Yargıtay Kararı 12. Ceza Dairesi 2021/8295 E. 2023/2264 K. 20.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 12. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2021/8295
KARAR NO : 2023/2264
KARAR TARİHİ : 20.06.2023

MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
DAVA : Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat
HÜKÜM : İlk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine

İlk Derece Mahkemesi kararına yönelik istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edilebilir olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 142 nci maddesinin sekizinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, aynı Kanun’un 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Davacı vekili 02.06.2017 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı hakkında kamuoyunda “İzmir Casusluk ve Fuhuş” davası olarak bilinen davanın birinci iddianamesinde mağdur olarak nitelendirildiğini, gerekmediği halde iddianamede yasadışı suç örgütünün müvekkili hakkında tuttuğu fişleme kayıtlarına yer verildiğini, bu yapılmadan da aynı etki ve faydayı sağlayabilecek yol ve yöntemler kullanılabilecekken soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının bunu yapmayarak mağdur olarak nitelendirdiği kişilerin mağduriyetlerinin daha da artmasına neden olduğunu, 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun ile 5271 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile suç soruşturma ve kovuşturmasında görev yapan hakim ve savcıların kişisel kusur, haksız fiil ve sorumluluk doğuran eylemlerinden doğan zararlar nedeniyle açılacak davaların 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesi kapsamına alındığını, iddianamede yer alan kayıtların davacının kişilik haklarına, mesleki onuruna ve maddi-manevi bütünlüğüne zarar verdiğini belirterek bu zararların giderilmesi için 30.400,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 16.10.2017 havale tarihli dilekçesi ile dava tarihinden itibaren hükmedilmesini istediği yasal faiz talebini, İzmir askeri casusluk davasının ilk iddianamesinin kabul edilerek aleniyete kavuştuğu tarih olan 22.01.2013 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi şeklinde ıslah etmiştir.

2. Davalı vekili 03.10.2017 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın hak düşürücü süre ve yetkisizlik nedeni ile reddine karar verilmesi gerektiğini, 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddede tazminat talebini haklı kılacak nedenlerin sayıldığını, “mağdur sıfatıyla hakkında belirtilen kayıtlar ve yargılama sürecinde bu kayıtların açıklanması sebebiyle” diye bir maddenin kanunda bulunmadığını, bu nedenle davacının maddi ve manevi tazminat isteminin yersiz olduğunu, yine istenen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.

3. İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 21.09.2018 tarihli ve 2017/395 Esas, 2018/494 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

4. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 18.10.2019 tarihli ve 2019/405 Esas, 2019/4025 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvuru üzerine 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

5.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.11.2021 tarih, 2019/126780 sayılı tebliğnamesi ile temyiz taleplerinin esastan reddiyle hükmün onanması talep edilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Davacı vekilinin temyiz istemi, 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinde kesinleşmiş kararın ilgiliye tebliği üzerine dava açma süresinin başlayacağına, davaya konu kesinleşmiş beraat kararının dava açma hakkını da hatırlatır şekilde davacıya tebliği sağlanmadığından açılan davanın süresinde olduğuna ve davanın kabulü gerektiğine ilişkindir.

III. DAVA KONUSU
Temyizin kapsamına göre;

A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
Mahkeme gerekçesinde “…davacının İzmir CBS’ nin (TMK 10. madde ile görevli) 2010/640 nolu soruşturmasından düzenlenen 2013/1 nolu iddianamede müşteki olarak yer aldığı, davacının iddianamede müşteki olarak yer alması nedeni ile iddianamenin kendisine tebliğ edilmediği, söz konusu iddianamenin 22.01.2013 tarihinde İzmir 12. ACM (TMK 10. maddesi ile görevli) tarafından kabul edilerek 2013/9 esasına kaydedildiği, özel yetkili mahkemeler kaldırıldıktan sonra davaya İzmir 5. ACM’de devam edildiği, İzmir 5. ACM’nin 2014/100 E. Sayılı dosyasında sanıklar ile ilgili 2016/37 K. numarası ile 26.02.2016 tarihinde beraat kararı verildiği, mahkeme kararının Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 2016/6202 E., 2016/5088 K. sayılı ve 21.10.2016 tarihli onama kararı ile kesinleştiği, kesinleşmiş beraat hükmünün davada katılan olan davacı veya vekiline tebliğ edilmediği, davamıza konu İzmir CBS’ nin 2013/1 nolu ve 06.01.2013 tarihli iddianamesinin davacı ile ilgili 957 nolu bölümünde davacı hakkındaki fişleme kayıtlarının gerekmediği ve kamu yararı olmadığı olmadığı halde aynen yer aldığı anlaşılmıştır…. yapılan yargılamada davacının Milli Savunma Bakanlığı’ndaki görevinden İzmir Ege Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’ne tayininin çıkması ile İzmir CBS’nin 2013/1 nolu iddianamesinde davacı hakkındaki fişleme kayıtlarının yer alması arasında illiyet bağı olduğu ispatlanamamıştır. Yine 2013/1 nolu iddianame 22.01.2013 tarihinde mahkemece kabul edilerek alenilik kazandığı halde davacının tayini bu tarihten çok sonra 2014 yılının Ağustos ayındaki kararname ile çıkmıştır. Bu itibarla davacının CMK 141 ve devamı maddelerine göre yerinde görülmeyen maddi tazminat isteminin reddine karar verilerek hüküm kurulmuştur.Dosya kapsamı, davacının sosyal ve ekonomik durumu, sosyal statüsü, uğradığı haksızlığın derecesi, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, hükmedilecek miktarın davacının ekonomik durumu itibariyle zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve nefaset kurallarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerektiği hususu da gözönünde bulundurularak davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile 20.000,00 TL’nin, İzmir CBS’ nin 2013/1 nolu iddianamesinin kabulü ile aleniyet kazanması dikkate alınarak iddianamenin kabul tarihi olan 22.01.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.” denilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi hükmünün kaldırılarak davacının söz konusu davada 04.04.2013 tarihinde alınan “Benimle ilgili yazılanları kabul etmiyorum” şeklindeki beyanından anlaşılacağı üzere davacının bu tarih itibariyle iddianamenin içeriğini öğrendiği ve ayrıca iddianamenin kabul tarihi olan 22.01.2013 tarihi itibarı ile iddianamenin alenileştiği ve mağdur hakkındaki yargılama konusu ile ilgisi bulunmayan ve haksız fiil teşkil ettiği iddia edilen hususları öğrenildiği, dolayısıyla davacının kendisi hakkındaki ithamları ve fişlemeyi öğrendiği 04.04.2013 tarihinden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davanın açılması gerektiği halde davanın 15.02.2017 tarihinde açılması nedeniyle davanın süre yönünden reddine karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
Davacının, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/100 Esas sayılı dosyasının yargılamasına konu 22.01.2013 tarihinde kabul edilen iddianamede mağdur sıfatıyla yer aldığı, hakkındaki sahte fişleme bilgilerinin açıkça iddianame içeriğinde gösterilmesi nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğinden bahisle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek açılan davanın 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen hakim ve Cumhuriyet savcısının sorumluluğuna dayanan tazminat talebi olduğu anlaşılmıştır.

