Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2021/8330 E. 2023/2265 K. 20.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/8330
KARAR NO : 2023/2265
KARAR TARİHİ : 20.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
DAVA : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
HÜKÜM : İlk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine

İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, aynı Kanun’un 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 14.04.2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; İzmir 12 nci Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/9 Esas sırasında görülen ve kamuoyunda “İzmir-Askeri Casusluk” davası olarak bilinen davanın iddianamesinde “mağdur” sıfatıyla müvekkili hakkında belirtilen kayıtlar ve yargılama sürecinde de bu kayıtların kamuoyuna açıklanması ile müvekkilinin haysiyet, şeref, saygınlık, onur ve itibarının sarsılması sonucu yaşanan yıpranma karşılığı maddi-manevi zararının oluştuğunu, bu soruşturma ve dava nedeniyle hedef seçildiğini, bu maksatla sistemli olarak karalama, yıpratma, itibarsızlaştırma kampanyalarına maruz kaldığını, mağdur edildiğini, sadece bu dönemde çeşitli soruşturmalar geçirdiğini, bu nedenle emekli olmaya zorlanarak tasfiye edildiğini belirterek davacının uğradığı zararlar için 5.000,00 TL maddi, 250.000,00 TL manevi tazminatın 22.01.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.

2. Davalı vekili 10.05.2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinden davanın 6545 sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca açılmadığının anlaşıldığın, davacının mağduriyetine sebep olan belgelerin sahte olarak üretildiği sonradan yapılan ve kamuoyunca da bilinen yargılamalarla ortaya çıktığının davacı tarafından da belirtildiğini, kamuoyu önünde itibarının iade edildiğini tazminat şartlarının oluşmadığını öne sürerek davanın reddini talep etmiştir.

3. İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin, 11.07.2017 tarihli ve 2017/157 Esas, 2017/229 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

4. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 02.04.2019 tarihli ve 2017/2955 Esas, 2019/1313 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurusu üzerine 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi uyarınca davanın yeniden görülmesiyle ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

5.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.11.2021 tarih 2019/52364 sayılı tebliğnamesi ile davaya konu beraat kararının kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde açılan davanın süresinde olduğundan bahisle kararın bozulması talep edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
1.Davavı vekilinin temyiz istemi, yasal hakların kullanılabilmesi için ilgililerin karar ve hükümlerden haberdar edilmeleri gerektiğine ancak davacıya kararın bildirilmemesi nedeniyle davanın beraat kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde açıldığından bahisle Bölge Adliye Mahkemesinin değerlendirilmesinin hukuka aykırı olduğuna, davacının zararının giderilmesi gerektiğine ilişkindir.

2.Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz istemi, davaya konu iddianame doğrultusunda yapılan yargılama sonunda verilen beraat kararının kesinlemesinin ardından 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasındaki 1 yıllık dava açma süresinin dolmadığına ve dolayısıyla davanın süresinde olduğuna ilişkindir.

III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Mahkeme gerekçesinde “Güney Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinde hakim albay olarak görev yaptığı, kamuoyunda Askeri Casusluk davası olarak bilinen, son olarak İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 esas, 2016/37 karar sayılı dosyasında sanıklar hakkında beraatle sonuçlanan ve 21/10/2016 tarihinde kesinleşen davada davacının mahkeme kararının 1365. sırasında mağdur olarak yer aldığı sanıkların suçları anlatılırken davacı ile de ilişkilerinin olduğu, mağdurun ismi belirtilen sanık tarafından lojmanda eve atıldığı gibi özel hayatını ilgilendiren ve dava konusuyla ilgili olmayan isnat ve iddiaların iddianamede yer aldığı, bu suretle mağdurun itibarsızlaştırıldığı, iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısının bu iddianame nedeniyle Yargıtay’ın ilgili dairesinde sanık sıfatıyla yargılandığı, mağdurun kendi isteğiyle albay rütbesiyle 18/10/2016 tarihinde emekli olduğu, bu olay nedeniyle dosyaya yansıyan bir maddi kaybının da bulunmadığı anlaşıldığından davacının yerinde görülmeyen maddi tazminat talebinin reddine,davacı hakkında söz konusu iddianamede belirtilen ve davayla ilgisi bulunmayan özel hayatındaki iddialar, davacının mesleki konumu, toplum içerisindeki itibarı, bu iddiaların 23/01/2013 tarihinde kabul edilen iddianame ile aleniyet kazanması, gerek mesleki çevresinde gerekse toplumda itibarsızlaştırılmasına neden olması nazara alınarak CMK’nın 141/3. ek maddesinin 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik nazara alındığında davacının manevi tazminat talep etme hakkının bulunduğu anlaşıldığından davacının şahsi ve sosyal durumu da nazara alınarak 30.000,00 TL manevi tazminatın 1. iddianamenin kabul tarihi olan 22 Ocak 2013’ten itibaren yasal faizi ile birlikte davalı hazineden alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.” denilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda, İzmir 5. Ağır Ceza mahkemesine yazılan müzekkereye verilen 27.03.2019 tarihli cevabi yazıda; davacının kovuşturma aşamasında ifadesinin alındığına yada iddianame örneğinin davacı mağdura tebliğ edildiğine dair bir evraka rastlanmadığının bildirildiği, davacı vekilinin dava dilekçesinin dokuzuncu sayfasında, müvekkilinin başka bir meslektaşının bir şekilde ulaştığı CD’den öğrendiklerini kendisine aktarmasıyla konudan haberdar olduğunu, yargılama sürecinin başlaması ile de müvekkili ile birlikte tüm çevresinin ithamları öğrendiğini belirttiğini tespit ederek, 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 28.6.2014 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten sonra hakim ve Cumhuriyet savcılarının suç soruşturması veya kovuşturması sırasında verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat istenebileceğinin hükme bağlandığı, bu yasal düzenleme ile ceza davasında hakkında karar veya hüküm kurulmasa bile ilgili kişilerinde, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleride dahil olmak üzere Hakim ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davası açmalarının mümkün hale geldiği, ancak 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrası gereğince tüm tazminat davalarının 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, davacı vekilinin “..kovuşturma başlamadan önce müvekkilinin bir meslektaşı vasıtasıyla söz konusu ithamlardan haberdar olduğu…” yönündeki kabulü bir yana, iddianamenin kabul tarihi olan 22.0.2013 tarihi itibarı ile iddianamenin alenileştiği ve mağdur hakkındaki yargılama konusu ile ilgisi bulunmayan ve haksız fiil teşkil eden iddianame içeriğinin öğrenildiği, nitekim davacı ve vekilinin de kovuşturmanın başlaması ile birlikte ithamlardan davacı ile birlikte çevresinin de haberdar olduğunu beyan etmeleri nedeniyle davacının kendisi hakkındaki haksız ithamları ve fişlemeyi öğrendiği 22.01.2013 tarihinden sonra 6545 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 28.6.2014 tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davanın açılması gerektiği hade bu süre içinde tazminat davasının açılmadığından davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
Davacının, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas sayılı dosyasının yargılamasına konu 22.01.2013 tarihinde kabul edilen iddianamede mağdur sıfatıyla yer aldığı, hakkındaki sahte fişleme bilgilerinin açıkça iddianame içeriğinde gösterilmesi nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğinden bahisle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek açılan davanın 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen hakim ve Cumhuriyet savcısının sorumluluğuna dayanan tazminat talebi olduğu anlaşılmıştır.

