’nın 50. maddesinin öncelikle tartışılmasının hapis cezasının ertelenememesi sonucunu doğurması, sanık ve müdafisi tarafından anılan kişiselleştirme kurumlarından hangisinin uygulanacağı yönünde açık bir tercih veya talebin ileri sürülmemesi ve mevcut yasal düzenlemeler göz önönde bulundurulduğunda söz konusu kurumlardan birinin mutlak olarak diğerinden daha lehe olduğundan söz edilememesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sosyal ve ekonomik durumunu da tespit ettiği sanığı bizzat gözlemleyen Yerel Mahkemece TCK’nın 50. maddesi ile ilgili olarak ayrıca bir değerlendirme yapılmadan takdir hakkının hapis cezasının ertelenmesi yönünde kullanılmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı ve söz konusu uygulamanın hâkimlerin kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerine ilişkin Anayasa’nın 138. maddesi ile uyum içerisinde olduğu kabul edilmelidir.” görüşünün benimsenmesi karşısında, Mahkemece, adli para cezasına çevrilme hükümlerinin uygulanmasına karar verilen sanık hakkında, erteleme hükümlerinin uygulanmamasında ve gerekçede tartışılmamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

3. Hükmün açıklanmasının Geri Bırakılması Hükümlerinin Uygulanması Gerektiği Yönünden;
Mahkeme gerekçesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

4. Üst Hadden Ehliyetin Geri Almasına Karar Verilmesi Yönünden;
Yukarıda izah edilen olayda, tali kusurlu sanık hakkında 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin altıncı fıkrası uyarınca üst hadden olacak şekilde 3 yıl süreyle ehliyetinin geri alınmasına karar verilmesinde bir isabet görülmemiştir.

5. Usul ve Yasaya Aykırı Diğer Hususlar Yönünden;
Yargılama sürecindeki işlemlerin usûl ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen diğer temyiz sebepleri de reddedilmiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde 4. maddesinde açıklanan nedenle Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.11.2021 tarih ve 2017/12-705 Esas, 2021/526 Karar sayılı Kararı ile dosyanın, uygulamanın denetlenmesi için Dairemize tevdi edilen Sürmene Asliye Ceza Mahkemesinin 24.12.2014 tarihli ve 2014/316 Esas, 2014/361 Karar sayılı kararına yönelik sanık müdafiinin temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

29.03.2023 tarihinde karar verildi.