Davacının talep konusunun 06.01.2013 tarihli iddianameye ilişkin olduğu anlaşılmakla; 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasının 18.06.2014 tarihinde düzenlenmesi nedeniyle hangi mevzuatın uygulanacağı konusunda izahat yapmak gerekmiştir.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (1086 sayılı Kanun) 573 ve devamı maddelerinde, “hakim ve icra reisi” aleyhine 573 üncü maddede düzenlenen yedi bent ile sınırlı olmak üzere tazminat davası açılabileceği, 25.03.1931 gün ve 19/35 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararı ile ceza hakimlerinin de hakim kavramı içinde olduğu, mülga 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı maddelerinin, hakim ve icra reisi ile ceza hakimlerinin yargısal faaliyet nedeni ile oluşan zararlardan dolayı sınırlı sorumluluk halleri getirerek koruma sağladığı, Cumhuriyet savcılarının ise başlık ve madde metni dikkate alındığında 1086 sayılı Kanunun 573 ve devamı koruması içine alınmadığı, Cumhuriyet savcıları aleyhine genel hükümler çerçevesinde tazminat davası açılabileceği içtihatlar ile kabul edilmekteydi.

09.02.2011 gün ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 14.maddesi ile mülga 1086 sayılı Kanunun 573 üncü maddesinde değişiklik yapılmış, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenleme altına alınmış, 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93 üncü maddeden sonra gelmek üzere 93/A maddesi eklenmiş; Cumhuriyet savcıları da Devlet koruması altına alınmış, hakim ve cumhuriyet savcıları aleyhine kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa tazminat davası açılamayacağı düzenlenmiştir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46 ncı maddesi gereğince hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Madde gerekçesinde “Hükümde geçen “hâkim” kavramının genel anlamda kullanıldığı, buna yargı yetkisini kullanan tüm hâkimlerin dahil olduğu, ilk derece mahkemesi hâkimleri, bölge adliye mahkemesi hâkimleri, Yargıtay, Danıştay başkan ve üyeleri keza ceza mahkemesi hâkimlerinin de buraya dahil” olduğu ifade edilmiştir.

6100 sayılı Kanunun 47 nci maddesine göre, aynı Kanunun 46 ncı maddesine istinaden Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde açılacak ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülecektir.

Bu arada, 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Böylelikle “hukuk hâkimleri” dışındaki hâkimler ve Cumhuriyet savcıları aleyhine açılacak tazminat davalarında görevli mahkemenin neresi olduğu sorunu ortaya çıkmıştır.

5271 sayılı Kanunun “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlıklı 141 inci maddesinde suç soruşturması veya kovuşturması sırasında, 141 inci maddenin birinci fıkrasında düzenlenen haller nedeni ile zarar gördüğünü iddia eden kişilerin maddî ve manevî her türlü zararlarını Devletten isteyebilecekleri, 142 nci maddesinde ise koruma tedbirleri nedeni ile tazminat isteminin, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacağı düzenlenmiştir.

18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla 5271 sayılı Kanunun 141 inci maddesine; “(3) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir. (4) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” şeklinde 3. ve 4. fıkralar eklenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında, davaya konu işlem tarihinin 06.01.2013 olması söz konusu tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinde dava açma süresine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle dava açma süresi bakımından 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72 nci maddesinde düzenlenen haksız fiile ilişkin zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. İlgili maddedeki düzenleme ‘Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
” şeklindedir.

İncelenen dosyada, davacının hakkında düzenlenen iddianameden ilgili yargılama sırasında mağdur sıfatıyla verdiği 04.04.2013 tarihli ifadesinden haberdar olduğu anlaşılmaktadır.Buna göre davacının öğrenme tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımı süresinden sonra 02.06.2017 tarihinde açtığı davanın, 6098 sayılı Kanun hükümleri uyarınca dava açma süresinin geçmesi nedeniyle reddedilmesi gerekirken, 5271 sayılı Kanunun 142 nci maddenin birinci fıkrasındaki bir yıllık sürenin geçtiğinden reddedilmesi sonucu itibariyle doğru olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesinin, 18.10.2019 tarihli ve 2019/405 Esas, 2019/4025 Karar sayılı kararında davacı vekili tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan temyiz incelemesi sonucunda hukuka aykırılık görülmediğinden aynı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,

Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.06.2023 tarihinde karar verildi.