Davacının talep konusunun 06.01.2013 tarihli iddianameye ilişkin olduğu anlaşılmakla; 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 18.06.2014 tarihinde düzenlenmesi nedeniyle hangi mevzuatın uygulanacağı konusunda izahat yapmak gerekmiştir.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (1086 sayılı Kanun) 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573 üncü maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, mülga 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerinin yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, Cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, Cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.

09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.maddesi ile mülga 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46 ncı maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.

6100 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre, aynı Kanunun 46 ncı maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.

Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hâkimleri” dışındaki hâkimler ve Cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.

5271 sayılı Kanunun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141 inci maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141 inci maddenin birinci fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142 nci maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesine; “(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir. (4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” şeklinde üçüncü ve dördüncü fıkralar eklenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında, davaya konu işlem tarihinin 06.01.2013 olması, söz konusu tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinde dava açma süresine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle dava açma süresi bakımından 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72 inci maddesinde düzenlenen haksız fiile ilişkin zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. İlgili maddedeki düzenleme ‘Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
” şeklindedir.

İncelenen dosyada, dava dilekçesi içeriğindeki “…bahse konu iddianamenin yayımlanması ve hakkındaki fişlemelerin öğrenilmesi ile birlikte durum müvekkil hakkındaki itibarsızlığın br yargı organı tarafından tescillendiğinin kabul edildiği gibi algılanıp hakkındaki itibarsızlaştırma kampanyası devam etmiş, aynı kumpasçılar bu sefer 03.05.2013 tarihinde ve 27.04.2013 tarihinde …. İnternet sitesinde çirkin, asılsız… Müvekkilin şahsını yıpratmaya yönelik haberler yayınlayarak iftira atıp…. Karalamaya devam etmişlerdir.Müvekkil hemen faillerin tespiti içi şikayette bulunmuştur.”, “…bu fişlemelerden güç alarak birlikte çalıştığı zabıt katibi de müvekkil hakkında iftira, hakaret ve özel hayatın gizliliğini ihlal eden iddialarla 2013 yılının sonlarında şikayette bulunmuş…”, “birinci ve ikinci iddianamenin yayımlanmasıyla birlikte müvekkilin onur, şeref ve saydınlığına leke sürülmüş, bundan etkilenen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı öncelikle 19.11.2013 tarihinde müvekkilin başkanlık yaptığı askeri mahkemeyi yetkisiz birimlerle denetlettirmeye kalkışmıtır…” şeklindeki anlatımlar nedeniyle davacının iddianame içeriğinden, 2013 yılı Mart ve Nisan aylarından bu yana, haberdar olduğu anlaşılmaktadır.Buna göre davacının öğrenme tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresinden sonra 14.04.2017 tarihinde açtığı davanın, 6098 sayılı Kanun hükümleri uyarınca dava açma süresinin geçmesi nedeniyle reddedilmesi gerekirken, 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddenin birinci fıkrasındaki bir yıllık sürenin geçtiğinden reddedilmesi sonucu itibariyle doğru olduğundan bozma nedeni yapılmamış, bu nedenle davacı vekilinin ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz sebepleri yerinde görülmemiş, açıklanan gerekçelerle davanın süresinde olduğundan bahisle bozma öneren tebliğnamedeki görüşe de iştirak edilmemiştir.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 02.04.2019 tarihli ve 2017/2955 Esas, 2019/1313 Karar sayılı kararında davacı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.06.2023 tarihinde karar verildi.